kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Nisan 2009, Çarşamba
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Prangalar eskiten 240 tutsak

Bilge Eser
31.03.2009
Guantanamo Cezaevi... 240 esir ve türlü işkenceler... Kurallar kesin: Ya uyum sağlayacaksın ya da 10 metrekare genişliğindeki hücrende kalan süreni tamamlayacaksın.....
Sessiz çığlığa hazır mısınız?
Herkes sussa... Gerçekten büyük bir sessizlik çökse dünyaya ve sadece duvarlar konuşsa. Ya da sadece "tek bir cezaevinin", duvarları olsa o konuşan. O zaman çocuk yaştaki mahkûmların sessiz çığlıkları, işkencelerin ardındaki acılar, intiharlar, yalnızlıklar, dualar duyulsa... Yıllar içinde bir gece olsun karanlıkta uyumak isteyip çaresizlik içinde seccadelerini lambaya sarmak zorunda kalan ve ardından cezalandırılan esirlere kulak verilebilse... Gerçekten orada, Guantanamo'da yok olan sesler yeniden ortaya çıksa ne duyardık? İşte o sesleri bir kez olsun duyabilmek için kilometrelerce yol kat ederek gittik. Hepsinin sesi masum olmayabilir, kimilerinin elinde gerçekten söylendiği gibi kan da olabilir. Amaç yargılamak değil. Dünyanın, uluslararası yasalara en aykırı cezaevini kapanmadan son kez görebilmekti ve göremeyecek olanlara anlatabilmek... ABD Savunma Bakanlığı onayıyla geçen hafta ABD'nin Küba'daki üssünü ziyaret ettik. 2002'den bu yana aralarında 10'u Türk olmak üzere 700'den fazla mahkûmu barındıran, bugünse bu sayının 240'a düştüğü Guantanamo Cezaevi... Devlet Başkanlarının, BM'nin, sivil toplumun çağrılarına inat hâlâ açık ve faal. Hatta genişletildiğine bile tanık olduk. Bugüne kadar suya batırmadan, dayağa kadar türlü işkencelerin yapıldığının raporlara geçtiği bu tutsakevi, ABD Başkanı Barack Obama'nın emriyle Ocak 2010'da kapılarını kapatacak; içine binlerce sesi ve acı hatırayı da gömerek. Guantanamo'dan yükselen sesleri duymaya hazır mısınız? Gerçekten hazır mısınız?

Dikenli tellerin yanından geçiyoruz. 'Tellerin yüksekliği kontrol kulelerine ulaşıyor mu acaba' diye başımı yukarı kaldırıyorum. Benimle birlikte 8 kafa daha kalkıyor yukarı doğru. Yanımda foto muhabiri Kutup Dalgakıran hariç, 8 asker daha var. İkisi kadın. "Kadınlar benim için mi buradalar?" diyorum. "Hayır tamamen rastlantı" diyorlar, ama tuvalete giderken bile yanımda olduklarına göre, sorumun yanıtını içimden "evet" diye kendim veriyorum... Başlar yeniden aşağı iniyor aynı anda. Burada sıkı korunacağım kesin... Sabahki "kalabalığın" içine girmeden önce araçla 5 yıldızlı konforu aratmayan otelimizin hemen kapısından alınıyoruz. Guantanamo Üssü'ndeki 4 günlük programımızı hayli sıkı hazırlamışlar. Bir gece önce de "Dışarı çıkamazsınız" diyerek nazikçe yatmamız istenmişti zaten. (Program dışına çok çıkmamamız için)

7 SIRA DİKENLİ TELLER...
Askeri üste 3 bini asker 7 bin kişi yaşıyor. Etraf yeşillikler içinde; görüntü tatil beldesi gibi. Üssü turlasanız, cennet bir adada olduğunuza inanabilirsiniz. Ta ki kontrol noktalarını geçip aralıklarla çekilmiş en az 7 sıra dikenli tellerin koruduğu ve türlü kötü muamelenin gerçekleştirildiği esir kamplarıyla karşılaşana kadar... 2001'de başlayan Afganistan saldırısının ardından, ilk olarak yaklaşık 20 kadar El Kaide ve Taliban üyesi, ya da sempatizanı olduğu öne sürülen esirler getirildi Guantanamo'ya. O zamana kadar sadece Haitili mültecilerin barındığı 'X-Ray' adlı kampa yerleştirildiler. Sayıları giderek 700'ü geçti. ABD ordusu çareyi, esirleri ülkelerine göndermek yerine yeni kamplar inşa etmekte buldu. Bugün bu esirlerin yüzde 5'i salıverilmiş durumda. 33 farklı ülkeden gelen, geri kalan 240 kadar mahkûm ise üç kampta tutulmaya devam ediliyor: Kamp Delta, Kamp 5 ve Kamp 6. Kimi haberlere göre yeri açıklanmayan, çok gizli bir kamp daha var ama ABD bunu şiddetle reddediyor. İlk olarak Delta'dayız. İçeri girmeden önce kurallarla ilgili kısa bir "uyarı" listesi okundu hepimize. Esirlerin yüzleri görüntülenmeyecek; kontrol kulelelerinin resimleri çekilmeyecek. Esirlerle asla konuşulmayacak. Bir de en önemli ritüellerden biri, yaka kartlarının tamamen gizlenmesi töreniydi. Kampa girmeden önce bütün askerler, üzerlerinde isimleri bulunan rozetlerini çıkartıyorlardı; tanınmamak için elbette... Zaten hepsi birbirine takma isimle sesleniyordu: "Utah", "Rosario" gibi... Biz de yaka kartlarımızı içimize soktuk.

'CİCİ' ESİRLER KAMP DELTA'DA
Delta'nın en büyük özelliği "Cici' esirlerin tutulduğu yer olması. Guantanamo lugatında karşılığı ise "En fazla uyum gösteren" olarak geçiyor. Yani, eğitim programlarına katılan, resim yapan, film izleyen, kitap okuyan, dil kurslarında bulunan, kavga etmeyen ve en önemlisi kendisine yemek getiren ABD askerlerine dışkı veya tükürük fırlatmayanlar. Esirler aralarından birinin okuduğu sabah ezanıyla uyanıyor. 7 saat süreyle açık havada, kendi koğuşlarındaki mahkûmlarla güneş görme hakları var. ABD ordusunun mahkûmlara tahsis ettiği 'Zeki' adlı "kültürel danışman"a göre, "Esirlerin beyinlerini sürekli meşgul etmek gerek..." Ürdünlü bir Müslüman olan ve fotoğrafının çekilmesini istemeyen Zeki, kendi deyimiyle "ABD askerleriyle Müslüman esirler arasında birbirlerini daha iyi anlamaları için köprü kuruyor."

4 ÖLÜMLÜ İNTİHAR YAŞANDI
Esirlerin içinde bulundukları şartlara daha iyi uyum sağlamaları için bir "simülasyon programı" uygulandığını söylüyor. Reddedenler ise 5 ile 6 numaralı kamplara gönderiliyorlar. Bu da "zorunlu sistemi" reddedenlerin çok daha fazla olduğunun bir göstergesi. Verilere göre de esirlerin yüzde 65'i bu iki kampa dağıtılmış durumda. Bugüne kadar gerçekleşen 4 ölümlü intihar ile yüzlerce intihar teşebbüsünün büyük kısmının 5 ve 6 numaralı kamplarda meydana gelmesi hiç de şaşırtıcı değil yani... Burada da dersler veriliyor. Ama bir farkla: Mahkûmların ayaklarında prangalarla. Zaten inanılmaz güvenlikli bir cezaevinde, 'Peştun' (Afgan dili) dersleri alan iki mahkûm, yanlarında çok sayıda ABD askeri olmasına karşın ayaklarında prangalarla oturuyorlar. Yüzlerini görüyoruz, ancak fotoğraflayamıyoruz.