kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
3 Nisan 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Mevlana Türbesi'nin silüeti altında sema gösterisi izlemek ayrı bir huzur kaynağı.

Hafta sonunda devr-i Konya

22.01.2009
Ahmet Ümit, bu hafta sonu farklı bir şehir keşfetmek isteyenler için 'bir Konya yazısı' kaleme aldı. Ünlü yazara göre, İstanbul'a bir uçak mesafesinde olan Konya'da gezilmesi gereken başlıca yerler arasında Mevlana Türbesi, Üçler Mezarlığı, Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi var..
Uzak gibi gelebilir, gelmesin. Bir kuş uçumu değil ama İstanbul'dan 70 dakikalık bir uçak yolculuğu uzaklığında. Konya'dan bahsediyorum; Anadolu Selçuklu Devleti'ne başkentlik yapmış ve hâlâ da bütün canlılığıyla yaşamını sürdüren ender kültürel merkezlerden birinden. Ama Konya'yı sadece Selçuklu Devleti ile sınırlamak haksızlık olur. Bu antik şehir, Hititlerden Roma'ya, Selçuklulardan Osmanlılara kadar birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Evet, bütün bu girizgâhı, bir hafta sonunuzu Konya'ya ayırmanız için yazdım. Sıra dışı bir gezi yapmanız, iki günlüğüne de olsa tarihin derinliklerine dalmanız için.
İlk yapacağınız iş, cuma akşamı Atatürk Havalimanı'ndan kalkacak olan 22.20 uçağına yer ayırtmanız.
Bu uçak 23.35'de sizi Konya'nın düz toprağına indirecektir. Size, iki kez kaldığım, balkonlarından Sultan Selim Camii ile Mevlana Türbesi'nin yeşil kubbesi görülen Balıkçılar Hotel'de konaklamanızı öneririm. Konya'nın ruhunu hissetmek için ideal otellerden biri.
Geceyi Mevlana Türbesi'nin sadece birkaç yüz metre ötesindeki bu otelde geçirdikten sonra ertesi sabah Sultan Selim Camii'nde alabilirsiniz soluğu. Yapımına 1558'de başlanıp, 1567 yılında tamamlanan cami, klasik Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini taşır. 16. yüzyıl Osmanlı döneminin havasını soluduktan sonra artık Selçuklu dönemine geçebilirsiniz.
Hayır, bir zaman makinasına binmenize gerek yok. Geçmiş, sadece 15 metre ötenizde duruyor. Evet, Mevlana Türbesi, Sultan Selim Camii'nin hemen yanında yer alıyor.

İkinci durak Mevlana Türbesi
Yapıtları ve düşünceleriyle 700 küsur yıldır insanlığın yolunu aydınlatan Mevlana'nın türbesi, Tebrizli mimar Bedretten tarafından 1274 yılında inşa edilmiş. Mevlana Türbesi'ne Dervişan Kapısı'ndan gireceksiniz.
Türbenin Dervişan Kapısı gibi üç kapısı daha vardır: Çelebiyan Kapısı, Küstahan Kapısı ve Hamüşan Kapısı.
Bir zamanlar dervişlerin girdiği bu kapı, günümüzde ziyaretçilerin kullanımına açılmış. Dervişan Kapısı'ndan geçtikten sonra sizi aydınlık bir bahçe karşılayacak. Bu bahçeden, ana türbeye geçebildiğiniz gibi, müzeye de girebilir, Mevlevi dervişlerin yaşamından kesitleri izleyebilirsiniz. Ana türbede Mevlana Celaleddin Rumi ile aile bireylerinin ve etrafındaki can dostlarının sandukaları yer alıyor.
Hem maddi, hem de manevi açıdan gerçek bir hazine olan türbenin içindeki renkler, ışıklar, koku, müzik sesi, sizi mistik bir dünyanın merak uyandıran gizemine çağıracak, dünyayı algılamanın ve anlamlandırmanın farklı biçimleri olduğunu da gösterecektir. Bu muhteşem mabette ne kadar zaman geçireceğiniz size kalmış; çünkü bu sessiz mekânın derinliklerinden gelen ney sesinin verdiği huzuru, yeryüzünün başka bir köşesinde bulmanız çok zor.

Yaşam muhasebesi vakti geldi
Türbeden ayrılınca hemen karşınıza çıkan Üçler Mezarlığı'nı da gezmelisiniz. Artık yazıları silinmiş, siyah mezar taşlarına bakarken, hem bu toprakların kadim tarihini hissetmiş, hem de bir yaşam muhasebesi yapma olanağını bulmuş olursunuz. Ama Mevlana'yı anlamak, onun yaşamındaki büyük dönüşümü kavramak için gitmeniz gereken bir yer daha var: Mevlana Türbesi'ne yürüyerek 10 dakika kadar uzaklıktaki Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi.
Mevlana'nın can dostu, göz bebeği Şems-i Tebrizi'nin Camii ve Türbesi eskiden bir mezarlık olan Şems Parkı'nın içinde yer alıyor.
1510'da Abdürrezzak oğlu Emir Ishak Bey tarafından onartılan türbenin kim tarafından yapıldığı bilinmiyor. Bu mütevazı türbedeki Şems-i Tebrizi'nin sandukasına bakarken, önemli olanın suret değil, insanın gönlündeki mana olduğunu düşüneceksiniz.
Şems-i Tebrizi'yi ziyaretinizin ardından, artık acıkan karnınızı doyurmak için yerel lokantalarda Konya'ya özgü yemeklerden biri olan fırın kebabını deneyebilirsiniz ya da etli ekmeği. Ama hangisini seçerseniz seçin, bamya çorbasını tatmadan sofradan kalkmamanızı öneririm.
Öğleden sonraki durağınız, Alaaddin Tepesi. Tepe, kentin tam göbeğinde bulunuyor. Bugün park olarak kullanılan tepe, derinliklerinde farklı uygarlıkları barındıran bir höyüktür. Adını Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Alaaddin Keykubad'tan alıyor. Tepenin üzerinde aynı adla anılan bir de cami var.
Camide sekiz Selçuklu sultanının mezarı bulunuyor. Ne yazık ki Selçuklu Sarayı'ndan günümüze sadece duvar ve kemer parçaları kalmış.
Alaaddin Tepesi'ne gelmişken hemen yakınında yer alan, Selçuklu veziri Celaleddin Karatay'ın 1251 yılında inşa ettirdiği Karatay Medresesi'ne uğramadan geçmemelisiniz. Anadolu Selçukluları'nın kültür hayatında önemli bir bilim merkezi olan medrese, çinileriyle de ünlü.
Artık yorulmuş olmalısınız, dinlenmek için Meram Bağları'na gidip, tarihi mekânların duldasında birer Türk kahvesi içebilirsiniz.
"Yok yorulmadım," diyorsanız kentin merkezindeki dükkânlardan birer Konya hatırası alabilirsiniz.
Pazar sabahı kahvaltınızı otelde yapmayınız, Konya'ya sekiz km. uzaklıktaki antik Rum köyünde karnınızı doyurmanız daha keyifli olacaktır. Kökleri antik Yunan'a uzanan Sille, Roma, Bizans, Kudüs yolu üzerinde yer aldığı için önemli bir dini merkez durumundaydı ve dünyanın en eski ve en büyük manastırlarından biri olan Ak Manastır'ın da içinde yer aldığı birçok kiliseyi barındırıyordu. Bu kiliselerden günümüze kadar gelebilmiş Aya Eleni ve Mağara Kiliselerini görmenizi öneririm.
Antik Yunan kültürüne kadar uzanan Konya gezimizi noktalamak için tarih içinde biraz daha yolculuk yapmamız gerekiyor. Haklısınız, yeryüzünün en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük'ten söz ediyorum. Çatalhöyük, Konya'dan araçla bir saatlik uzaklıkta, tarihi M.Ö. 7500 yıllarına dayanan, bugüne kadar bulunmuş en eski ve en gelişmiş Cilalı Taş Devri yerleşim merkezi. Konya'ya gelmişken yeryüzünün bu en ilginç yerleşim yerini gezmemek olmaz.
İnsanoğlunun uygarlık yolculuğunun ilk adımlarından biri olan bu antik yerleşim merkezini görmek, kendiniz ve yaşam hakkındaki görüşlerinizin ufkunu genişletecektir.
Ayrıca uçsuz bucaksız Konya ovasından dünyaya bakmanın da başka bir ayrıcalık olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Yeniden otele döndüğünüzde, uçağa yetişmek için vaktiniz olacak.
Çünkü uçağınız 21.55'te kalkıyor.
Uçağınızın tekerlekleri yerden havalandığında belki kendinizi yorgun hissedeceksiniz, ama zihniniz durulmaya başladığında bir kez daha Mevlana'yı, Selçukluları, eski kiliseleri ve Çatalhöyük'teki kapıları çatıdan olan evleri düşünmeden edemeyeceksiniz.
Haberin fotoğrafları