kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
29 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları

Güzel bir gün bugün! Değerinin mutlaka bilinmesi gereken bir gün... Yok! Demokrasi adına söylemiyorum bunu! Bütünüyle siyasal bir ima da değil! Seçmek ve seçtiğini bilmek güzel bir şey... Düşünsenize... Sevdiklerini bile çoğu zaman seçememiş; gönlünün çektiği iş ile hasbelkader edindiği meslekte yola devam etmek arasında bir türlü tercih yapamamış ve iyilikle kötülük, yalan dolanla doğru olan, orasıyla burası arasında seçim yapmakta çok zorlanan bir yığın insan sandık başında olacak ve gerçekten bir seçim yapacak!
Baş dönmesi... Beden bir "başkası"na dönüşüyor bir anda. Kaçmak istediğiniz ama bir türlü yakanızı kurtaramadığınız sırnaşık bir tanıdığa...
Ne demiştim? Aşk bir randevudur, ya erken gelirsiniz ya da geç kalırsınız... Ama unutmamalı; bazen de aşk bir ziyaretçidir... Yalnız kalmaktan korkan birini "Tanrı misafiri" olarak ziyaret eder; çocuk kalmakta ısrar edene dadılık; hastaya hastabakıcılık yapmak üzere kapıyı çalar.
Severken neden korkarız en çok? Şu sorudan: "Sana bağlanırsam zaman seni alıp götürmez mi?" Bu korku duraksatır bizi. Bazen ilişkileri bozar, kırar, dağıtır bu korku. Ama çoğu zaman alışkanlık imdada yetişir. Alışkanlık tutkunun değil, zamanın akrabasıdır.
Pek moda bir yaklaşım var: Pişmanlık duymayacak biçimde yaşamak gerektiği tezi pişmanlığı ayıp veya yanlış bir şeymiş gibi gösteriyor. "Keşke" demek bir tür yenilgi veya zafiyet gibi aktarılıyor genç kuşaklara... Feci bir yanılgı bu! Tövbesiz, nedametsiz bir hayat firavunlaşmadır! Narsisist sapmadır! İktidar manyaklığıdır! Böyle düşünenler gün gelir aynaya baktıklarında küfrederler. Oysa eskilerin ne güzel bir sözü vardır: "Aynaya küfretmeden önce yüzünü yıka!"
Yerlerin yurtların birbirine karıştığı, göçlerin dünyanın her şehrine damgasını vurduğu bu çağ beklenmedik karşılaşmalara ve sohbetlere kapı açıyor... Venedik'te ayaküstü atıştırmak için dilim pizza satan bir yerin önünde durup kendi aramızda konuşuyoruz. Tezgâhın öte yanındaki pizzacı Türkçe konuşarak devreye giriyor. Nerelisin, diyorum. Karşılık veriyor: Elbistanlı. Ve olmayacak bir şey!.. O küf ve nem kokan ama züppeliğinden hiç vazgeçmeyen Venedik'in daracık bir sokağında Elbistanlı halk ozanı Tacim Dede hakkında konuşmaya başlıyoruz.
Venedik'in bence en çarpıcı ve güzel yanı yorgun argın erkenden kendilerini yataklarına atan turistleri hiç ilgilendirmiyor. O ne midir? Labirenti andıran yollarının gece bastırınca iyice karanlıklaşması ve ıssızlaşması... İnsan gotik bir öykünün kahramanı gibi dolaşmaya başlıyor o sokaklarda!


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın