kapat
Sabah Gazetesi 10.03.2003

MEHMET ALTAN

Prizma

Tezkereye evet, AB'ye hayır...

Türkiye'nin AB tam üyeliği için ilk yeşil ışığın yakıldığı Helsinki Zirvesi ertesinde bir dost grubuyla beraberdik. Aramızdan birini gene ortak dostumuz olan çok deneyimli üst düzey eski bir Dışişleri Bakanlığı mensubu aradı. Söylediği özetle, AB düşmanlarının ne yapıp yapıp olumlu seyredecek bir süreci Kıbrıs bahanesiyle bıçaklayacaklarıydı.

Bunca zaman önce söylediği şimdi aynen oluyor.

***

Kurt puslu havayı severmiş...

Bu puslu havanın içinde olup biteni dikkatlice görmeye çalışınca, birbirine zıt istikamette gitmekte olan iki tren görünüyor...

Birinci tren tezkere...

İkinci tren ise AB tam üyeliği...

Meclisin red etmesine rağmen askerlerin sahaya inmesi neticesinde tezkere gündemden kalkmadı. Buna karşın, gene askerlerin sahaya inmesi sonucu, AB tam üyelik sürecini nihai olarak açacak Kıbrıs görüşmelerinin çözümsüzlükte kilitleme kararı alındı.

İşin hüzün verici gariplikleri var. Salt çoğunluğu bulamadığı için tezkereyi red etmiş sayılan parlamento, Kıbrıs'ta çözümsüzlüğü destekleyen bir bildiri yayınladı. Askerlerin bastırması sonucu muhtemelen aynı Meclis ikinci tezkereyi de kabul etmiş olacak.

****

Bunu yaparak, hem tezkereyi onaylamış, hem AB tam üyeliğini kilitlemiş hale gelecek.

Askeri bürokrasinin hakimiyeti böylece iyice pekişecek. Genelkurmay Başkanı'nın açıklamasının ardından tezkere kabul edilmiş gibi fütursuzca hareket eden Amerika'ya verilen olanak sayesinde, rejimin niteliğini değiştirecek olan AB tam üyeliği de engellenecek. Tezkere treni süratle üzerimize gelirken AB treni de bugün toplanacak olan Lahey istasyonunda raydan çıkarılmak üzere hızla uzaklaşıyor.

***

AK Parti hükümet oldu ama iktidar olamadı. Acilen çözmesi gereken iki sorundan biri IMF ile anlaşma, diğeri Kıbrıs'tı. İkisinde de çekingen davrandı.

Tezkerede ise kararsız durdu.

Doğan boşluk askeri otorite tarafından dolduruldu. MGK'unda tezkereye destek vermeyen askeri bürokrasi, AK Parti'nin partileşemediğini ve iktidar olamadığını gösterdi. Ardından da Amerika'nın tek muhatabı haline geldi.

Annan Planı'na hayır deme kararı bu noktada alındı.

****

Salı günkü Le Monde'un ekonomi eki, Irak konusunda Amerika'nın yanında tavır alan AB'nin yeni üyelerinin bu davranışının ardındaki nedenleri irdelemekteydi...

AB'nin yeni üyelerinin ekonomik açıdan Avrupalı olduğu ama sosyal açıdan anglo-sakson anlayışa yatkın bulunduğu vurgulanıyordu...

AB'nin daha ziyade Doğu Avrupalı üyeleri, Maastrich kriterlerini uygulayarak ekonomik açıdan önemli bir gelişme göstererek AB'ye uyum sağlamışlar. Ama sosyal güvenlik, emeklilik gibi konularda ise Avrupa'yla ters düşüp, Amerikan liberalizmine yatkın durmuşlar.

Bu nedenle ekonomik olarak AB'li, politik olarak ABD'li bir duruş ortaya çıkmış.

Türkiye o aşamada da değil. Ekonomik açıdan da Avrupa standartlarından uzak, şimdi siyaseten de iyice uzaklaşıyor.

***

Şu anda yönetimde bulunan zevat, tezkereye "evet", AB tam üyeliğine "hayır" diyerek, kendi mevcut statükolarını sürdüreceklerini sanıyor.

Ama yanılıyorlar.

Türkiye yolun sonuna geldi. AB tam üyeliğine sabotaj düzenlemek, belki bir-iki yıl daha iç sömürge gibi yönetilmemizi ve bundan rant sağlayanlara biraz daha imkan verilmesini sağlar ama ardından başedilmez büyük depremlere yol açar.

Vebal onların, çile bizim olacak.

Bir ülkenin geleceğinin göz göre göre bıçaklanmasını acılar çekerek izleyeceğiz.