PAZAR 26 NİSAN 1998
Doktor Elif Ilgaz'ın sesi patladı telefonda..
"İki yıla kalmaz, hastalar kırdırdıkları, aldırdıkları böbrek taşlarının faturasını sana göndermeye başlarlar.."
Susuzluk, böbreklerde taş birikmesine sebeb olurmuş..
Bak Sevgili Elif..
Bir defa benim böyle bir iddiam yok..
Diyenler de "Su içmeyin" demiyor. "Gereğinden fazla içmeyin" diyorlar.
Başta mankenler, özellikle genç kızlar artık çantalarında kiloluk pet şişeler taşıyor, zorlanarak her saat başı içip, yarım saatte bir çişe taşınıyorlar ya.. Günde en az beş litre, hele hele 8 litre su içilirse, zayıflanırmış diye..
Sovyetler Birliği döneminde Moskova Üniversitesi'nde eğitim görmüş bir alternatif tıp doktoru Şuayıphacı Dağıstanlı "Böbreklerin normal süzme kapasitesi, artı terleme ile atılanların üzerinde sıvı alırsanız, hem böbrekleri yorarsınız, hem de atılamayan su vücutta kalır, jöleleşir ve kilo yapar, selülit yapar" demişti, pet şişe taşıyanları dehşete düşürerek.
Ardından Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi, "Oburluk etmek, bol yemek, harika iştahlı olmak istiyorsanız bol bol su için. Su iştahı tahrik ve teşvik eder" diye yazdı. Ondan da alıntı yaptık.
Şimdi sıkı durun.. Bu yazdıklarımız Amerika'dan. Ve de Alternatif Tıp'tan değil.. Bildiğimiz tıptan..
Fit For Life/ Sağlıklı Yaşam İçin adlı kitaptan "Su" bölümü.. Fotokopileri bana yollayan Emine Sılan'a teşekkürlerimle, en can alıcı, bizim konumuzla ilgili bölümleri bugün özetlemek isterim.
"Su" başlığı taşıyan bölüm, suyun genelde yaşam, özelde insan için ne kadar vazgeçilmez olduğunu uzun uzun anlattıktan sonra, sözü "Peki ne kadar içmeli"ye getiriyor.
Vücut günde ortalama 4 litreden biraz fazla su kaybeder. Bu kayıp suyun günü gününe yerine konması gerekir.. Şimdi üç soru var:
- Ne zaman içmeliyiz?
- Ne kadar içmeliyiz?
- Ne içmeliyiz?
"Ne zaman"ın yanıtı kolay.. Susadığınız zaman.
Su ihtiyacı mevsime ve yaptığınız şeye göre değişir. Yazın güneş altında kaldırım döşeyen biri ile, klimalı ofiste oturarak çalışanın su ihtiyacı farklıdır. Genelde yazları, kışlardan, gündüzleri gecelerden daha çok su ihtiyacı duyarız. İnsan vücudu bu konuda fevkalade akıllıdır. Onun komutlarına uyun.
Yani kural: Susadıkça için.
Ne içmeliyiz sorusunun yanıtı ise su.. Bildiğimiz su.. Soda, maden suyu falan değil.. Hele hele kolalı, gazlı meşrubatlar hiç değil. Kitapta su ihtiyacını başta kolalar, su dışında meşrubatla gidermenin, giderek insan neslini dejenere ettiği iddiası var. "Uzak durun" diyor yazarlar.. "Susuzluğu su dışında gidermekten uzak durun."
Peki ne kadar içilecek..
İşte formül..
Birincisi.. Sabah uyanır uyanmaz, başka hiçbir şey yemeden ve içmeden bir bardak su için.
İkincisi.. Her yemekten on dakika önce bir bardak su için. Bu su sizin yemekte ve yemeğin hemen ardında susuzluk duymanızı önleyecektir.
Yemekte veya yemekten hemen sonra su içmemek gerekiyor.. Dikkat..
Su mideyi beş dakikada terk eder. Yemek sırasında, yemekten hemen sonra içtiğiniz su, mideyi terk ederken beraberinde mide içindeki sindirim salgılarını da beraber götürür. Bu da sindirim sürecini ciddi şekilde yavaşlatır. Pek çok insanda sindirim sorunları ve şikayetleri bu yüzden gelişir.
En iyisi yemekten sonra su içmek için iki saat beklemektir. Bu süre içinde çok susarsanız, bir iki yudumla susuzluğunuzu gidermeye bakın.
Yiyeceklerimizle önemli miktarda su alırız. İçeceğimiz su, bunların eksik bıraktığı ihtiyacı tamamlar. Bol sulu şeyler yiyince zaten az susarız. Yani, ölçü, her zaman, susamak.
"Uzun kısa, erkek kadın, bedensel, ya da beyinsel sıcakta ya da soğukta çalışan, genç, yaşlı ne olursanız olun günde en az sekiz bardak için" diyen gerzeklere sakın uymayın.
Şaşmaz kuralı bir kez daha yazıyoruz:
Susadıkça için. Başka kural yok. Vücudun suya ihtiyacı olması demek, insanın günde en az sekiz bardak su içmesi demek değildir.
Şimdi en önemli noktaya geliyoruz.
Peki gereğinden fazla su içersek ne olur..
Bakın "Sağlıklı Yaşam İçin" kitabı bu konuda ne diyor?
"Gereğinden fazla su içmek içi su dolu dokular oluşmasına yol açar. Başta kan, vücud sıvılarını sulandırır ve hücre oluşumunu bozar.. "
Kanın sulanması, kanın oksijen alma ve taşıma kapasitesini azaltır.
Hücre oluşumunun bozulması ise.. Hoş geldin, selülit!..
Çok su içen çok terler. Çok terlemek, kuvvet kaybettirir. Yazın en çok su içenler en çok rahatsız olurlar. Yazın terlemenin ana sebebi sıcak değil, çok su içmektir. Az içen az terler.
Bazan susuzluk hissi, suya ihtiyaç olduğu için duyulmaz. Susuzluk, yiyeceklerle alınan tuzdan ya da çok pişirilerek suyu kaybettirilen yiyeceklerden kaynaklanabilir.
Fazla su içmek, fazla yemek kadar zararlıdır.
Döllenmiş bazı hayvan cenin hücrelerinin içme suyunda bırakıldıklarında normalden bazan bin kat fazla büyüdükleri görüldü. Bu sağlıklı bir gelişme değil. Aşırı büyüyen hücreler dayanıksız ve zayıf olurlar. Bitkileri aşırı sulamak ölümlerine sebeb olur.
Fazla su içmekle hiçbir şey ka-za-nıl-maz!!!
Birisi öyle karar verdi diye sizin her gün belirli miktarda su içmek zorunda olmanız asla doğru değildir. Herkes kendi vücudunun ihtiyaçları kadar içmelidir.
Her acıktığında yememesi öğütlenen insanlara "Susamadığınız halde, muntazaman su için demek" aptalcadır. Susamayan insan niye içsin?
Ne kadar içmelisiniz?..
Size bağlı..
Ne kadar yemeli, ne kadar uyumalı, ne kadar nefes almalısınız?.. Doğa ne kadar istiyorsa o kadar..
Vücudunuzun doğal ihtiyaçları sizin özel yaşam tarzınıza, yeme alışkanlıklarınıza, iklime, fiziksel hareketliliğinize ve saireye göre değişir.
Vücudunuzun verdiği sinyallere dikkat edin ve kendinizi vücudunuzun ihtiyaçlarına göre ayarlayın.
En iyi sağlık alışkanlıkları, vücudunuzla en uyumlu olanlardır.
İçilecek en iyi su nedir?..
Saf içme suyu!..
Su sadece su..
Yalnızca su..
Su ve sudan başka bir şey değil!..
Pazar Neşemiz Moskova'dan geldi. Adı okuyamadım. F ile başlıyor. Soyadı Özçelik..
Yeni bir kaynak bulduk, Uğur askere gidince, ne güzel..
Efendim üç Rus kadın öğle paydosunda yemeklerini yemiş sohbet ediyorlar..
Natalya "Dün gece rüyamda kocamın teşkilatının soğuk olduğunu gördüm. Korku ile uyandım. Dokundum, baktım. Sıcaktı. İçim rahatladı, uyudum" demiş.
Ertesi gün öğle paydosunda Alissa anlatmış..
"Çok garip.. Dün gece de ben rüyamda kocamın teşkilatının buz gibi olduğunu gördüm. Korkuyla uyandım. Hemen dokundum. Baktım sıcak.. Rahat rahat uyudum.."
Üçüncü gün, Nataşa işe ağzı burnu şişmiş, gözü morarmış gelmiş..
"Ne oldu sana böyle?" diye Alissa ile Natalya koşmuşlar..
"Ben de dün gece ayni rüyayı gördüm. Baktım kocamın teşkilatı soğuk.. Uyandım.. Dokundum.. Baktım gerçekten soğuk.. Dürttüm kocamı uyandırdım ve sordum ona.. Yahu İvan.. Niye bütün erkeklerin teşkilatı sıcak da seninkiler soğuk?.."
Bu tekerleme denen laf ziyanlığının mantığını anlamak mümkün değil. Zaten anadilini abuk sabuk konuşan bir milletiz. Üstelik trafikte, teker altına gidip teker teker telef oluyoruz, bir de tekerlemelerle kafaları bulandırmanın anlamı ne?
Tekerlemeler sizi hayatınızın en olmadık yerlerinde yakalayıverir. Mesela günün birinde aklınıza eser. TV'de bir müzik eğlence programına katılırsanız. Havanız olsun diye de binbir dil döküp en öne kurulursunuz. Siz öyle etrafa gülücükler dağıtırken ortaçağdan kalma bir sunucu gelir ve mikrofonu suratınıza dayar;
"Söyleyin bakalım; şu pikap bu pikap o pikap." Hadi kaçın kaçabiliyorsanız. Bütün Türkiye sizi izliyor. Siz Allah bilir eşe dosta da duyurmuşsunuzdur şimdi TV'ye çıkıyorum diye. Kamer Genç gibi geveleyip durun şimdi lafı.
"Pikapmış. Pikap mı kaldı artık. CD Player yok muydu?" falan diye hiç çamura yatmayın. Söyleyemiyorsunuz işte. Gitti ailenizin itibarı. Millet demez mi şimdi "Tüüh.. Okudu adam oldu hesapta. Şuna bak daha iki lafı bir araya getiremiyor. Bir de Amerikalar'da mastır yaptım diye kasılır."
Tekerlemelerin gazabı ille ede TV'de yakalamaz adamı. Bir arkadaşınız gelir, en meşgul anınızda tepenize dikilir;
"Bir berber bir berbere bre berber gel beraber Berberistan'da bir berber dükkanı açalım demiş."
Berberlerle ilgili en yaygın dedikodudur bu. Hadi başlayın bakalım kıvranmaya.
"Bir börber beribörberi demiş.."
Hayır ne yazık ki öyle dememiş. Berber o cümleyi adam gibi söylemiş. Siz bir berber kadar olamadınız ama arkadaşınız olacak o barbara bir bakın. Nasıl da mest oldu. Ne güzel! Hiç olmazsa bir arkadaşınızın yüzünü güldürdünüz. Allah da sizi güldürsün.
Aslında siz işi bilmiyorsunuz. Tekerlemeyi duyar duymaz açacaktınız ağzınızı;
"Ya bir kere bugün hangi berber arkadaşı berbere ortaklık teklif eder? Ekmek aslanın ağzında. Hem berberistan da neresi? Bayrağı ne renk? Herkesin berber olduğu ülkede kimse berbere gitmeyince bu adamlar nasıl geçinir? Tekerlemelerde rol alarak mı?"
Nasıl bozum ettiniz ama adamı! Aslında her tekerlemeye bu şekilde savunmalar geliştirmek lazım. Mesela o "Şemsi paşa pasajında sesi büzüşesiceler" olayı var.
Nerededir kardeşim bu pasaj? Niye içine giren insanların sesi büzüşür ve tabii insanın sesi nasıl büzüşür? Korkudan kimsenin girmediği pasajda kim dükkan açar?
Bitmedi "Şu köşe yaz köşesi, bu köşe kış köşesi, ortada kola şişesi" var bir de.
Anlaşılan böyle bir adam var. Herhalde o pikapla bozan da bu. Kendine böyle bir misyon edinmiş habire gösteriyor "Bu yaz köşesi, bu kış köşesi" diye. Yahu bu adamın bu işten karı nedir? Eline ne geçiyor? Sonra niye kola şişesi? Yoksa olay bir karakolda mı geçiyor? Ama karakolun büyüklüğüne bakar mısınız? Bir köşede yaz iken karşı köşede kış. Niye ortada duruyor ki o şişe? Üstünde ılık yerde saklayınız mı yazıyor?
Peki ya şu "Kartal kalkar dal sarkar, dal sarkar kartal kalkar" saçmalığına ne buyurulur?
Kardeşim, bu dal zaten kartal kalktı diye sarkmamış mıydı? Bu dalda kaç kartal var?
Sonra bu "Üç tunç tas has hoşaf" da kimin? Bu devirde tunç tasın ne işi var?
Adam mideyi bozmuş, hoşafla öğün mü geçiştiriyor? Hoşaflar niye ortada? Soğusun diye mi, tekerleme olsun diye mi? Peki kırk küpün kulbunu kim kırdı? Niye kırdı?
Bu sorularla da tekerlemelerin elinden kurtulamazsınız geriye son bir çare kalıyor demektir.
"Yeterrr! Erkekseniz teker teker gelin de sizi tek tek tekerleyeyim ulaan!"
Hakan/ Utku
Biz ne zaman Brüksel lahanasından lahana sarma yapmayı beceririz, işte o zaman Avrupa Birliği'ne gireriz.
İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız, ondan hiç bahsetmeyiniz.
Balzac (Teşekkürler Rengin)