kapat

02 MART 1997 PAZAR
M. Ali Birand
ABD'nin çifte politikası: Laikliğe alkış darbeye hayır

Abdullah Gül ile Orgeneral Çevik Bir'in Amerika'daki temasları sırasında, Washington'un geleneksel çifte standartlı politikasının çok çarpıcı örnekleri yaşandı.

Bir yanda Org. Çevik Bir, Türkiye'deki laikliğin mutlaka savunulacağını söyleyince ayaklara fırlayıp alkış tutan, Genelkurmay 2. Başkanı'na plaketler verip sırtını sıvazlayan ve Washington'un tüm gücüyle ordunun bu tutumunu desteklediği izlenimi verildi.

Öte yanda aynı Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Abdullah Gül'e ısrarla "Sincan'dan geçen tankları" sordular. Bu sorular ve ardından yapılan konuşmalar, aynı Washington'un bir askeri müdahaleyi olumsuz karşılayacağı mesajlarıyla doluydu.

Sadece Çevik Bir'in alkışlanmasını görenler kolaylıkla "ABD laik sistemi korumak amacıyla bir darbeyi dahi destekliyor" sonucuna varabilir.

Bu da çok hatalı olur.

Washington'daki resmi çevreler, Savunma Bakanlığı dahil olmak üzere, Türkiye'deki bir askeri müdahaleyi, eskiden olduğu gibi "taşımayacaklarını" açıkça hissettiriyorlar. Bir yandan "laiklik" konusundaki duyarlıklarını gösteriyorlar, öte yandan da "askeri müdahaleye karşı olduklarını" belirtiyorlar.

Artık 1970-80'lerdeki dünya yok.

Yönetim, belki gizlice kalbinden darbe özlemi geçirse bile, böyle bir olasılığın Türkiye'yi yalnızlığa iteceğinin ve ülkede istikrarsızlık yaratacağının da farkında.

Herhalde bir askeri darbe en çok Türkiye'nin düşmanlarına yarayacaktır.

PKK, en çok memnun olacakların başında geliyor.

Ardından, Yunanistan ve Kıbrıs Rum yönetimi sevinçle ellerini oğuşturuyor.

Türkiye'yi hırpalamak için bundan daha müsait bir zemin bulamayacaklarından eminler...

Washington'dan gelen sinyalleri bu nedenle yanlış anlamamak gerekir.


Darbeyi bile perişan ettik...

Türkiye inanılmaz bir ülke...

Şu hale bakın, dünyanın en önemli, dengeleri etkileyecek kadar ciddi bir konuyu bile öylesine sulandırdık, öylesine mıncıkladık ki, işin tutar yanı kalmadı.

Eskiden böyle tartışmalar olur muydu?

Söz konusu değil...

Her şey kapalı kapılar ardında yapılır, çatık kaşlı ciddi görünümlü büyükler toplantılara girip çıkarlar ve satırların arasını okuyarak durumu anlamaya çalışırdık.

Bugünkü manzara bambaşka...

Darbe lafı sokaklara düştü. Her gece televizyonlarda tartışılıyor, gün geçmiyor ki "nasıl ve ne zaman darbe olacağı" ile ilgili senaryolar yazılıyor.

Darbe olmadan iş sulandı ve imkansızlaştı.

Demokrasinin en önemli unsuru sayılan şeffaflaşma görevini yerine getirdi.


Laikliğin asıl güvencesi Aleviler'dir...

Alevi vatandaşlarımızın sevip saydığı bir isim ile birlikte olduk.

Dertliydi tabii.

Çok güzel bir teşhiste bulundu:

"Laik sistemin güvencesi olarak hep ordu gösteriliyor. Oysa ordu etkili olamaz. Silah ile laikliği koruyamazsınız. Aksine, işler daha da kötüleşir. Gerçek güvence Aleviler'dir. Bu ülkenin dine dayalı devlete dönüşmesini biz daha etkili olarak engelleyebiliriz."

Düşününce, son derece doğru olduğu açık bir değerlendirme...


Yani söylediklerinize inanmayacak mıyız?

Politikacılarımız son zamanlarda yeni bir yaklaşımla ortaya çıkmaya başladılar.

Gazete haberlerine göre, Abdullah Gül' de Amerika'dayken aynı şeyleri söylemiş. "Bizim söylediklerimize değil, yaptıklarımıza bakın" demiş.

Diğer partiler de, iktidara geldikten sonra her farklı politikalarını aynı kılıfa sokuyorlar.

"Efendim seçim meydanlarında veya muhalefet döneminde söylenenlere bakmayın. O günlerin koşulları nedeniyle ortaya atılan görüşlerdir. Siz icraata bakın..."

Demek bundan böyle politikacıların iktidar dışında bulundukları dönemdeki sözlerine inanmamamız gerekecek.

Olur mu böyle şey?

Aldatıldığımızın, bu kadar açıkça yüzümüze vurulduğunu hiç görmemiştik.


Ankara Valisi'nin açıklaması...

Geçen hafta bu sütunlarda Ankara Valiliği'nin bir genelgesine değinmiş ve "Olur mu böyle şey, halkın memnuniyetsizliğini belirttikleri böyle bir eyleme neden ve nasıl engel olacaksınız? Elektrik düğmesini çevirenleri mi tutuklayacaksınız?" diye sormuştuk.

Ankara Valisi Erdoğan Şahioğlu aradı ve elektrik söndürenlerin peşinde olmadıklarını, sadece eylemin hava karardıktan sonra yapılacak bir gösteri yürüyüşüne dönüşmemesi için uyarı ile yetindiklerini bildirdi ve yanlış anlamaları düzeltti.

Teşekkür ederiz.


Bilgi otoyolundaki engelleri kaldırın...

Yeni Web sayfalarımıza ilginiz tüm hızıyla sürüyor... Mesajlarınız, tebrikleriniz, eleştirileriniz elimize geçiyor ve teker teker cevap veriyoruz. Ancak bizim ve tüm İnternet kullanıcılarının ortak bir sıkıntısı var. O da "bilgiye" hızlı ve rahat ulaşamamak. Sınırların hızla kalktığı bir dünyada bizim hâlâ telefon hatlarıyla cebelleşmemiz, bilgisayar ekranı önünde sıkıntılı saatler geçirmemiz, bana neden uluslararası alanda pek söz sahibi olmayan bir ülke oluşumuz konusunda derin ipuçları veriyor. Çünkü evrenselliğin yolu bilgiden geçer ve bilgiden kimseye zarar gelmez. O yüzden artık kaldırın şu bilgi otoyolunun önündeki engelleri...

E-MAİL KÖŞESİ


Sizin mesajlarınız Işıl Gökgöz / Antalya:

"...Size o deri koltukları, o makam arabalarını ben verdim, biz verdik. Çocuklarınız en güzel okullarda okusun diye ben ve benim gibi binlerce kişi hem okuyup hem çalışıyor... Ve bir yanda sessiz düşüncelerden bugün kağıtlarda, yarın meydanlarda taş ve sopaya dönüşebilecek olan milyonlarca genç hareket sadece -şimdiye kadar tanıdığım tek devlet büyüğü olan Atatürk- olgunluğu tarafından frenleniyor. Ve bu olgunluk yine sizler tarafından her geçen gün biraz daha suistimal ediliyor. Tıpkı çıktığı dalı kesen Hoca gibi. Hepinizi, bir TC vatandaşı olarak bir derin silkinişe, yetki kadar sorumluluğa ve içinizdeki insana çağırmayı yetkim ve sorumluluğum olarak görüyorum..."

Mehmet Özsoy:

"...Türkiye'deki her radyo, her TV kanalı "1 dakika karanlık" kampanyasına yayınına ara vererek katılmalıdır. Eğer bunu güzel Türkiyemiz'de her radyo ve televizyon kanalı uygularsa geçen aylarda Sırbistan'da yapılan protestolardan bile daha çok ses getireceğine inanıyorum..."

Baykal Özbek/İstanbul:

"...Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk ilkelerine göre yetiştirilmiş bir Cumhuriyet çocuğuyum. Sizin özel durumlarınız ne olursa olsun, iktidar ortağınız bağıra bağıra "şeriat" çığlıkları atıyor. Bunu duymamak için yüreklerin kulaklarının sağır olması lazım. Eğer Mert ve Berk'i kafasında sarık ve şalvarlı görmek istiyorsanız koalisyona devam ediniz. Benim iki kız çocuğum var, ben onları Emire ve Fadime olarak görmek istemiyorum..."

Bir okuyucum, çoğumuzun hissettiklerini yansıtan bir mektup yazmış. İsmini alamadığım için adını veremiyorum:

"Böyle bir Türkiye'de yaşamak istiyorum..."

"...Sabahleyin televizyonda şiddet çizgi filmleri ile başlayan akşam gerilim dolu haberlerle biten bir hayat... Yeter lütfen. Fikri ne olursa olsun açıkça söyleyebilen insanlar, her şeyi tartışabileceğimiz bir yer, ön şartsız ve yargısız bir basın, iyilikleri ve güzellikleri alkışlayabilen bir toplum, her meslek grubunun kendi içinde yapılandığı bir ülkede yaşamak istiyorum! Acaba bu ülke Türkiyemiz olamaz mı?"


Türkiye'nin en hınzır programı...

Sunuculuğunu Sabah'ın savaş muhabirlerinden Korcan Karar'ın yaptığı bir program var. Şok! Yayınlandığı günden bu yana adından epey söz ettirdi. Şok, öyle sıradan bir mizah programı değil. Kara mizah anlayışı ile hazırlanıyor. İnsan hem gülüyor, hem de düşünüyor. Doğrusu da bu ya, programda yapılan hınzırlıkların başka bir örneği yok Türkiye'de. Üç gözlü adam, yarısı eşek diğer yarısı insan bebek, vücudunda petrol bulunan adam, sigara paketlerinin jelatinlerinden gümüş imal edilmesi konusundaki mizahi haberleri çok konuşuldu. Hele Şok ekibi tarafından hazırlanan iki haber ortalığı epeyce karıştırdı. Bunlardan biri dünyaca ünlü top model Anne Nicole Smith'in zevk için Edirne genelevinde çalıştığı, diğeri ise İstanbul'da Bağdat Caddesi'nde bulunan boy uzatma merkezinde insanların boyunun bir seansta 11 santimetre uzatıldığı yolundaydı.

İşin ilginç yanı, Edirne Valisi ve İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü bu haberlerle ilgili soruşturma bile başlattı. Oysa, programın başında ve sonunda "Şok, bir mizah programıdır" yazısı adeta seyircinin gözünün içine sokuluyor. Ama galiba televizyon seyircisi her gördüğüne inanmak konusunda pek hevesli. Adeta "hadi canım sen de!" deyip geçeceğimiz olaylara inanır olduk. Hayali olduğu bas bas bağıran haberler için tepkiler yağıyor, valiler tekzip yolluyorlar.

Oysa "Şok!" programının çıkışına baktığımızda, televizyon programcılığına yönelik ince ironiyi görmemek için kör olmak gerek.

"Şok!" sadece salt bir kara mizah değil. Aynı zamanda kendisi kara mizaha dönüşen reality şovların en keskin eleştirmeni oldu.

Ve belki de en önemlisi "Şok", her şeyden önce, zeka düzeyimizi, gerçekleri sorgulayışımızı, her gördüğümüze inanma saflığımızı ortaya koydu. Dileriz Türkiye'nin en hınzır programı, Türkiye'yi uyandırmaya, kendine getirmeye devam etsin.


"Kanserden ölüyorum, bana tedavi izni verin"

Ankara Kapalı Cezaevi 5'inci koğuşta yatan Reşit Kayran'dan bir mektup aldım. Tüm aydınlara, demokrat insanlara sesleniyor. Hangi suçla mahkum edilmiş olursa olsun, bir insanın yaşama hakkı olduğuna, cezasını çekerken de devletin mahkumların sağlığına sahip çıkması gerektiğine inanırım. Tüm uygar dünyadaki uygulama da böyledir.

Kayran kanser.

Eğer bakılmazsa ölecek.

Bunu da biliyor.

"Şu anda bulunduğum koğuş 25-30 kişilik bir koğuştur. Fakat koğuşta 75-80 kişi yaşıyor. Havasızlık, sigara dumanı ve hepsinden önemlisi, başka cezaevlerinden gelen benim gibi hastalar da buraya koyuluyor. Aynı koğuşta, kimi verem, kimi bulaşıcı hastalıktan muzdarip. Sağlam olanlar da hasta oluyorlar. Bu koşullarda iki defa ameliyat oldum. Şu anda kansere yakalandım. Doktorlar ve verdikleri raporlar, bu koşullarda tedavi olmamın imkansızlığını belirtiyor. Dışarda tedavi olmam için özel izin gerekiyor. Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a ve Adalet Bakanı'na dilekçe yazdım fakat dilekçelerim sonuçsuz kaldı. Halen bu koşullar içinde acılar içinde kıvranıyorum. Herkesten yardım istiyorum."

Eğer bu mahkumun -ne kadar ağır suçu olsa dahi- yaşama, tedavi görme hakkı olduğuna inanıyorsanız, Merkez Kapalı Cezaevi-Ulucanlar/ANKARA adresine hapishane müdürüne ve savcısına yazabilirsiniz.


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Bu sayfa YÖRE Elektronik Yayımcılık tarafından hazırlanmıştır. Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr
YÖRE Elektronik Yayimcilik A.S.