Domuz gribi, salgınla ilgili içimizdeki en temel dürtüyü ateşlerken dikkatlerimiz ister istemez
sağlık ve
ilaç üzerine yoğunlaşıyor.
Kozmetik, petro-kimya silah gibi hayati (!) sektörlerin başında yer alan ilaç,
küresel krizde dahi küçülmeyecek bir alanı tanımlıyor.
Neticede hayata dair bir fonksiyonu var ve ilaç deyince akan sular duruyor. Zira sağlığın "
olmazsa olmaz "larından en önemlisi.
Hal böyle iken ilaç harcamalarında tasarruf, yine de düşünülebilir. Bu tasarruf, "
tedaviden vazgeçme " şeklinde değil, daha ziyade "
akıllı kullanım " ile gerçekleşebiliyor.
İlaç, geçen yıllarda
IMF görüşmelerinde pazarlık konusu olabilecek kadar önemli bir bütçe kalemi haline gelmişse, "
ne ödeyip ne alıyoruz? " muhasebesini yapmak gerekebilir. Zira "
insansız ekonomi " dayatmasındaki IMF'ye bıraksak, "
kamu ilaç harcamasını sıfırlasın " diyebilir.
Bu istek, belki abartılı bir örnek olabilir fakat ilaçta olup biteni akılcı bir düzlemde değerlendirmeye de engel oluşturmaz.
Türkiye, kişi başına yılda
136 $ 'lık ilaç tüketiyor. Bu ilaçlar başlıca 2 gruptan oluşuyor.
Birincisi, ilacı geliştiren firma tarafından patent korumasında olanlar. Bunlara "
referans ilaç " deniyor.
Doğal olarak ilacı geliştiren firma, bu alanda harcadığı parayı geri almak ve belli bir süre içinde başka hiçbir firmanın
benzer ilacı üretmemesinin sağlanmasını istiyor.
İkinci grup, referans ilaçların patent koruması sonrasında, bu ilaçlarla
aynı ve
benzer etkinliğe sahip fakat fiyat olarak
daha ucuz olan ilaçları oluşturuyor. Bunlara "
eşdeğer ilaç " deniyor. Hasta üzerinde aynı tedaviyi sağlıyorlar ve referans ilacın koruma süresi bittikten sonra satışa sunulabiliyorlar.
Burada
akla yakın gelen şu; Koruma süresi içinde referans ilaç, pahalı olmasına rağmen
zorunlu olarak kullanılacak.
Nitekim koruma süresi içinde bu ilacı geliştiren firma zaten yaptığı
zaman/insan/para yatırımını karşılamıştır.
Fakat koruma süresi sonunda bu referans ilaçla aynı etkiyi yaratan
eşdeğer ilacın piyasaya çıkması gerekir.
Eşdeğer ilaçların pazara girmesiyle oluşan rekabet sayesinde referans ilacın
fiyatı düşer, pahalı yeni tedaviler için
kaynak oluşur,
sürdürülebilir sağlık sistemine katkı sağlanır ve
yeni ilaç arayışı da teşvik edilmiş olur.
Son olarak da eşdeğer ilaçlar ekonomik olması sebebiyle
ilaca erişimi kolaylaştırır.Nitekim bizim yılda kişi başına 136 dolar harcadığımız düzlemde
ABD 951, Fransa 639, İtalya 381 ve
Polonya 161 $ harcıyor. Akla yakın gelenleri yazdık ama
hayatın gerçeği, biraz daha farklı noktada şekilleniyor. Referans ilaç, uzun yıllar pazarda tekel olmanın yarattığı marka bilinirliği sayesinde fiyatını fazlaca düşürmüyor.
Kaldı ki doktorların ilaç yazarken sergiledikleri alışkanlıklar, eşdeğeri varken "
yeterince fiyatı düşmemiş referans ilaç " yönünde avantaj oluşturuyor.
Burada temel soru şu:
Eşdeğeri varken, neden daha fazla ödeyelim? Eğer IMF ilaç harcamalarımızı sorguluyorsa bizim de
hasta olarak bu soruya akla yakın bir cevap oluşturmamız gerekiyor.
İlaç Endüstrisi İşverenler Sendikası Genel Sekreteri
Turgut Tokgöz, eşdeğer ilaç kullanımıyla 2008'de
885 milyon TL tasarruf yapıldığını söylüyor. Bu miktar
2004-2008 sürecinde
3.8 milyar liralık tasarruf demek. Peki eşdeğer ilaç tüketiminin hızlanması için neler yapılmalı?
Öncelikle eşdeğer ilaçların
ruhsatlandırma sürecinin hızlandırılması şart.
Eşdeğer ilaçların
gecikmesiz geri ödeme listesinde yer alması gerekiyor.
Ayrıca
doktor,
eczacı ve
hastalara yönelik
teşvik mekanizması söz konusu. Mesela eşdeğer ilaçlar için
katkı payının düşük olması. Veya eczacılara eşdeğer ilaç vermeleri ve doktorlara eşdeğer ilaç reçetelemeleri durumunda doğrudan prim ödemesi gibi.
Şu anda ilaç piyasasında eşdeğer ilacın payı kutu bazında
yüzde 51.5 ve tutar bazında
yüzde 34.6 seviyesinde. Bu rakamlar; eşdeğer ilaç alanında alınacak daha fazla yol olduğunu gösteriyor.
Fiili koruma süresinin
20 yıl olduğu referans ilaçta,
yeni ilaç bulmak zorlaştığı oranda,
koruma sürelerini uzatma yönünde girişimlere de rastlamak mümkün.
Fakat düzenleyici kurum ve yasa koyucunun,
etik ve
ekonomik gerekçelerin var ettiği eşdeğer ilaç konusunda
yeterince hassas davranması gerekiyor.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 5 Mayıs 2009, Salı
Web adresi: http://www.sabah.com.tr/2009/05/05//haber,5E7315F005954CAFA4EAEC509E60B2F2.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.