kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Mayıs 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Şakir Eczacıbaşı, John Malkovich ve Meltem Cumbul, Malkovich’in şerefine verilen yemekte bir arada.

İstanbul'a yıldız yağmuru

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
16.04.2009
28. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin bitmesine iki gün kaldı. Filmlere gösterilen ilgi dikkat çekerken, festivalin yabancı konukları yine çok konuşuldu.....
Bir festival daha geldi geçiyor.
Beyoğlu öylesine şenlendi ki kolay anlatılamaz. Yepyeni kuşakların en zor ve özgün filmleri yutarcasına izlediğini, hemen tüm seansların dolduğunu görmek, has bir sinema sevgisinin dalga dalga yayıldığını hissetmek ne büyük keyif...
Ve de yabancı konuklar. Özellikle ünlü olanlar. Şöhret elbette başka şey... Onlar, yaptıklarıyla, yarattıklarıyla zirveye çıkanlar bir ışık gibi bizleri çekiyor. Ve ister bir sinema yazarı, ister sokaktaki adam olalım, onlara yaklaşmak, dokunmak, konuşmak için bambaşka bir istek duyuyoruz.
Benim için de öyle oldu. John Malkovich'le neredeyse yan yana yemek yedik: Aramızda sadece artık nefis İngilizcesiyle bir dünya starı olmaya giden sevgili Meltem Cumbul vardı. Malkovich'in ağır, ama tutarlı, akıllı konuşmasını dinlemek keyifliydi.
Ertesi gün ise Emek'in holünde François Ozon'la ayaküstü konuştum.
Birçok kez Cannes'daki basın toplantılarında görüp dinlediğim usta Fransız yönetmeni de heyecanlıydı, ilk kez geldiği İstanbul'dan büyülendiğini söyledi. Ertesi gün iki ünlü sanatçının birlikte ziyaret ettikleri Heybeliada ve Büyükada maceraralarını ise refakatçileri sevgili Serra Yılmaz'dan dinledim. İstekleri üzerine 'halka karışıp' normal yolcu vapuruyla gitmişler, Heybeli'de 'nefis bir yemek' yiyip Büyükada'da Aya Yorgi'ye çıkmışlar ve Serra'nın ifadesiyle 'tüm dini vecibeleri yerine getirmişler!' Ülkemizden mutlu ayrıldıklarına hiç kuşkum yok...
Festivalin değişmez ana mekânı Beyoğlu ne yazık ki bu yıl iyi sınav vermedi. En başta, İstiklal Caddesi'nin tepedeki ışıkları festival boyunca yanmadı, koca cadde ancak dükkânların ışığıyla biraz canlandı. Telefon edip sordum, basın danışmanı İlyas Ertemur dostumdan aldığım bilgiye göre, cadde ışıklarını besleyen iki fazdan biri atmış ve tüm uğraşlara rağmen onarılamamıştı. Ertemur böylece kabahati TEDAŞ adlı elektrik kurumuna atıyordu.

FESTİVAL GÜZEL, YA BEYOĞLU?
TEDAŞ veya Beyoğlu ya da Büyükşehir Belediyeleri. Hiç fark etmez. Sonuç ortada ve bu tam bir skandal. Uluslararası bir festivalde, Beyoğlu gibi ülkenin vitrini olan bir ünlü cadde karanlıkta kalıyor. Bu çağda bu olur mu? Üstelik sorun yalnız bu değil. Arka yolların kısa zaman önce döşenmiş taşlarının çoğu kırık. Sadri Alışık sağ olsaydı adını taşıyan sokakta yürürken mutlu mu olurdu? Sokağın taş döşeli bölümü un gibi elenmiş, asfalt bölümü ise çukur içinde. Tıpkı yakındaki yine sözüm ona asfalt olan Billurcu Sokağı gibi.
Birbirinin devamı olan Ağa Camii ve Sadri Alışık Sokaklarında yön zorunluluğu yok, arabalar o daracık sokaklarda burun buruna gelip çile çekiyorlar. Üstelik tüm o dar sokaklara park etmiş arabalar, otoparklara giriş çıkışı engelliyor.
Sempatik Başkan Ahmet Misbah Demircan uyuyor mu? Seçim rehavetinden kurtulup Beyoğlu'na gerçek anlamda ne zaman el atacak? Bu gözde semt üzerine izlenimlerimi sürdüreceğim.