kapat

02 MART 1997 PAZAR
Can Ataklı
Erbakan'ın işi artık çok zor

Milli Güvenlik Kurulu bildirisi Refah'ı çok rahatsız edecek. Çünkü Refah, hükümete yapılacak bildirim gereği, karşı çıktığı pek çok uygulamayı yapmak zorunda kalacak. Bu da Refah'ı çatlatabilir.

Milli Güvenlik Kurulu'nun rekor uzunluktaki toplantısı herhalde önümüzdeki günlerin en çok konuşulan konusu olacak. Gerçi Milli Güvenlik Kurulu'nda konuşulanları yazmak yasa gereği yasak ama, bu kez işin özelliği var. Bu nedenle sanıyorum toplantıya katılan bütün taraflardan bazı sızmalar olacaktır.

Şimdi toplantıdan sonra yayınlanan bildiriye göz atalım.

Görünen o ki, bazı çevrelerin ısrarla beklediği gibi bir "darbe havası" çıkmadı. Aslına bakarsanız kişisel olarak bunu beklemiyordum. Çünkü hepimiz bu ülkede yaşıyoruz ve sorunlarımızı, beklentilerimizi, ideallerimizi biliyoruz.

Dünya ile entegre olmaya çalışan, en uzak ülkelerle bile ticaret yapan, Avrupa Birliği'ne girmek için yoğun çaba gösteren bir ülkede demokratik yöntemlerin dışına çıkılmasına askerlerin de izin vermeyecekleri inancındayım.

Evet, darbe havası çıkmadı ama, "çok dikkat edin" mesajını kimse görmezden gelemez.

Hedef Refah

9 saatlik Milli Güvenlik Kurulu gündemi, birkaç konu hariç laikliğe aykırı tutum ve davranışlara ayrılmıştı besbelli. Zaten sonuç bildirisinde de bu açıkça görülüyor.

"İnancımız böyle" maskesi altında Türkiye'yi ortaçağ karanlığına götürmek isteyen akımların, Türk halkının "yaşam biçimine" vereceği zararlar örnekleriyle ortaya konmuş bu toplantıda.

Komutanlar ve hükümet üyeleri de (Tabii ki Erbakan da dahil) bu yanlış gidişin durdurulması için önlem alınması konusunda birleşmişler.

Bu önlemler aslında çok zor değil. Bu ülkenin kanunları var. Bunların uygulanması gerek.

İyi de, bunların çoğu Refah'ın değiştirmek istediği, daha doğrusu uymak istemediği kanunlar.

Örneğin kıyafet kanunu, şapka kanunu, türbelerin ilgası kanunu gibi kanunların gerektiği gibi uygulanması Refah'ı büyük sıkıntıya sokacaktır.

Neler yapılır?

Refah ve yandaşı bazı akımların "demokrasi kanallarını kullanarak" Türkiye'yi bir din devleti haline getirmek istedikleri, bilinen bir gerçek. Ancak ezici bir çoğunluk ile bir din devletine karşı olan Türk halkının buna izin vermeyeceği de gerçek.

Anlaşıldığı kadarıyla son MGK toplantısından sonra bu akımlara karşı ciddi önlemler alınacaktır. En azından bildiride sözü geçen "İnkılap kanunlarının" uygulanması için savcılar harekete geçirilecektir.

Örneğin sokaklarda dolaşan sarıklı cüppeli ve kara çarşaflılara karşı kanunun maddeleri uygulanabilir.

İzinsiz Kur'an Kursları, örneklerini Ali Kalkancı gibilerde gördüğümüz tekkeler kapatılabilir.

Burada sıkıntı, bütün bunları Erbakan'ın Başbakanlığındaki bir hükümetin yapacak olması. Erbakan ucundan kenarından da olsa bu uygulamalara izin verdiği andan itibaren Refah'taki çözülme de başlayacaktır.

Çiller daha rahat

İktidar ortağı DYP'nin Genel Başkanı, anlaşıldığı kadarıyla MGK bildirisinin hedefi durumunda değil. Bildiriyi dikkatle okuduğunuzda DYP'yi de sıkıntıya sokacak cümle ve ifadeler yok. Tam tersine Çiller'in Avrupa Birliği ile ilgili görüşleri neredeyse aynen bildiride yer alıyor.

Sanıyorum Çiller, Refah'la koalisyonu, içine sindirmiş olarak götürmüyor. Bugünkü koşullar kendisini ve partisini buna zorunlu kılmış durumda. Zaten Çiller ve DYP'nin Refah'la bütünleşmesi, aynı doğrultuda gitmesi mümkün değil. Nitekim bu uygulamalarda da açıkça görülüyor.

Örneğin Sincan konusu belki büyük sorun yapılıyor ama, bugün Sincan'ın Belediye Başkanı tutuklu, gazeteci döven adam tutuklu, Sincan'da gürültü koparan bir konuşma yapan İran elçisi geri gönderildi, ona destek olan iki İranlı konsolos da ülkesine gitti. Yani Sincan'daki rezalet hakkında yapılması gerekenler yapılmış durumda.

Ayrıca şu ana kadar hükümetin laikliğe aykırı bir kanun ya da kararnamesi yok. Ortada sadece Refahlı şahinlerin insanı ürküten konuşmaları var.

Bu açıdan bakınca Çiller bundan sonra hükümette daha rahat hareket edebilecek ve "laikliğin teminatı biziz" sözünü yerine getirebilecektir.


Başka yaptırımlar

Yine MGK bildirisinden anlaşıldığı kadarıyla, önümüzdeki günlerde "sessiz ve derinden" başka tavsiyelerle de karşılaşabiliriz.

Örneğin bazı televizyonların "rating" telaşı nedeniyle şeriatçı akımlara sağladıkları olanaklar yavaş yavaş ortadan kalkabilir.

Neye üzülüyorum biliyor musunuz? Bugüne kadar Refah'ın sözcülüğünü yapanlara hep karşı çıktım. Refah'ın demokrat olmadığını, ama demokrasinin kanallarından yararlanmak için her yolu denediğini anlatmaya çalıştım.

Bunun doğru olduğu artık ortaya çıktı. Çıktığı için de, o "Refah'a yollar açan demokrasi kahramanları" şimdi ellerinde mumlarla gece yürüyüşlerine çıkıyor.

Bundan sonra da sanıyorum programlarını "şeriat çığlıkları" ile renklendirmekten bir parça çekineceklerdir.

Böyle mi olmalıydı? Kafaları karmakarışık hale getirip, fikirlerle inançları çorbaya çevirerek, 70 yıllık Cumhuriyeti zedeledikten sonra mı aklımız başımıza gelecekti? Ya da ille "birileri" dönüp de "Kardeşim ne yapıyorsunuz?" dedikten sonra mı olacaktı?

Her neyse.


Kayalıoğlu'naLegion d'honnuer

Ömer Kayalıoğlu'nu SABAH Gazetesi Mecidiyeköy binasındayken tanımıştım. Tanır tanımaz da karşılıklı olarak kanımız kaynamıştı. SABAH'ın reklâm bölümünün başındaydı.

O zaman bina daha küçük olduğu için sık sık karşılaşma fırsatı bulur, uzun uzun sohbet ederdik.

Sonra bizden ayrıldı. Yapı Kredi Bankası Genel Müdür Yardımcısı oldu. İlişkimiz kopmadı ama.

Kayalıoğlu çok sosyal ve çok yönlü bir yönetici. Galatasaray Lisesi Mezunu, Galatasaray Lisesi vakfı kurucularından. Reklamcılık ve bankacılık alanında başarılı çalışmaları var. En önemlisi de çok sevilen biri.

Hafta içinde telefon edip "Fransızlardan Legion d'honuer (Ulusal Liyakat Nişanı) alıyorum" dedi. Sonra da ekledi: "Törene katılım çok az sayıda olacak. Burada senin de olmanı çok istiyorum."

Şansa bakın ki, o gün SABAH yazarları Ankara'da Başbakan Erbakan'la görüştüler. Akşam üzeri gazeteye ancak dönebildiler. Bizim gazeteyi hazırlamamız ise gecikti doğal olarak.

Ömer Kayalıoğlu Fransız Konsolosluğu'nda nişan alırken, biz henüz sayfanın başlıklarını seçiyorduk.

Gerçi aynı gece, bir de "Demirel mektubu" haberi gelince gazeteden çıkışımız gece yarısını geçti.

Neyse, diyecek bir şeyim yok tabii, çok istediğim halde bu törene katılamadım ve üzüldüm.

Ancak sevdiğim bir dostumun böyle bir ödül almasından da son derece mutlu oldum. Bu mutlu anda birlikte olmak tabii ki çok güzeldi ama, ne yazık ki olmadı.


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Bu sayfa YÖRE Elektronik Yayımcılık tarafından hazırlanmıştır. Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr
YÖRE Elektronik Yayimcilik A.S.