kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
5 Nisan 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Pazar SABAH  
METİN SEVER

'Hafakan Ruhu' ve demokrasinin demokratikleşmesi sorunu

"Hafakan Ruhu"nu bilir misiniz? Vakti zamanında İzmir'de Süleyman Ferit isimli eczacının fabrikasında üretilen bir ilaç. Artık tarih oldu. Yıllar sonra nostalji olsun diye hazırlanmış bir örneği bendenizde mevcut. Şişesinin üzerinde "Yürek çarpıntısı, baş dönmesi, göz kararması ile bulantı ve sinir rahatsızlığından mütevellit titreme ve baygınlığa gayet nafidir," yazıyor. İddia o ki, bir kahve fincanı suya dört beş damla damlatılıp içilen bu ilaç, sıkılmış, daralmış, 'yangın var!' diye bağırmak üzere olanlar için şifa kaynağıymış.
Aslında seçim sürecinde iyi bir promosyon malzemesi olabilirdi. Tayvan seçimlerinde viagra dağıtan parti seçimleri kazanmış. Bizim partilerden biri, akıl edip 'Hafakan Ruhu' dağıtsaydı, vatandaşa iyi bir hizmet, fevkaladenin fevkinde bir güzellik yapılmış olurdu.
Çünkü bu seçimde vatandaşa gerçekten bir haller oldu. Seçmenin yüzde 83'ü koşa koşa sandık başına gitti. Televizyona çıkan kıymetli yorumcular, dekoder gibi vatandaşın partilere verdiği mesajların şifresini çözmeye çalışıyor ama ortada çözülmesi gereken başka bir şifre var.
Seçim öncesi susuz limon gibi ortalıkta dolaşan vatan evlatları niçin sandığa koştu?
Oysa ortada 'Bezgin Bekir'lik bir ruh hali vardı. Seçimler, gününün büyük kısmını 'global köy' krizi karşısında 'Plevne savunması' yapmakla geçiren vatandaşın kapsama alanına bir türlü girememişti. Vatandaşın seçimle kurduğu ruhsal bağ, göbek bağlarını bir santim geçememişti! İnsan evladı, hangi tarihte açık rögar kapağından kanalizasyona düşeceğini, babasının mezarının ne zaman bir milyonluk daire edeceğini, mabadını açıkta görse rezidans dikecek rantçıların son yeşil alanı ne zaman yok edeceklerini merak etmez mi? Hayır, etmediler.
Bu paradoks tuhaf değil mi? Hiçbir yorumcu, "Acaba vatandaş bizimle dalgasını mı geçiyor?" diye düşünmüyor?

KOMÜNİZM TEHLİKESİ NÜKSETTİ!

Kanaatim o ki, komünizm tehlikesi tekrar nüksetti! Ünlü anarko-komünist Emma Goldman, "Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi, yasaklanırdı," der. Bence, bizim vatandaş bu Emma Goldman'dan etkilenmiş! Artık seçimlerin hayatında bir şeyleri değiştireceğine inanmıyor. Demokrasinin içinin boş olduğunu düşünüyor. Kendisi dört-beş yılda bir oy verip kulağının üstüne yatarken, oyu alanların kendi nüfuz alanlarını genişletmek için çalıştığını deneme yanılma yöntemiyle test etmiş. Bu durumda yeri gelmişken aforizmamı patlatayım: İnancı kalmamış halkın heyecanı da olmaz.
Bu inançsızlık halinin üstüne bir de seçim sürecinde yaşananlar eklenince yurdumun güzel insanları futbol terimiyle söylersek sürklase oldu. Ne zaman kafayı çevirse, kalesinden bir 'açılım' çıkardı: 'Çarşaf açılımı', 'Kuran kursu açılımı', 'Azınlık aday açılımı', 'Zekeriya Beyaz açılımı'. Vatandaş, bu kadar açılıma, ya "Bu işte bir yeniği var" diye inanmadı, ya da "Baba! O kadar kapadığımız şey varmış ki aç aç bitmiyor," diye travma yaşadı!" Sonunda vatandaşın ruh hali kamyon lastiğine sokulup falakaya çekilen işkence mağduruna döndü. Bağırsın mı, daralsın mı? Afakanlar bastı. O da yeter ki bu işkence bitsin diye sandığa koştu! Yani siz bakmayın o mitinglerdeki kalabalığa. Vatandaşın miting hali, komşunun zoruyla sabah programlarına gidip kapı gıcırtısına oynayan ev kadınına benziyor. "Ne yapalım, tek eğlencemiz bu işte," durumu.
Benim korkum şu; yurdum insanı Emma Goldman denilen o solcudan etkilenmişse, yakında, "Biz demokrasinin demokratikleşmesini, istiyoruz" diye ortaya çıkıp, geçmişteki Fatsa'yı örnek gösterebilir. 1979'la 1980 arasında hayata geçen ve dokuz ay yaşatılabilen Fatma deneyiminde, yedi mahallesi bulunan ilçe 11 bölgeye ayrılmıştı. Kurulan halk komiteleri temel yürütme organı haline getirilmişti. Halkın direk katılabildiği komite toplantılarında kararlaştırılan sonuçlar üç ya da yedi kişiden oluşan yürütme kurulu aracılığıyla belediye meclisine iletiliyordu. Mahalle bazındaki toplantıların çoğuna belediye başkanı da geliyordu. Yani karar alma sürecine halkın kendisi bizzat katılıyordu. Halk olup biteni denetleyebiliyordu. 'Fatsa solcuların işiydi, bizim halk solculara prim vermez,' diye teselli bulunabilir ama ya Brezilya'nın Porto Alegre şehrinde hayata geçirilen katılımcı bütçe uygulamasını isterlerse. Ya da bir dönem İzmir Urla ve Karşıyaka'da uygulanan 'kent meclislerini istiyoruz' diye tuttururlarsa.
Eğer böyle bir eğilim göstermezlerse afakan bastıkça yorumcuları ti'ye almaya devam edip ölüye oy verecekler. Baksanıza, Antalya'nın Manavgat ilçesine bağlı Oymapınar beldesinde seçimden bir hafta önce ölen aday, sandıktan başkan olarak çıkmış. Vatandaş meramını daha nasıl anlatsın!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın