kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Nisan 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Babası Hacı Sabancı’yı akciğer kanserinden kaybedince kök hücre araştırmalarına yatırım yapan Demet Sabancı Çetindoğan, ONKİM isimli bir kordon kanı bankası kurdu. Demet Şenerİbrahim Kutluay çifti gibi pek çok ünlü, bebeklerinin kordon kanını burada saklıyor.

Sabancı olmak sizi 1-0 öne geçirebiliyor

ŞİRİN SEVER
10.04.2009
20 yıl Sabancı Holding'te çalıştıktan sonra Demsa'yı kurarak 13 lüks giyim markasını Türkiye'ye getirdi, dünyaca ünlü moda kanalı Fashion TV'nin Türkiye yayın haklarını aldı, eğitim kanalı Ztv'yi kurdu. Şimdi de dünyada sadece 10 adet bulunan Harvey Nichols mağazasının Türkiye şubesini satın aldı. Türkiye'nin en güçlü kadınlarından biri olmaya doğru giden Demet Sabancı Çetindoğan'la konuştuk..
- Sabancı Ailesi'nin içinde büyümek çocukken bir anlam ifade eder miydi, şanslı bir çocuk olduğunuzu düşünür müydünüz?
- Adana'da büyüdüm. Çok mütevazı diyebileceğim bir aile yaşantımız vardı. Annem-babam ve abilerim yönünden çok şanslıydım. Ben ailenin en küçük çocuğuydum ve evin tek kızıydım. Büyük abim Ömer Sabancı, küçük abim rahmetli Mehmet Sabancı ve ben... Çok müthiş günlerdi bence. Tek kız ve en ufak olmam sebebiyle biraz da şımarıkmışım küçükken! O dönemlerde Bossa fabrikamız, Sabancı grubunun ilk sanayi tesisi.
Rahmetli dedem Hacı Ömer Sabancı oğullarıyla birlikte işin başında. Ben doğduğumda çok mutlu olmuş. Hatta yeni üretilen perdeleri, 'Demet perdeleri' diye piyasaya sürmüşler...

- Sabancı soyadının önemini ilk ne zaman, nasıl fark ettiniz?
- Ailede hiç konuşulmazdı böyle şeyler. Fakat çevreden dolayı farkına varıyordunuz ister istemez. Adana'da özellikle! Ben Adana'da büyüdüm, çok küçük bir şehir, herkes birbirini tanıyor. Orada aile fertlerine karşı çok büyük sevgi ve saygı vardı. Bunun da bazen, zorlukları demeyeyim ama sorumlulukları oluyordu. Kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum, rahmetli babam bana hem toplum içinde hem de arkadaş çevremde davranışlarıma dikkat etmem gerektiğini, zayıf ya da mağdur kişilere yardımcı olmam gerektiğini söylemişti. Bunu maddi gücümüz için söylemiyordu, babamın maneviyatı çok kuvvetliydi.

HANGİ ŞARTTA OLURSAN OL MÜTEVAZI OL
- Siz kaç yaşına kadar Adana'da kaldınız?
- 1992'ye kadar Adana'da yaşadım.
Yani 32 yaşımda geldim İstanbul'a.

- Mecburiyetten mi, isteyerek mi kaldınız Adana'da bu kadar yıl?
- Ben Adana'da doğdum büyüdüm, iş hayatına Adana'da başladım. Tekstil fabrikamız Adana'daydı. Evlendim, eşim de Adana'da çalışıyordu. Onun işi sebebiyle çok sık İstanbul'a gidip gelmek gerekiyordu. Bu arada ilk çocuğumuz doğdu. İkinciye hamileyken de İstanbul'a taşınmaya karar verdik. Eşimin işinden dolayı İstanbul'a gelmemiz elzem olmuştu.
Ama aileden İstanbul'a en son taşınan biziz. Adana'yı çok severim ben.

- Anne mi, baba mı; hangi figür etkiliydi üzerinizde daha çok?
- Annemle babam arasında öyle güzel bir denge vardı ki, ikisinden de aynı derecede etkilendim. İkisi de birbirine çok değer verirdi.

- Her şeyi konuşabilir miydiniz?
- Evet, her şeyi... Annem, babamın her zaman ön planda olmasını arzu ederdi, babam da annemin. Böyle karşılıklı bir sevgi-saygı vardı.

- İnsan ister istemez bu fotoğrafı kendi evlilik hayatında da görmek için çabalıyor mu?
- Galiba farkında olmadan o tür şeyleri alıyorsunuz. Yıllar geçtikçe bunu daha çok fark eder oldum.

- Babanızın size ilk öğrettiği şey neydi hayatla ilgili?
- Hangi şartta olursan ol mütevazı ol ve hayatta önceliğini belirle!

- Babanızla fabrikaya gitmeye meraklıymışsınız okuduklarıma göre... Merakınız daha çok babaya mıydı, işe mi?
- Her ikisi de! Arabada giderken babamla sohbet etmek, bir de fabrika girişinde bekçilerin babama gülümseyerek asker selamı vermesi beni etkilerdi. Babam fabrikada çok sevilirdi. Ayrıca fabrikada desen dairesinde bulunmaktan çok büyük keyif alırdım. Bir de santralde büyük telefonu kullanmaya bayılırdım.

- Çocukken en büyük hayaliniz neydi peki?
- Önceleri piyanist olmayı istiyordum. Üniversitede okurken de çikolata fabrikası kurmayı düşündüm! Bu konuda fizibilite çalışması bile yapıp babamla paylaşmıştım. 'Önce okulunu bitir, hâlâ istiyorsan bakarız' demişti. Son senemde vazgeçtim bu isteğimden ve tekstil fabrikasında çalışmaya başladım.

- Modaya meraklı mıydınız?
- Tamamen tesadüftü. İki amcamın yurtdışındaki işlere ağırlık vermesi üzerine tekstille ilgili bölüm tamamen babamın kontrolüne geçmişti, ben de orada olmayı istedim.

- Başarılı bir iş kadını olmak gibi bir hayaliniz var mıydı?
- Pek öyle düşünmüyordum. Hırslı bir yapım yoktur ama yapacaklarımın en iyisini yapmayı; para kazanmaktan çok, fayda kazandıracak işlere yatırım yapmayı tercih ediyorum.

- Eğitiminiz için kim yönlendirdi?
- İstanbul Üniversitesi işletmeyi kazanmıştım. İstanbul'da üniversite hayatım olacağı için çok mutluydum ama birinci dönem sonunda babam yurtdışı tahsiline yolladı beni. Ben de Londra'da işletme okudum.

- Babanızla çatışmanız oldu mu hiç; iş, eğitim ya da aşk hayatıyla ilgili? - Olmadı. Çok mülayim bir yapım vardır benim. Çok olmayacak şeyler de istemezdik; abilerim de, ben de.

- Bir Sabancı olarak büyümek; kontrollü olmak, dikkatli yaşamak, göz önünde olmamak, kısaca disiplin demek midir, yoksa alabildiğine özgürlük ve şımarılacak ortam mı?
- İlk söyledikleriniz doğru ama her şeyin kararında olmasına dikkat edilirdi. İhtiyaçlarımızın fazlasını almamak, kullanmamak, israfa karşı çok büyük dikkat gösterilirdi ailede.

- Sakıp Sabancı'dan da bilindiği üzere...
- Hiç unutmuyorum, Londra'dayım, üniversite ikide. Ailem geldi, alışverişe çıktık. Bir ayakkabı almak istedim ve para istedim babamdan. Dedi ki, 'Tamam vereyim ama ihtiyacın varsa al' dedi. Düşündüm, o beyaz ayakkabıya ihtiyacım olmadığına karar verdim. Bilinçlendirmeye çalışıyordu bizi babam. Dışardan nasıl görünüyor bilmiyorum ama çok tutumluyduk biz. Yardıma yönelik konularda daha rahat harcama yaptığımızı söyleyebilirim ama sırf üç ayakkabı fazla olsun diye alışveriş yapmazdık, böyle bir ortamda yetiştik.