kapat

02 MART 1997 PAZAR
Hasan Cemal
Demirel'den rahat bir nefes...

Cumhuriyet'in Ankara temsilcisiydim. 1979 yılının sonu, 1980'nin ilk günleri. Rejim açısından yine kritik bir dönemdi. Ordu, muhtıra niteliğinde bir uyarı mektubu vermişti siyasal iktidara. (Cüneyt Arcayürek bunun haberiyle hepimizi fena halde atlatmıştı) Şunlar şunlar yapılmazsa el koyarız deniyordu askerin mektubunda...

İlginçti. O tarihte bu mektup ortada kalmıştı. İktidarda olsun muhalefette olsun liderlerin hiçbiri üzerine alınmamıştı. Siyaset kendi kısır döngüsünde eski hamam eski tas havasıyla yoluna devam ediyordu. Sanki değişen hiçbir şey yoktu siyaset sahnesinde...

O sıkıntılı günlerde CHP milletvekili Necdet Uğur Meclis kulisinde turlarken bana şöyle demişti:

"Yaz buraya. Diş macunu bir kere tüpten çıktı mı bir daha geri sokulması imkansızdır."

Aradan sekiz ay geçmiş, 12 Eylül darbesi yapılmış, filim kopmuş, demokrasiye paydos borusu çalınmıştı.

Erdal İnönü'den...

Bir macunla tüp hikayesi de bir kaç gün önce Erdal İnönü'den dinledim. Sosyal Demokrat Değişim Dergisi'nin yemeğinde anlattı.

Erdal İnönü geçenlerde Ankara'ya gitmiş. Genellikle karamsar olan bir milletvekili arkadaşıyla yemek yemiş. Darbe söylentileri dinlemiş yemek boyunca. Bu arada milletvekili arkadaşı, Erdal İnönü'ye babasından naklen şunu anlatmış:

"İsmet İnönü'nün bir sözü vardır. Diş macunu bir kere sıkılıp tüpten çıktı mı geri sokmak imkansızdır. Babanız bunu kışladan çıkan asker için kullanmış bir seferinde..."

Erdal İnönü bunu naklettikten sonra ekledi:

"Ertesi sabah tuvalette diş macununu fırçama sürmek için tüpü şöyle bir sıktım. Ama o anda ne oldu bilmiyorum. Parmağımın basıncını azaltınca bir de ne göreyim, macun gerisin geriye hoop diye tüpün ağzından kayboluverdi."

Şöyle devam etti İnönü:

"Karamsar arkadaşımı hatırladım. Kendi kendime gülmeye başladım. Eski tüpler değişmiş, daha elastiki olanlar yapılmış. Bazen sıkılan macun tekrar tüpün içine girebiliyor."

Yeni tüp gibi...

Macunla tüp hikayesi şu şıralar yine güncelleşmiş durumda.

Macun tüpten çıktı mı?

Çıkmadı mı?

Çıktıysa, geri girer mi, girmez mi?

Yoksa Erdal İnönü'nün yeni tüpü gibi psikolojik taarruz ve baskıları içeren yeni bir model mi devreye sokuldu?

Bütün bu sorular, Milli Güvenlik Kurulu(MGK) Bildirisi'nden sonra yine kulislerde uçuşmaya başladı.

Tuhaf bir durum!

Daha hafta ortasında Erbakan Hoca'yla yemek yedik. Bizlere faşist laiklik nedir, madde madde anlattı. Şimdi MGK bildirisini okuyorum. MGK tarafından takibi ve uygulanması öngörülen yirmi maddelik bildirimlere göz atıyorum.

Hiç kuşku yok:

Bütün bunlar, faşist laik bir düzenin çerçevesini çiziyor. Ancak ilginç olan şu: Altında, MGK üyesi olarak Başbakan Erbakan'ın da kapı gibi imzası var.

Üstelik Erbakan bununla da yetinmemiş, "Milli Güvenlik Kurulu'nda bütün konularda görüş birliğine vardık" diye bir açıklama yapmış dün... Refah'ı ve Refahyol'u destekleyen bir kısım medya da ortalığa iyimser mi iyimser bir hava pompalıyor. Sanki bir başka bir gezegende yaşıyorlar.

Hükümet cephesi üstüne alınmıyor. Kamuoyu önünde sanki hiçbir şey olmamış gibi bir hava estirilmek isteniyor.

Oysa kimse kendi kendini aldatmasın. Bundan sonra herşeyin eski hamam eski tas gideceği konusunda umut besleyenler, hata ederler diye düşünüyorum.

Tekrar ediyorum:

Refahyol'la Türkiye'nin istikrarı yakalaması mucize olur!

Rejime inanmak...

Cumhurbaşkanı Demirel, MGK toplantısını rejim bakımından "önemli bir aşama, bir başarı" olarak görüyor. Dün akşamüstü yaptığımız telefon görüşmesinde özetle şunları söyledi:

"Bu toplantıdan sonra daha rahat bir nefes aldım. Tansiyonun düşmesi lazım. Gerilimin nedenlerinden biri, askerdeki rahatsızlıktı. Karşı karşıya oturuldu, konuşuldu. Bu her zaman olan birşey değildir. Ortaya çıkan, sade suya tirit bir bildiri de değildir. Ciddi bir metin ortaya çıkmıştır. İcrai bir fonksiyonu yoktur Milli Güvenlik Kurulu'nun. Ama anayasal bir kuruluştur. Hükümetin ortaya çıkan metni dikkate alma zorunluğu vardır."

Demirel sözü rejime getiriyor:

"Bu toplantı da göstermiştir ki devlet işliyor, rejim işliyor. Devlete ve rejime inancımızı sürdürelim. Hür ve serbest ortamda, sistemin kendi içinde sorunları aşarız. Herşey mecrasında işliyor. Herşey mecrasında çözülecek."

Denizler bitmez!

Demirel sözü sabıra getiriyor:

"Demokratik sabır istiyorum. Milletlerin hayatında deniz bitmiyor."

Bu arada, seçim yetkisini hatırlatmayı da unutmuyor:

"Avrupa ülkelerine bakın. Fransa'sı, Belçika'sı, Almanya'sı, İngiltere'si... Bir tek Türkiye'de Meclisin fesih yetkisi yine Meclisin kendisine verilmiş. Yani seçime gitmek zorlaştırılmış. Bu sistemi tıkıyor, kilitliyor. Bu fesih yetkisinin siyasi olmayan bir kişiye verilmesi doğru olur. Ben bunu söyleyince bana karşı bu polemik konusu yapılıyor. Halbuki bu durum sistemi kilitleyebiliyor."

Rejimi işletmenin ve sorunları rejimin kendi çerçevesinde çözmenin yollarını bulabilmek için başta siyasi liderler olmak üzere hep birlikte kafa patlatmak gerekiyor.

Türkiye sonunda çıkış yolunu demokrasi içinde bulacak. Buna inanıyorum. Zira milletlerin hayatında deniz hakikaten bitmez! Sayın Demirel'in haklı olarak belirttiği gibi demokratik sabıra özellikle ihtiyaç duyulan bir dönemden geçiyoruz.


© COPYRIGHT 1997 MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. (Her hakkı saklıdır)
Bu sayfa YÖRE Elektronik Yayımcılık tarafından hazırlanmıştır. Yorum ve önerileriniz için: editor@sabah.com.tr
YÖRE Elektronik Yayimcilik A.S.