kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Nisan 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Balık nerede kokuyor?

Aslında her şey o kadar yalın ve sıradan ki! Seçimlerden hemen önce bir tanıdıkla konuşuyoruz.
Sürekli politikacıların dürüst olmayışından şikâyet ediyor; memleketin dürüst politikacılara ihtiyacı olduğunu söylüyor. Dedesinin, babasının ezberini tekrarlayıp duruyor genç adam.
" Dürüstlük bir politika türü olamaz; o yalnız politikacılar için değil, hepimiz için olmazsa olmaz bir özelliktir " diyorum.
Hiç tınmıyor!
" Kaldı ki bu ideolojik bir yanılgı bence! Bizim hayatımız mercek altında değil ama politikacıların ki hep mercek altında. Belki de onlar bizden daha dürüsttür " diyorum.
Çok bozuluyor!
Üzerinde durmuyor bile sözlerimin...
Sonra kalkıp dükkânına gidiyoruz. Seri sonu giysiler satıyor.
Bakıyorum, sattığı tişörtlerin bazısının üstünde sonradan eklenmiş ünlü markalara ait sahte etiketler dikkat çekiyor.
Gülerek işaret ediyorum.
Göz kırpıp " olacak o kadar! " diyor.
Olacak o kadar...
İşte, güçte, evde, sokakta, politikada... Hep bir göz kırpmasına eşlik eden "olacak o kadar"lar!
Dünyamız bu işte!
Politikacılar değişsin istiyoruz ama...
Biz, kendimiz...
Kıpırdamaya niyetli değiliz.
40'lı yaşlarında, zarif, şık bir kadın.
Canlı, neşeli bir anne!
Nasıl ve nedense artık..
Konu cömertliğe, yüce gönüllülüğe geliyor. Sevgisizlikten, birbirimize karşı saygısızlıktan şikâyet ediyor.
Biliyorum, onun yaşındaki kadınların bu konulara samimi bir ilgisi var.
Çünkü o eksikliği erkeklerden daha net görüyorlar. Çünkü çocuklarının sevgi dolu bir dünyada yaşamasını istiyorlar.
Tam o sırada telefonu çalıyor.
Uzak şehirde üniversitede okuyan kızı arıyor...
Ev arkadaşıyla evlerini ayırıyorlarmış.
Annenin beklenmedik bir telaş içinde kızına şunları söylediğine tanık oluveriyorum: " O salak nasıl olsa ne yemek yapmasını bilir ne bir şey! Mutfaktaki pirinç, bulgur, ne varsa almayı unutma! "
Derken durup "Buzdolabını sen alıyorsun kızım, değil mi?"
Karşıdan gelen cevabı ben bile işitiyorum.
"Anneeeee! Ayıp ya, buzdolabını Nesrin'in annesi almıştı!"
Böyle işte!
Cömertliği severiz mesela..
Ama hep bize karşı cömert olunsun isteriz. Bizim cömert olmamızın adı ise çoktan konulmuştur: Aptallık!
Demek istediğim şu...
Nerede yeniliyoruz?
Politikada mı?
Toplumsal kurumlar düzeyinde mi?
Makro ekonomide mi?
Hiç sanmıyorum.
Kendi küçük hayatlarımızda yeniliyoruz.
Balık orada kokuyor.
Evde, işte...
Hatta zihnimizde...
Hiç sorgulamadığımız alışkanlıklarımızda; gelenekleri unutmuşluğumuzda...
Bir genç geçenlerde " Haşmet abi, sıkı bir entelektüel olduğunu biliyorum ama o dandik yazılarına akıl erdiremiyorum " diyen bir mektup göndermişti.
Ona da bu yazı vesilesiyle selam etmek ve demek isterim ki...
Çok dandik bir hayat yaşıyoruz sevgili kardeşim... Ne sandın!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın