Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Haziran 2007, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Müzedeki üç canlandırmadan biri Mustafa Kemal’in 3 Mayıs 1918’deki Fenerbahçe Kulübü’nü ziyareti.

Mustafa Kemal'in Fenerbahçesi

Fenerbahçe müttefiklerle sadece yeşil sahalarda mücadele etmedi; Birinci Dünya Savaşı'nda şehit olanların ardından, futbolcularının büyük bölümü işgal yıllarında İstanbul'dan Anadolu'ya silah aktarılmasında etkin rol oynadı
"İttihat ve Terakki'nin bir kolu olduğu" ithamıyla İşgal Kuvvetleri'nin baskısı sonucu kulüp kapatılma tehdidiyle karşı karşıyayken, yurdun düşmandan kurtulması yolunda üstlendiği tarihi misyonu başarıyla yerine getirdi. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında ilk spor kulübü olarak Fenerbahçe Spor Kulübü'nü ziyaret etti ve kulüp şeref defterine şu satırları yazdı:

Fenerbahçe Kulübü'nün her tarafta mazhar-ı takdir olmuş bulunan asar-ı
mesaisini (yaptığı üstün çalışmaları) işitmiş ve bu kulübü ziyaret ve erbab-ı himmetini (üstün hizmet veren kişileri) tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser (mümkün) olabilmiştir. Takdirat ve tebrikatımı buraya kayt ile mübahiyim (kaydetmekten dolayı mutluyum).
3/5/1334 (1918)
Ordu Kumandanı
(Yıldırım Orduları Grup Kumandanı)
İmza: Mustafa Kemal

İŞGAL DÖNEMİNDE FENER

İşgal yıllarında Fenerbahçeli futbolcuların büyük bölümü İstanbul'dan Anadolu'ya silah aktarılmasında etkin rol oynadı. Bu dönemde Türk takımları daha çok İngiliz ve Fransız askeri takımlarından oluşan işgalci ekiplerle beş yılda 50'sini Fenerbahçe'nin oynadığı toplam 80 maç yaptı ve kazanılan galibiyetler halkın moral kaynağı oldu.

İstanbul halkı 16 Mart 1920 sabahı uyandığında gözlerine inanamamıştı. Zira şehrin üzerine kapkara bulutlar çökmüş, bir gece içinde koca şehir işgal ordularınca adeta askeri bir kampa çevrilmişti. Dünyayı sarsmış, imparatorluklar yıkmış ve on milyon insanın ölümüne sebep olan 1. Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilmesiyle son bulmuş, mütareke ile birlikte galip İtilaf Devletleri mağlup Osmanlı'nın başkenti İstanbul'u işgal etmişti. Zırhlı araçlar cadde başlarını tutarken, sokakları dünyanın her yanından gelen her renkten ve dinden askerler sarmış; Harbiye, karakollar, kaymakamlıklar, subay mahfeleri, tüm makamlar işgal edilmişti. İtilaf ordusu askerleri, her fırsat ta halkı manevi baskı altında ezerken, tramvayda trende ya da vapurda bile birinci mevkide oturup, biletli Türk vatandaşlarını vagonların sahanlıklarında, vapurların ikinci mevkilerinde seyahat ettirir, kendilerine ayrılan bölümlere kimseyi sokmaz, yolcuların bilet kontrollerini bile kendileri ağır hakaretler altında yapardı.

İşgalcilerle yaşamak zorunda kalan talihsiz İstanbul halkına ne gıdasızlık, ne susuzluk, ne elektrik kesintileri işgal İstanbul'una tanıklık etmek kadar acı vermişti. Bu olumsuz şartlar altında halkın morali için bir desteğe ihtiyaç vardıBu güç, "Fenerbahçesi" tarafından verilecekti.

Mütareke döneminde (1918-1921) İşgalKuvvetleri'ne mensup özellikle İngiliz ve Fransız askeri takımlarıyla yapılan futbol maçları, İstanbul'daki futbol heyecanını ve futbola olan ilgiyi doruk noktasına çıkarıyordu. Türk takımları işgalci ekiplerle beş yılda 50'sini Fenerbahçe'nin oynadığı toplam 80 maç yapıyor, İşgal Kuvvetleri takımlarına karşı kazanılan galibiyetler ise Türk takımlarını gönüllerde yüceltiyordu. Bu nedenle futbol İstanbul'da büyük kitleleri kendine çekerken, Türk takımlarının, özellikle de Fenerbahçe'nin, başta General Harrington Kupası (29 Haziran 1923) olmak üzere İşgal Kuvvetleri takımları karşısında elde ettiği tüm galibiyetler, İstanbul halkına teselli veriyordu.

Mütarekenin karanlık yıllarında İşgal Kuvvetleri'ne mensup takımları her hafta futbol sahalarında yenen Fenerbahçe, halkın sevgilisi haline geliyor, zamanla Milli Mücadele'nin sembolü halini alıyordu. 1910'lu yıllarda en fazla 2 bin kişinin izlediği Fenerbahçe, 1919-1920 yıllarında 6, 7 bin kişinin hınca hınç doldurduğu tribünlere oynuyor, bir zamanlar ürkek yapılan tezahüratlar artık yüksek sesle dile getiriliyordu: "Ya ya ya ,şa şa şa, Fenerbahçe çok yaşa..."

Fenerbahçe "Kuvai Milliye" ruhunun halk içindeki sembolü olmuştu. Bunun birinci nedeni işgal takımlarıyla oynadıkları 50 maçtan ikisi hariç hiç yenilmeyip 41 maçta galip gelmeleriydi. İkinci nedeni ise, "Anadolu Harekatı"nın başında olan Mustafa Kemal'in "Fenerbahçeli" olarak bilinmesiydi.

FENERBAHÇE'NİN İLK ROZETİ

Fenerbahçe Kulübü'nün ilk amblemi, Fenerbahçe burnundaki ışık saçan beyaz deniz feneri, renkleri sarı ile beyaz olmuştu. Ancak kulüp mensupları bunu tatminkâr bulmadıkları gibi, anlam bakımından da içinde bulunulan monarşi rejimini tehdit edici sayılacağı endişesi ile kısa sürede iptal etti. 1910 yılında Fenerbahçeliler arasında resim çizmede maharetiyle tanınan futbolcu solaçık Hikmet'in (Topuz) çizdiği amblem ise herkesin beğenisini kazandı ve kabul edilerek bugünlere kadar ulaştı. Sarı ve lacivert ağırlıklı olmak üzere beş renkten oluşan amblem şu anlamları
taşıyor: "FENERBAHÇE SPOR KULUBÜ 1907" yazılı beyaz yuvarlak çerçeve, temizlik ve açık yüreklilik ifadesi. Kırmızı fon, saflık Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı belirtmenin yanı sıra Türk bayrağını da sembolize ediyor. Ortadaki sarı renk Fenerbahçe'ye duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk asaleti temsil ediyor. Sarı- lacivert renkler içinde yükselen palamut dalı Fenerbahçelilik gücü ve kudreti, yeşil bu kudret için başarının gerekliliği anlamında. Bu amblemin klişesi İngiltere'ye Manchester şehrine yollandı ve Fenerbahçe Spor Kulübü'nün bugünkü rozeti olarak ilk 1910 yılında yaptırıldı. 1929'dan itibaren üzerindeki eski Türkçe harfler yerini Latin harflerine bıraktı ve amblem ufak tefek değişikliklerle günümüze kadar geldi.