kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
3 Mayıs 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Pazar SABAH  
METİN SEVER

Sığır mı insana benziyor, insan mı sığıra!

Sığırlar insana benziyormuş.
Hikâye değil. Bilimsel gerçek. Haber, İngiltere'de çıkan Science dergisinden. 25 ülkeden 300 bilim adamı tam altı yıl uğraşarak sığırların gen haritasını çıkarmış. 35 milyon dolar para harcanmış. Ve sonunda ortaya 'acı' gerçek çıkmış: Sığırların genlerinin yüzde 80'i, insan genine benziyor. Bu gerçek karşısında boynumuz kıldan ince, kasabın bıçağından uzak dursun demekten başka yapacak bir şey yok! Alınganlar, "İnsan sığıra benzemiyor ki, sığır insana benziyor," diye teselli bulabilir! Aslında insanoğlunun sığırları 7 bin yıl evvelinden evcilleştirdiği düşünülerse, "Üzüm üzüme baka baka kararmış," da diyebiliriz! Hatta birbirine "sığır gibisin" diye 'iltifat' eden bir toplumun fertleri olarak, bu gerçeğe yıllar önce ulaşan 'Türk sezgisi' ile övünebiliriz. Ancak ortada bir tuhaflık daha var. Sığırların genlerinin bir kısmı yılanlara ait. Bu durumda yılanlarla bir uzak akrabalık var gibi. Yani serde yılanlık da var!.
Bu kadar gerçek, bünyeyi 'gerçekten' bozuyor! Yazı işlerinde herkes melül melül bakıp, 'büyük felaket'le yüzleşmeye çalışırken, fanatik vejetaryen Erdal Şafak, matodorun ölümcül hamlesini yaptı: Kılıcı böğrümüze batırdı! "Demek ki, insan et yerken aslında kendini yiyor" Yani bir tür 'yamyamlık'! İşte ben, asıl bu söze takıldım. Çünkü Erdal Şafak en azından 'yemenin' bir türü konusunda haklı: O da 'toplumsal yamyamlığımız'.
Son yaşananlara bir bakın: - 23 Nisan'da Hakkari'de polise taş atan 14 yaşındaki S.T, özel harekat polisince uzun namlulu silahın dipçiğiyle bayılana kadar dövüldü. O görüntüleri televizyonlardan izlemişsinizdir.
Aklınıza İsrailli askerin Filistinli çocuğun kolunu taşla kırdığı görüntüler geldi mi bilmiyorum. Bir polisin, bir çocuğa yaptığına ne isim vereceğiz? 14 yaşındaki Abdulsamet Erip, polisin attığı gaz bombasından kaçarken dereye düşüp öldü. 10 yaşındaki Şükrü Bağana başına gelen plastik mermilerle ağır yaralandı. 863 çocuk taş attığı için yargılanıyor. Hem de çocuk oldukları dikkate alınmayarak, aynen büyükler gibi. Terörle Mücadele Kanunu kapsamında. Bir kısmına yaşadıkları ömür kadar ceza bile verildi.

EYLEMCİLİK OYNUYORUZ

Geçen günü Kanal D'de bir haber vardı. Güneydoğu'da sokakta çocuklar oynuyor. Bir kısmı polis, bir kısmı gösterici oluyor. Polis olanlar mukavva kutuyu panzer gibi kullanıyor, yakaladıkları gösterici çocukları tekmeliyorlar. Muhabir "Ne yapıyorsunuz?" diye soruyor: Yanıt çok ama çok çarpıcı: "Eylemcilik oynuyoruz." Şimdi "göğsünde kuş uçurtmayan" şu soruya yanıt verin: Bu yapılanlar sizin çocuğunuza yapılsa ne hissedersiniz? Hatırlayın, babalarına dışkı yedirmiştik. Ağabeyleri dağa çıktı.
Çocuklarını hapislere tıkıyor, dipçikliyoruz.
Peki bu ülke, çocuklarının 'eylemcilik' oynadığı bir ülke haline nasıl geldi?

SORUNUN ÇÖZÜMÜNÜ İSTEMİYOR

Geçenlerde Güneydoğu'da uzun yıllar görev yapmış olan Harp Akademileri Komutan Yardımcısı Korg.
Selahattin Uğurlu'ya ait olduğu iddia edilen ses kaydı, internete düştü.
Kayıttaki ses şöyle diyor: "Eruh ve Şemdinli'yi yakalım demiştim." Paşa'nın referansı ise 1925'te dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın yazdırmış olduğu özel rapor. Raporda diyor ki, "Önce tespit edeceksin. Ali, Veli, Hasan, Hüseyin... Önce ekinini yakacaksın. Zorbalık yapıyor, devam ediyor. Hayvanını telef edeceksin.
Uslanmadı evini başına yıkacaksın.
Uslanmadı öbür dünyaya göç ettireceksin. Kalanını da buradan defedeceksin." Yani silerek sorunları bitirme yöntemi yıllardır devam ediyor.
Ece Ayhan'ın dediğini unutuyoruz: "Silgi silerken silinir..." İşte... Lice'de mayın patladı. Dokuz asker hayatını kaybetti. Dokuz eve ateş düştü. Her ne hikmetse yine ateşkesin ve barışın gündeme geldiği günlerde. Salih, İlhami, Murat, Onur, Emrah, Erdal, Zeynel, Mehmet Miktat artık yok. Onlar da sizin bizim çocuklarımız gibiydi. Ne yazık ki, 'toplumsal yamyamlık' bir başka 'toplumsal yamyamlığı' doğuruyor.
Şahinler şahinleri kanla besliyor. Kürt milliyetçileri de, Türk milliyetçileri de sorunun çözümünü istemiyor. Bir 'büyük felakete' doğru gidiyoruz. Hep birlikte, 'devlet dersinden' sınıfta kalıyoruz.
Çocuklarımız 'devlet dersi'nde ölüyor.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın