kapat
Sabah Gazetesi 20.09.2002

YAVUZ DONAT

VİTRİN

Bildiri gibi...

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan'a "herşeyi" sorduk... Özellikle de Necmettin Erbakan ile Recep Tayyip Erdoğan'ın "durumlarını."

Başkan uzun uzun "yasalardan" bahsetti.

TCK-312'den.

4777 sayılı yasa ile "TCK-312'de yapılan değişiklikten."

Tayyip Bey'in "bir yıllık cezasının on aya indirilip, bunun da infaz edildiğinden."

Erbakan Hoca'nın "şartlı salıverildiğinden."

Dedik ki:

- Sayın Algan... Sonunda ne olacak?

- Yavuz Bey... Recep Tayyip Erdoğan 1998'deki konuşmasını eğer bugün yapmış olsaydı... Yasaların bugün aldığı şekle göre, sözleri "sıradan bir konuşma" olarak mı değerlendirilirdi?.. Yoksa... "Kamu düzenini bozmaya yönelik bir konuşma" olarak mı?.. Yüksek Seçim Kurulu olarak işte "bu hususa" bakacağız.

***

- Sayın Başkan... Ya Prof. Erbakan'ın durumunu değerlendirirken... "Aynı şeye" mi... Yani "TCK-312'ye mi" bakacaksınız?

- Evet ama... Birşeye daha bakacağız.

- Neye?

- Erbakan, eylem ve işlemleriyle "bir siyasi partinin kapanmasına" sebep olmuş ve bu yüzden "beş yıl yasak almış" bir siyasetçi... Bu hususu da değerlendireceğiz.

***

Yargı "Erbakan ve Tayyip Erdoğan konusunu ele alırken..."

Yüksek Seçim Kurulu "bu iki ismin durumunu incelerken..."

İşin içine "siyaset" karışıyor mu?

Soruyu "daha açık" soralım:

- Yargı siyasallaşıyor mu?

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı:

- Kural, yargının siyasallaşmamasıdır.

***

Doğru, kural "siyasallaşmamak."

Ama kural ile uygulama arasında "ters düşme" yaşandığı oluyor mu?

Bundan sonra "yaşanabilir mi?"

Tufan Algan'a "bütün bunları" sorduk.

Aldığımız yanıta gelince...

"Hayli uzun."

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı'nın yanıtı "bir bildiri gibi."

***

Sayın Donat.

Yargı siyasallaşmaz.

Siyasal olduğun takdirde, bireysel bazı maddi, manevi menfaatlar elde edebilirsin.

Ama herşey bireysel menfaatten ibaret değildir.

Yargıç olarak, "ülkeyi zarara uğratıp, uğratmadığını" düşüneceksin.

Ve "birşeyi daha" düşüneceksin:

Üçyüzbin insanımız, Çanakkale'de ne uğruna şehit oldu?

Maddi destek, manevi destek veya bir aferin uğruna hukuku ve ülkenin temel değerlerini çiğneyemezsin.

Tabii ki herkesin bir şahsi fikri vardır.

Elbette herkesin içinde "şu şahıs şu görevde olsun... Şu parti birinci gelsin" gibi duygular yaşayabilir.

Hepimizin kendimize göre, kişisel düşüncelerimiz mevcut.

Ama önümüze dosya geldiği zaman, duygu ve düşüncelerimizle hareket edemeyiz.

Gördüğümüz bir hukuk eğitimi var.

Ayrıca sorumluluklarımız söz konusu.

Türkiye'nin dünü, bugünü, yarını söz konusu.

Hedefimiz, Türkiye'nin geleceği değil mi?

Hedefimiz, Türkiye'nin menfaati değil mi?

Eğer siyasallaşırsak, eğer şu veya bu maddi, manevi menfaate aldanırsak, eğer içine şahsi duygularımızı karıştırırsak yarın çocuklarımızın yüzüne nasıl bakacağız?

Torunlarımıza nasıl hesap vereceğiz?

Bu ülke kolay kazanılmadı.

Büyük Atatürk'ün sözleri kimsenin kulağından çıkmasın.

Ordusuna "ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum" demedi mi?

O insanlar bu vatan için öldüler.

"Önce vatan" sözü kuru bir ifade değil, dağa, taşa kanla kazınmış bir temel ilkedir.

Sayın Donat.

Sizinle sadece bir yargıç ve gazeteci olarak değil, aynı zamanda iki dost olarak da söyleşmek istediğim için, bu açıklıkta konuştum.

Yargı siyasallaşmaz.

Yargı, önüne gelen dosyaya bakar.

Hukuka bakar.

Memleketinin menfaatlerine bakar.

Çanakkale'ye bakar, 26 Ağustos'taki Büyük Taarruz'a bakar, 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ne bakar.

Kendisine "neyin bırakıldığına", yarın çocuklarına "ne bırakacağına" bakar.

***

Yüksek Seçim Kurulu Başkanı ile yaptığımız uzun sohbete "hiçbir yorum katmadan" yazımıza noktayı koyuyoruz.