kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Nisan 2009, Pazartesi
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
Peter Greenaway, ‘huysuz ve tatlı ihtiyar’ izlenimi veren, entelektüel bir İngiliz sinemacı.

'Sinemayı sinemacılar öldürdü'

ESİN KÜÇÜKTEPEPINAR - İSTANBUL
12.04.2009
İngiliz sinema yönetmeni ve ressam Peter Greenaway, SABAH'a anlattı: "Sinema öldü derken aslında onu canlandırmaya çalışıyorum. Martin Scorsese aynı öyküleri resimliyor. David Fincher iyi başladı, kötüye gitti..."..
Peter Greenaway gibi, her fırsatta 'sinemanın ölümünü' ilan ederken mesele üzerine bu denli kafa yoran ve olabildiğince film yapmaya çalışan yönetmen az bulunur. Rembrandt: İtham Ediyorum ile 12 yıl sonra İstanbul Film Festivali'ne yeniden konuk olan Greenaway, ayrıca Sinema Öldü, Yaşasın Ekran başlıklı iki sinema dersi verdi. "Önce ressam, sonra sinemacıyım," diyen yönetmen üç günlük ziyaretinde İstanbul'u daha kalabalık, mimarisi iyice dağınık ve az yeşillik içinde gördüğüne üzüldü, balık, meze ve beyaz şarap eşliğindeki dost sohbetleriyle keyfi yerine geldi.

MALKOVICH'LE BULUŞMAK: "John Malkovich ile İstanbul'da buluşmak müthiş çünkü The Pelican Company adlı yeni filmimde ona rol vermek istiyorum. Zaten senaryoyu önceden göndermiştim. Burada görüştüğümüzde çok beğendiğini söyledi ama kesin olan bir şey yok henüz, umarım olur. 16. yüzyıl döneminde geçen, o dönem çizgi roman misali resmedilmiş kareler üzerinden din veya devlet otoritesiyle barışmayan erotizmin varlığını irdeleyen bir film olacak. John Malkovich'in Tehlikeli İlişkiler'de canlandırdığı kayıtsız halleri bu filmdeki rolüne cuk oturacak. Çekimlere eylül sonunda başlayacağım ve Ralph Fiennes da rol alacak."

REMBRANDT YAŞASAYDI, SİNEMACIYDI: "Önce ışık vardı; sonra ışık kaynağını yönlendirme becerisiyle sanat yol aldı. Rembrandt, Rubens ve Velazquez gibi ressamlar, yapay ışığı kullanan gerçek sanatçılardır. Işığı manipüle ederek doğal olanı değil, manayı vurgulamışlar. Rembrandt'ın dehası da ayna ve dönemin pahalı ışık kaynağı mum veya ucuz yağ kandillerini kullanarak müthiş perspektifler yaratmasıdır. Öyle ki, tablonun ışık oyunlarına derinlemesine baktığınızda hiçbir gerçekliği yoktur. Ama farklı kaynaktan gelen yapay ışıklarla ortadaki 36 ayrı kişinin farklı hikayesini anlatan müthiş bir kompozisyon yaratma başarısına erişmiştir. Bir sinema filminin olması gerektiği dopdolu mizansenler oluşturmuş. Tek bir karede (tabloda) üstelik! Tabloda gürültüyü, enerjiyi, entrikayı görebilirsiniz. Yeter ki bakmayı bilelim."

SİNEMA ÖLDÜ: YAŞASIN SİNEMA: "Tabii ki 'sinema öldü' derken aslında onu canlandırmaya çalışıyorum. Yani olmamış bir şeyi kurtarmak için önce onu yok etmeniz sonra da yeniden kurmanız gerekir. Kinaye de var işin içinde. Bence sinema, Eylül 1983 yılında, yani uzaktan kumanda icat olduğunda öldü. Seyircinin dikkati dağıldı, seçeneklerin bolluğundan eve kapandı. Yönetmenler ise öyküleri resimleyerek sinema diye yutturmaya devam ettiler. Oysa interaktif olmanın zamanı çoktan geldi. Görsel iletişim platformu olarak İnternet ortamı videonun olanaklarını da aştı. Sinema görsel olarak sonsuz olanaklara sahip ama bunu hoyratça kullanıyoruz. Senaristler kendilerine başka bir iş bulsun! Çünkü sinemada izlediğimiz filmler sözün görüntülenmesinden başka bir şey değil. Bir takım metinleri resimleyenlere de yönetmen diyoruz, hayret! Edebiyat sinemada değil kitapçıda satılır! Çok şükür hepimizin okuduğunu kafasında resimleyecek kadar hayalgücü var. Ama Harry Potter veya Yüzüklerin Efendisi gibi uyarlamalar baştacı ediliyor. Oysa görüntü çok kıymetli bir şey. Ben imajın arkasındaki manayla ilgileniyorum. Söz de bir resim aslında ama onu düz kelimeler olarak resimlediğinizde sıkıcı bir şey."

SİNEMAYI SİNEMACILAR ÖLDÜRDÜ: "Aklıma beğendiğim tek bir yönetmen bile gelmiyor. Amerikalı David Fincher iyi başladı ama sonra bildik yöne saptı. David Cronenberg de edebiyat uyarlamalarına meylederek umutlarımı boşa çıkardı. Martin Scorsese mesela, habire aynı sıkıcı öyküleri aynı sıkıcı şekilde resimliyor. Doğrusu video sanatçısı Bill Viola'yı herkese tek geçerim. Benim gözümde Scorsese'nin beş misli daha iyi bir sinemacıdır. Nuri Bilge Ceylan'ın adını elbette duydum ama filmlerini izlemedim. İranlı Abbas Kierostami de izlemediğim yönetmenlerden."