kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
7 Nisan 2009, Salı
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
Dokunulmazlığı kaldırılan Orhan Doğan, apar-topar tutuklanmıştı.

'Dokunulmazlık kalkmasın' turu kürsüye takıldı

NUR BATUR
07.04.2009
İçişleri Bakanı Menteşe "Dokunulmazlığı kaldırmama konusunda önce Doğru Yol sonra ANAP'ı ikna etmeye başlamıştım ki, kürsüdeki Mahmut Alınak'ın tahrik edici konuşması tüm planımı bozdu" dedi..
İçişleri Bakanı Nahit Menteşe salona girer girmez Doğru Yol sıralarına yöneldi. Sıraları tek tek dolaşmaya başladı. Menteşe anlatıyor: "Tansu Hanım oturuyor... İzliyor... Teker teker sıraları, arkadaşları dolaştım. Fısıldayarak konuşuyorum. Arkadaşlara, 'Bırakın kaldırmayalım' dedim. Önce Doğru Yol grubu sonra ANAP grubu sıralarını. Onları ikna etmeye başladım, tam bunu sağlamak üzereydim ki... Ahh Mahmut Alınak..."
Yine zabıtlardan olayları izleyelim:
Menteşe'nin DYP'li milletvekilleriyle konuştuğu sırada, kürsüde DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit vardı. Salonu öylesine etkisi altına almıştı ki, konuşması sürekli alkışlar ve "Bravo" sesleriyle kesiliyordu.

KURŞUN GİBİ SÖZLER...
Ecevit'in ağzından çıkan her sözcük kurşun gibiydi. Esas hedefi ise dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkan Erdal İnönü'ydü:
"Sayın İnönü, 'Düşünce suçu diye bir şey demokrasilerde olmamalı' diyor. Sayın İnönü'nün karşı oy yazısında neden böyle bir gerekçe ardına sığındığını çok iyi anlıyorum. Çünkü kendi Genel Başkanlığı döneminde SHP, o zamanki adıyla Halkın Emek Partisi milletvekillerini, kendi sırtında TBMM'ye taşırken, bu milletvekillerinin bir çoğunun... (ANAP ve DYP sıralarından 'bravo' sesleri, alkışlar) ...dokunulmazlık kurumunu kötüye kullanarak bölücülük eylemlerini teşvik edip destekleyecekleri belliydi..."
Ecevit'in konuşması sürekli alkışlarla kesiliyor, Demokratik Sol'un lideri İnönü'ye yüklenmeye devam ediyordu:
"Bölücülük suçundan, Sosyal Demokrat Halkçı Parti de siyasal anlamda sorumludur. Onun için gerek Sayın İnönü, gerekse başka bazı Sayın SHP'li milletvekilleri, aslında kendi günahlarının ezikliği içinde dokunulmazlıkların kaldırılmasına karşı çıkma eğiliminde görünüyorlar. (DYP ve ANAP sıralarından alkışlar)"
Ecevit kürsüden inerken salon, DYP, ANAP, MHP sıralarından yükselen alkışlarla inliyordu.
Böylece 8 saat 35 dakika sürecek olan çok sıcak saatlere ilk damgayı Ecevit vuruyordu.
Salonda tansiyonu iyice yükselten ise Mahmut Kılınç oldu. Kürsüye çıktığı andan itibaren Kılınç'ın konuşması, DYP sıralarından yükselen "Kınayın... Kınayın... " sesleriyle kesildi. Adıyaman milletvekili, DYP'lilerin sıra kapaklarına vurarak sürdürdükleri protestolar arasında konuşmasını sürdürüyordu.
O anı tutanaklardan birlikte izleyelim:
Mahmut Kılınç: Kürt sorununu biz yaratmadık. Bu ülkeyi yönetenler yarattı. Bu ülkede yaşayan 20 milyon insanın en yasal, en demokratik haklarını görmezden gelen bu ülkenin yönetimleri yarattı...
Selahattin Karademir: Nerede 20 milyon!!
Mahmut Kılınç: Araştırırsın... Bu sorunun bu denli kan akmasına neden olmasından en ufak bir şekilde sorumlu değiliz. İşte Cumhurbaşkanı Demirel, "28'inci isyanı bastırdık, 29'uncu isyanı da bastıracağız" demişti.. Peki vicdanınıza soruyorum. 28 tane isyanı bastıran, 29'uncu isyanı da bastırsa sorunu çözüyor mu? Hayır. 30'uncusu çıkar, 31'incisi çıkar, 32'ncisi çıkar. Bunu çözmenin yolu demokratik ve barış içinde kardeşçe yaşamanın koşullarını yaratmaktır. Biz barışı ve kardeşliği savunduk.. Lütfen biriniz bu kürsüye çıkın deyin ki, işte sizlerden biri şiddeti tasvip etti. İşte sizlerden biri tabanca kullanmayı tasvip etti. İşte sizlerden biri bomba kullanmayı tasvip etti. Lütfen, lütfen çıkın söyleyin..."

'APO İLE KAÇ KEZ KONUŞTUN'
Salon artık iyice karışmıştı... DYP sıralarından sürekli protestolar ve bağırışlar yükseliyordu. Kılınç'ın çağrısına karşılık DYP sıralarından, "Kınayın, kınayın" bağırışları devam ediyordu. Kılınç ise "Siz de kürsüye çıkın, deyin ki, "Devletin şiddetine de biz karşıyız. Haydi buyrun çıkın bakalım" diyordu.
Daha sonraki atışmaları da yine tutanaklardan aktarıyorum:
Ülkü Güney: Devletin şiddeti olmaz
Mahmut Kılınç: Peki bu ölen yüz binlerin hesabını kim verecek? Peki bu boşaltılan köylerin hesabını kim verecek? Siz dokunulmazlıkları kaldırabilirsiniz. Allah'ım şahittir biz çok rahatız.
Nazım Çiloğlu: Apo ile kaç defa konuştun onu söyle. Kılınç cevap vermiyor ve devam ediyordu:
".... Bunun Türkiye'ye zararı olacak, hep beraber yaşayacağız. Şiddeti daha da tırmandıracak, daha çok insanlarımızın acı çekmesine neden olacak. İstemiyoruz, istemiyoruz, istemiyoruz..."
Kılınç'ın bu sözleri salonu daha da karıştırıyor, DYP sıralarından "Tehdit mi ediyorsun?" sesleri yükseliyordu. Sonuçta ne Kılınç'ın söylediklerini anlayan oldu ne de Kılınç, kafalardaki kuşkuları dağıtabildi.
Kürsüden inerken Ahmet Şeref Erdem yerinden fırlamış, 'Apo'yu da tasvip etmiyorum de o kürsüden' diye bağırıyordu..

SAĞIRLAR DİYALOĞU
Orhan Doğan kürsüye çıktığı zaman da sağırlar diyalogu devam etti. Bir ara Doğan, "Dokunulmazlığımın kaldırılmasından ve yargılanmaktan korkmuyorum. Çünkü ben rüşvet almadım, ben ihaleye fesat karıştırmadım, ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını da yemedim, ben vergi kaçakçılığı da yapmadım. Hayali ihracatla köşe bucak olmadım" deyince, Sabri Öztürk, "Teröristi tedavi ettirdin ama" diye bağırıyordu.
Aslında o gün yaşananlar, yıllardır süren sağırlar diyaloğunun ne ilkiydi ne de sonucusu olacaktı. Hâlâ ne "Kürt eksenli" siyaset yapanlar, "Biz PKK terörünü kınıyoruz" dediler, ne de onları eleştirenler "Terörle mücadele ediyorum deyip kendi yasalarını uygulamaya kalkanları" tümüyle sahneden silebildiler.

ALINAK TAHRİK ETMESEYDİ
O gün önce Orhan Doğan, ardından da Sırrı Sakık'ın dokunulmazlığı kaldırıldı. Gelelim Menteşe'nin "Ah Mahmut Alınak Ahhh" diye yakındığı konuşmasına...
Mahmut Alınak kürsüye çıktığı zaman Nahit Menteşe hâlâ Doğru Yol ve ANAP sıralarını tek tek dolaşıyor, hâlâ DYP'lileri ve ANAP'lıları ikna etmeye çalışıyordu.
Menteşe şöyle diyor: "Mahmut Alınak kürsüde konuştukça konuşuyor. Öyle konuşuyor ki, bitirmiyor konuşması. Bizimkileri tahrik ediyor, bizimkiler de bağırıp çağırıyorlar. O tahrik benim planımı bozdu. Gerek bizim grup gerekse ANAP'ın güvenleri vardı bana. Alınak tahrik etmeseydi reddi sağlayabilecektik. Kavgalar çıktı. Neredeyse Alınak'ı dövecekler. Kaybettim o ortamı... Halledecektik meseleyi... Ama olmadı ve ne yazık ki dokunulmazlıklar kaldırıldı..."