kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Nisan 2009, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Çözüm üretmek için değil çözüm üretmemek için yapılan siyaset...

Hep aynı soruyu sorarım kendi kendime ve cevabını da pek bulamam. Çünkü Türkiye'de yaşıyorum.
Soru şu:
- İnsan neden siyasete girer ve neden iktidar olmak ister?
Gelişmiş ve çoğulcu bir demokrasiye sahip ülkede bu soruya cevap vermek kolaydır.
Mesela şöyle diyebilirsiniz:
- Kendinize, yakın çevrenize ve mesleğinize yapabileceğiniz daha fazla katkı kalmamıştır. Siyaset öncesi yaşamınızda başarılı olmuşsunuzdur. Deneyimlerinizi, bilginizi, birikiminizi ve kişiliğinizi, toplumun ve ülkenin hizmetine sunmanın zamanı geldiğini düşünürsünüz. Ülkenin çözümsüz sorunlarına karşı ürettiğiniz çözümleri gerçekleştirmek üzere iktidar olmayı amaçlarsınız.
Türkiye'de de "Neden siyasete girilir ve neden iktidar olmak istenir" sorusuna yukarıdaki cevabı verebilirsiniz.
Ama bu cevap yanlış olur.
Soruya sonundan girerek cevap verdiğiniz takdirde, ülkenin çözümsüz sorunlarına çözüm üretmenin pek mümkün olmadığını görürsünüz.
Çünkü dünya gerçekleriyle, çoğulcu ve sivil demokrasiyle, toplumun beklentileriyle ilgisi olmayan bir "Derin refleks ", siyasetin ülkenin sorunlarını çözmesini değil çözmemesini beklemektedir.

Engel üretimi
Daha da ötesi, bu sorunlardan bazılarının çözüm noktasına yaklaşıldığı zaman söz konusu refleks hemen devreye girip bunu engellemektedir.
Bunun için bazen "Ulusalcı duygular" harekete geçirilmekte, bazen de iktidardaki siyasetçilerin önüne "Milli menfaatler zedelenir" veya "Rejim tehdit altında" gerekçeli engeller getirilmektedir.
Şöyle bir düşünün...
Şu "Kıbrıs" ın kriz konusu olmaktan çıkartılıp, kalıcı ve adil çözüme bağlanması için kaç kez fırsat geçti Türk siyasetçilerinin eline.
1974'teki müdahale ertesinde her şey lehimizeyken ve çözüm için Yunanistan da, uluslararası konjonktür de ağzımıza bakarken, olayı iç politika malzemesi yapmadık mı?
Bırakalım geçen yılları.
Annan Planı'nı gecikmeden kabul etseydik, hem sorun çözülmüş olurdu, hem de Kıbrıs Türkleri de şimdi Avrupa Birliği'nin içinde bulunurlardı.
Ama şimdi Kıbrıs, Türkiye'nin AB üyeliğinin önündeki engel konumuna da girdi.
Gümrük Birliği Antlaşması'nın imzacısı olmamız bile havaalanlarını ve limanları Kıbrıs Rumlarına açmamıza yeterli olmuyor.
Heybeliada Ruhban Okulu konusunu da bu şekilde çözümsüzlük zeminine aktarmadık mı?

Her konu kilitli
Bir de "AB'ye uyum için " yapılması gerekli Anayasa reformu konusu var sonsuzluğa uzatılmış siyaset gündemimizde.
" Reform yapılmalı" diyen AK Parti önce " reform" diye başörtüsü sorununu gündeme getirdi.
Anayasa Mahkemesi'nin iptali ile hem başörtüsü sorunu çözümsüzlüğe mahkûm edildi, hem de daha sonra AK Parti kapatılmanın eşiğinden döndü.
Şu Ermenistan'la ilişkilere bakalım.
Tam "Sınır açılıyor ve durum normalleşiyor" denilirken, olay Karabağ Sorunu'na ve Azerbaycan'ın onayına bağlanıp, çözümsüzlüğe terk edilmedi mi?
Kuzey Irak'taki Kürt yönetim bölgesinde İran'ın konsolosluğu var, Türkiye ise dolaylı temasta.
Bu listeyi uzatmak mümkün. Bakın temel sorunlara... Hepsinin çözümsüzlüğe kilitlenmiş olduğunu görürsünüz.
Gerçek ortada.
İnsanlar Türkiye'de sorunları çözmek için siyasete girmenin anlamsız olduğunu biliyor.
İktidarlar da sorunları çözemedikleri için değil, neden iktidar oldukları için eleştiriliyor.
Zaten siyasi partiler arasındaki temel fark, programlarından veya ideolojilerinden değil, iktidarda yahut muhalefette olmalarından kaynaklanmıyor mu?


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın