kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Nisan 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Yeni Türk sineması onlara emanet

OLKAN ÖZYURT
25.04.2009
1) Birinci kuşak sinemacılardan nasıl bir ilham aldınız? Siz genç yönetmenlerin ortaya çıkmasında onların doğrudan ya da dolaylı olarak bir katkıları olduğunu düşünüyor musunuz?
2)Eğer bu yeni yönetmenleri bir kuşak olarak kabul etmek mümkünse bu kuşağın ne gibi özellikleri öne çıkıyor ve birinci kuşaktan ne gibi farkları var?
3)Birinci kuşak yönetmenlerin siz genç yönetmenlere yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
4)Filminizden yola çıkarak genel olarak yapmak istediğiniz sinemayı kısaca anlatabilir misiniz?

Farkında mısınız her ulusal festival, adeta yeni ve genç yönetmenlerin kendilerini fark ettirdiği bir şölene dönüştü. Hani o, Türk sinemasını uluslararası arenaya taşıyan yönetmenler kuşağının 'bizden sonraki gençler' olarak tabir ettikleri genç sinemacılar, gümbür gümbür geldi. Artık Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu, Tayfun Pirselimoğlu, Ümit Ünal, Semih Kaplanoğlu, Kutluğ Ataman, Reha Erdem, Handan İpekçi ve Reis Çelik'ten oluşan gruba Yeni Türk sinemasının birinci kuşak yönetmenleri bile denmeye başladı. Çünkü ikinci kuşak çoktan hazır. Kimdir bu yönetmenler, nasıl bir sinemanın peşindeler, kendilerinden önce gelenlerden neler öğrenip nasıl feyz aldılar, kendilerine nasıl bakıyorlar? Son bir yıl içinde ilk filmini çekmiş yönetmenleri arayıp bulduk. İşte size yeni Türk sinemasının genç yönetmenleri... Artık platolar onlara emanet.

ASLI ÖZGE (KÖPRÜDEKİLER)
1975 doğumlu. Marmara Üniversitesi Sinema TV Bölümü mezunu. BüYük HARF C adlı kısa filminden sonra ilk uzun metraj filmi Biraz Nisan'ı çekti. Hesperos'un Çömezleri adlı bir belgeseli de var. Köprüdekiler filmi, İstanbul Film Festivali'nde Ulusal Yarışma'da en iyi film seçilerek Altın Lale Ödülü'nü kazandı.

CEVAPLAR
1) Son dönemde elde edilen uluslararası başarının Türk sinemasına karşı bir ilgi uyandırdığını düşünüyorum.
2) Bence hepimiz daha kolektif ve paylaşımcı bir çalışma tarzına inanıyoruz. Mesela 'iş adamı' prodüktörden çok 'yaratıcı yapımcı'yla çalışma isteği, görüntü yönetmenini sadece düğmeye basan bir teknik kişiden farklı olarak, filmin senaryosu üstüne cesurca tartışan ve filmin vizyonuna ortak olan biri olarak görmek, kurgucuyu sadece senaryoya göre planları arka arkaya bağlayan bir asistandan çok, ikinci bir 'göz' olarak görmek vs.
3) Köprüdekiler'in gösteriminden sonra bir tek Nuri Bilge Ceylan gelip benimle filmim üzerine konuştu. Ayrıca bundan sonra izleyeceğim yolda nelere dikkat etmem konusunda tecrübelerini paylaştı.
4) Ben hikâyeden yola çıkıyorum, öncelikle yazdığım senaryonun kâğıt üstünde işlemesi gerekiyor. Ancak sette senaryoyu bir kenara koyuyorum. Karakter yaratmak benim için çok önemli, onun için oyuncularla yazdığım rol arasında ortak özellikler bulup, onları doğaçlamaya zorluyorum. Çünkü herkesin kendinde tanıdığı ama başkalarında kolayca tanık olmadığı 'mahrem, gerçeklik ve samimiyet' beni çok ilgilendiriyor.


İNAN TEMELKURAN (MADE IN EUROPE)
1976 doğumlu, İspanya'da TAI Görsel Sanatlar Okulu Sinema Yönetmenliği Bölümü'nde okudu. Soğuk Bir Gecede adlı kısa belgeseliyle adını duyurdu. Geçen yıl Adana Film Festivali'nde Made in Europe ile En İyi Yönetmen ve Yılmaz Güney Jüri Özel Ödülü'nü aldı.

CEVAPLAR
1) Öncelikle ilhamı sadece onlardan almadığımı söyleyeyim. Başka yönetmenlerden de etkilendim. Eric Zonca, bize çok iyi öykülerin, sade ve ucuza mal olacak bir dille anlatılabileceğini gösterdi. Ama birinci kuşak Türk yönetmenlerin filmlerine bakıldığında genç bir film bulmak zor. Tabii istisnaları çıkıyor, 9 (Ümit Ünal), Tabutta Röveşata (bence ilk doğru düzgün şehir filmidir), İki Genç Kız (Kutluğ Ataman). Zeki Demirkubuz'un Masumiyet'i var. Yumruk etkisi yapan filmdi. 90'lar acayip yıllar zaten, komünizmle internet arası yıllar herhalde.
2) Birinci kuşağın bir kısmı işe Yeşilçam'da başladı. İkinci kuşak için öyle bir durum yok.
3) Bu konu hakkında pek bir fikrim yok galiba. Derviş Zaim'le sokakta karşılaştık, ben Mehmet Kılıçer'in (sesçi) bürosundan geliyordum, filme başladığımı söyledim. "Basit düşün, iki üç haftada çek, HD çek," dedi. Ümit Ünal baba adamdır, sanattan anlar.
4) Ucuza, güzel şeyler ortaya çıkarmak isterim. Sinema dilini (bir dil mühendisliği olarak yönetmenliği) aramak gerekir. İzlenecek bir şeyler yapıp bununla geçinmek için arayış sineması yapmak iyi bir yöntem değil. Sonu kötü olur. Belki de kısa filmlere dönmek gerekiyor.

ÖZCAN ALPER (SONBAHAR)
1975 doğumlu. İstanbul Üniversitesi Fizik ve Bilim Tarihi Bölümü mezunu. Momi adlı kısa filmiyle adını duyurdu. İlk filmi Sonbahar, Adana Film Festivali'nde En İyi Film Ödülü'nü aldı. Ulusal ve uluslararası festivallerde, değerlendirmelerde 20'nin üzerinde ödülle döndü.

CEVAPLAR
1) Öncelikle inandığın hikayeyi çekme meselesinde bize cesaret verdiler, üç kişiyle de olsa gidip film çekilebileceğini göstererek inanılmaz bir özgürlük hissiyatı yarattılar. Ayrıca Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney'den sonra 80'lerde sekteye uğrayan sıradan insanı anlatma ve kendi gerçekliğinden beslenme meselesini yeniden gündeme getirdiler. Ama bize en büyük katkıları kendi içine kapanan bir sinema yerine tüm dünyaya açık bir sinema yapma peşinde olmalarıydı.
2) Bence hepimiz bir önceki kuşaktan besleniyoruz ama başka yöne doğru da yöneliyoruz. Bizim yaptığımız filmler içerik ve biçim olarak birbirine benzemiyor. Belki bu farklı olma hali bir özelliktir. Bu, sinemamız adına bir zenginlik. Bizim kuşak, seyirciye de daha fazla ulaşma çabasında. Dünyayla ilişki kurma konusunda açıklar.
3) Birinci kuşakla bütünsel olarak bir ilişki kurulmadı. Ama bunun yeni yeni zemini yaratılıyor. Ben asistanlık yaptığım için biraz şanslıydım.
4) Biçimsel olarak kendi dünyamdan beslenen bir sinema dili yaratmak isterim. İçerik olarak da 100 ya da bin kişiyi ilgilendiren orta sınıf aydın problemlerinin yerine bu coğrafyanın kanayan yaralarının hikâyelerini anlatmayı tercih ederim. Sokağın, memleketin ve bu ülkenin sorunlarına dair hikayelerden bahsediyorum.

HÜSEYİN KARABEY (GİTMEK)
1970 doğumlu. Marmara Üniversitesi Sinema-TV mezunu. Boran ve Sessiz Ölüm adlı ödüllü iki belgeseliyle adını duyurdu. Pina Bausch'la Bir Nefes İstanbul, Bekar Hanları, 1 Mayıs 2 Film gibi ödüllü belgesel ve kısa filmleri var. İlk uzun metrajlı filmi Gitmek'le ulusal ve uluslararası alanda 15'ten fazla ödül kazandı.

CEVAPLAR
1) İlk destek, sinemanın her şeye rağmen yapılabileceğini ispat etmeleri. Yaptıkları filmler kalite açısından da o dönemin konvansiyonel sinemasının sığlığından çok uzaktı, bu da bizi sanatsal açıdan besledi. Onlardan daha farklı ve daha iyi bir sinema yapmamız için bizi cesaretlendirdiler. Uluslararası sinema camiasında yeni Türk yönetmenlerine karşı bir ilginin oluşmasına fiilen katkıları oldu.
2) Bazı farklılıklarımız şimdiden var. En önemlisi herhalde daha geniş bir çerçeveden bakıyoruz hayata filmlerimizde. Daha kaliteli ilk filmlerle başladık. Yani çıtayı biraz daha yukarı çektik (3. kuşağın vay haline!) Bence henüz karakteristik bir özelliğimiz yok.
3) Bize gerçekten saygılı, sevecen ve çok samimi bir destek veriyor. Umarım onları utandırmayız.
4) Ben var olmayan, var olamayan bir sinemaya özeniyorum. Bu geniş bir kitleyi hedefleyen, Türkiye'de yaşanan sorunlara sırtını çevirmeyen bir sinema. Bununla beraber sinemayı çok seven ve her filmi ile ona bir katkı yapmaya çalışan bir sinema, hayal ettiğim. Seyrederken heyecanlandığım bir sinema yapmaya çalışıyorum. İçerik ile biçimin iç içe geçtiği birinin diğerinden daha önemli olmadığı bir sinema (iddialı oldu yahuu!)

MURAT DÜZGÜNOĞLU (HAYATIN TUZU)
1969 doğumlu. Mimar Sinan ve Marmara Üniversiteleri'nin Sinema- TV bölümlerinde öğretim gördü. Ayrılık adlı kısa filmiyle adını duyurdu. Dizi ve TV filmleri yönetti. Hayatın Tuzu ilk uzun metraj çalışması.

CEVAPLAR
1) Sinema yapmak için büyük ekiplerin ve çok paranın şart olmadığını, kendince güzel bir hikâye anlatmanın mümkün olduğunu gördüm. Bu konuda Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz isimlerini verebilirim. Bu yönetmenlerin benim veya benim gibi ilk filmini çeken yönetmenlerin ortaya çıkışında doğrudan bir katkıları olmasa da dolaylı bir ilham verişlerinden söz edebiliriz.
2) Biz yeni yönetmenleri diğerlerinden ayıracak özellikler henüz şekillenmedi gibi geliyor bana. Yönetmenlerin yeni sinemasal yaklaşımları henüz ortaya çıkmadı. Ben ilginç birtakım çıkışların olabileceğini seziyorum.
3) Genelde Türk sinemasının içinde var olan yardımlaşma çabası burada da geçerli. Kimisi daha çok kimisi daha az yapıyor bunu. Ama ben zihinsel ve sanatsal bağlamda yeterli alışverişin olmadığını söyleyebilirim. İletişimin arzu ettiğim boyutlarda olmadığı net. Çünkü herkes kendi gemisini yüzdürmek derdinde. Bir diğeri ile tam anlamıyla temas halinde değil.
4) Filmlerimin, kişisel bir dili olan, anonim bir sinematografiden uzak, yalın ve fısıltıyla konuşan bir yapısı olsun istiyorum. Hayatı ve kendimi anlamaya dönük hikâyeler anlatmak gibi bir niyetim var.

MAHMUT FAZIL COŞKUN (UZAK İHTİMAL)
1973 doğumlu. California Üniversitesi Sinema-TV Dijital Medya Bölümü mezunu. Aliya, Komünizm ve İmam Hatipliler adlı belgesellerinden sonra Uzak İhtimal'i çekti. Uzak İhtimal, Rotterdam Film Festivali'nde Altın Kaplan Ödülü aldı. İstanbul Film Festivali'nde Ulusal Yarışma'da Mahmut Fazıl Coşkun en iyi yönetmen seçildi.

CEVAPLAR
1) Onların yaptığı filmler sayesinde film yapma cesaretimiz ve isteğimiz oluştu, diyebilirim. Sanırım sinemamıza hakim olan minimalizm ve sıradan insanların hikâyesini anlatma isteği de onlardan bize miras kaldı. Yeni yönetmenlerin çıkmasında pek çok etken var, bunlardan biri de onlar. Birinci kuşağın yaptıkları bize rehber oldu.
2) Öncelikle hepimiz (neredeyse) '80 sonrası kuşaktan, yani apolitik. Bir de yeni kuşak çok film izliyor.
3) Ben çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Film yaparken bize en çok Semih Kaplanoğlu yardım etti. Ayrıca Zeki Demirkubuz da bizi hep destekledi. Sonradan tanıştığım Derviş Zaim, Yeşim Ustaoğlu ve Sırrı Süreyya Önder de cesaretlendirici ve olumlu şeyler söyledi. Onların bu kucaklayıcı tavrı nedeniyle İstanbul Film Festivali'nde aldığım ödülü Semih Kaplanoğlu'na armağan etmek istedim.
4) Sıradan insanların hikâyelerini, büyük mesajlar verme kaygısı duymadan, duyguları ve durumları doğal halleriyle anlatmak istiyorum, tabii küçük detayların enerjisini de gözden kaçırmadan...

ATALAY TAŞDİKEN (MOMMO - KIZ KARDEŞİM)
1964 doğumlu. Selçuk Üniversitesi Fizik Bölümü mezunu. 300'ün üzerinde reklam filmi çekti. Güneş Bile Zor Ayrılır Bu Şehirden adlı belgeseli bulunuyor. İlk uzun metraj filmi Mommo - Kız Kardeşim dünya prömiyerini Berlin Film Festivali'nde yaptı.

CEVAPLAR

1) Şüphesiz etkileri oldu. En azından cesaretimizi artırdılar. Dijital teknolojideki yüksek kalite, mütevazı bütçelerle film yapma olanağını artırdı.
2) Sadece, son dönem yönetmenlerin hikaye anlatma konusunda evrensel bir sinema dili arayışının olduğunu söyleyebilirim.
3) Birinci kuşak yönetmenlerin yeni yönetmenlere yaklaşımı konusunda bir fikrim yok.
4) Tamamen bize özgü, tamamen yerli ve tamamen insana özgü bir sinema yapmak istiyorum.

AYDIN BULUT (BAŞKA SEMTİN ÇOCUKLARI)
1968 doğumlu. Mimar Sinan Üniversitesi Sinema ve TV Bölümü mezunu. Babaanne adlı kısa filmi ile Gazi Mahallesi belgeseli var. Birçok önemli diziyi yönetti. İlk uzun metrajlı filmi Başka Semtin Çocukları, Antalya Film Festivali'nde prömiyer yaptı. Aydın Bulut Genç Yetenek Ödülü'nü aldı. İstanbul Film Festivali'nde ise Ulusal Yarışma'da Radikal Halk Ödülü kazandı. Film şu an vizyonda.

CEVAPLAR

1) Ustalarım, Lütfi Akad ve Duygu Sağıroğlu'dur.
2) Yeni kuşak yönetmenler kendi kişisel hikâyelerini, yaşadıkları dünya, yaşadıkları ülke, yaşadıkları sokakla ilişkilendiren filmler yapıyor.
3) Bizler meslektaşız.
4) İnsanların izlediklerinde kendileriyle yüzleşecekleri hikâyeler anlatmak istiyorum. Onları sarsacak, hayal dünyalarını harekete geçirecek hikâyeler...

SELİM EVCİ (İKİ ÇİZGİ)
1975 doğumlu. Maltepe Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. İFSAK, Maltepe ve Beykent Üniversiteleri'nde kısa film üzerine dersler veriyor. İlk uzun metraj filmi İki Çizgi'nin dünya prömiyeri Venedik Film Festivali'nde yapıldı.

CEVAPLAR
1)
Yönetmenlerin, genç kuşak yönetmenlere tecrübe, bilgi paylaşımı konularında açık olmalarının, cesaret verici etkisi olduğunu söyleyebilirim.
2) Yeni yönetmenlerin ikinci filmlerini beklemek gerekir.
3) Cesaretlendirdiklerini söyleyebilirim.
4) İstediğim sinema budur gibi bir söylemim yok. Sinema dili gibi konularda zaman gerekiyor bence, çünkü ben de keşfediyorum, deniyorum.

SEYFİ TEOMAN (TATİL KİTABI)
1977 doğumlu. Polonya Sinema Okulu Lodz'da yönetmenlik okudu. Apartman adlı kısa filminden sonra ilk filmi Tatil Kitabı ile ulusal ve uluslararası alanda dikkat çekti, birçok ödül kazandı.

CEVAPLAR

1) Özünde insanlığa dair bir meselesi, bir derdi olan ama aynı anda da çok kişisel bir damardan ilerleyen bir sinemanın mümkün olduğunu göstermeleri oldu.
2) Henüz erken.
3) Gençlere karşı bu kadar açık ve içten davranmalarından etkilendim.
4) Ahlaki bir duruşu olan, insanlığa dair felsefi, düşünsel ya da politik bir meseleyi kendine dert edinen, bu meseleyle ilgili doğru soruları soran, sıradan insanların yaşantıları üzerinden anlatısını derinleştiren, biçimi fetişleştirmeyen filmler yapmak isterdim.

PELİN ESMER (11'e 10 KALA)
1972 doğumlu. Koleksiyoncu ve ulusal ve uluslararası alanda toplam 14 ödül alan Oyun belgeselleriyle tanıyoruz. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. İlk uzun metrajlı kurmaca filmi 11'e 10 Kala. Film, İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışma'da Jüri Özel Ödülü aldı.

CEVAPLAR

1) En başta cesaret. Çok pahalı bir sanat dalı olan sinemanın, farklı yollarla da yapılabileceğini gördük. Onlarla alternatif anlatım biçimleri tanıdık, izledik, izliyoruz.
2) Biz 35 mm ile tanışmadık bile, direkt videoyla başladık.
3) Belirgin genel bir yaklaşımdan bahsedemeyiz. Ama Semih Kaplanoğlu ve Zeki Demirkubuz'la sinemaya ve hayata dair yaptığımız sohbetlerden çok beslenmişimdir.
4) Karakter üzerine kurulu sinemadan daha çok etkilendiğimi fark ediyorum. Gerçek ya da kurgulanmış... Orası önemli değil. Ben insanı merak ediyorum. Hem çok karmaşık hem de çok basit.

MEHMET BAHADIR ER (KARA KÖPEKLER HAVLARKEN)
1982 doğumlu. Mimar Sinan Üniversitesi Sinema TV Bölümü'nde okuyor. Goygoy, Zilzal, Umut, Araf gibi kısa filmleriyle tanınıyor. Kara Köpekler Havlarken dünya prömiyerini Rotterdam Film Festivali'nde yaptı.

CEVAPLAR

1) Prodüksiyon anlamında üzerimizde etkileri oldu. Klasik yapımcı geleneğinin çark edebileceğini gösterdiler. Cesaret verdiler.
2) Bu yeni yönetmenlerin bir ortak özelliği olduğunu düşünmüyorum.
3) Zeki Demirkubuz Goygoy'u izlediği zaman benimle filmim üzerine motive edici konuşma yapmıştı.
4) Sosyal gerçekçi bir sinema peşinde koşuyorum. Taşrada yaşasam da kendimi bulduğum yer şehir. Bunun için şehre dair hikâyeler benim ilgimi çekiyor. Ama tabii insan odaklı hikayelerden bahsediyorum.