kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Mart 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Mardin'de bir öğleden sonra ne yapacağını bilememek...

19.03.2009
Zamanın durduğu bazı yerler vardır yeryüzünde. Bir masal diyarını anımsatan, insanı dü.üncelere daldıran... İşte Mardin tam anlamıyla bu yerlerden biri. Bu kez, 'hafta sonu programı' köşemizde Tan Sağtürk, bu gizemli kenti yazdı...
Benden böyle bir yazı istendiğinde neresi hakkında yazmak istediğimi düşündüm.
Sevdiğim ve herkese anlatmak istediğim kenti düşlediğimde içimden İzmir geçti. Benim kentim, doğduğum ve her zaman sevdiğim, hayran olduğum şehir. Yüzlerce yıl yaşayan zeytin ağaçlarının, turkuaz denize dallarını sarkıttığı yer. Tarihin içinde kaybolup giden nice büyük uygarlıkların bugüne taşınan izlerini, tarih ve kültür misarısını anlatmak istedim.
Ama birden başka bir ışıltı geçti içimden.
İzmir hasretimin üstüne usulcacık geldi, sokuluverdi. Bir anda her yerde olmak isteyen bir çocuk gibi bambaşka bir kente kaydı düşüncelerim.
Zihnim Mardin'e doğru bir yolculuğa çıkıverdi. Zamanın durduğu birkaç yer vardır yeryüzünde.
İşte öyle bir yer Mardin. Uzaktan bakın bu kente.
Havada asılı kalmış gibi duruyor. Yüksek Samanyolu'na karışmış gece ışıltılarıyla, Mardin yerçekimi tanımıyor. Onu öylece bırakıp ilgisizce yanından geçip gitmek mümkün değil.
Sizi içine çekiyor ve adeta kendi çekim alanına sokuyor.
Burada yaşayan insanlar kimler? Nasıl yaşıyorlar? Zamanın durduğunu hissettiğim bu yerde bizden önce kimler, nasıl yaşamış? 6 bin 500 yıldır birbiri üstüne, çeşitli uygarlıklar Mardin'e yerleşmiş. Sümer, Hitit, Asur, Babil, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve daha ismini sayamadığım onlarcası. Medeniyetler üzerine kurulan medeniyetler bir açıkhava müzesi haline getirmiş bu kenti.

DENİZİ HATIRLATAN BİR OVA
Şehri gezerken algılarımız en yüksek seviyede açık. Gördüğünüz her görüntü, bilinçaltımıza yerleşiyor. Ela gözlü bir çocuk bize bakıyor, sarışın. Gözleri mavzer. Camii Kebir'den ezan sesi yükseliyor. Güvercinler uçuyor ufka uzayan Mezopotamya Ovası'na doğru. Geceleri uçsuz bucaksız denizi hatırlatan bir ova, üzerinde öbek öbek yanan ışıklar adacıklar gibi. Bir traktör geçince aşağılardan, sesi ve ışıkları bir balıkçı teknesini andırıyor lacivert gecede.
Mardin'de evler vardır. İri taşlardan yapılı...
Bir ev üstüne diğer ev... Bir ev insanın ağırlığını ayakları dibinden alır, başının üstünden aşınır, bir sonraki evin ayakları dibine bırakır. Sonra ardından diğer ev. Yükselerek gökyüzüne doğru uçtuğunuzu hissedersiniz. Evler sanki Babil'in asma bahçeleridir. Sanki arkalarında bir yol, geceleri kristaller gibi duru parlayan yıldızlara uzanır.
Bir taşın üstünde oturur, bir tepenin üstünde, basamak basamak birbirine yaslanmış evlere bakarsınız. Ve düşünürsünüz... Bu avuç büyüklüğündeki kentte birbiri ardınca uygarlıkların gölgeler içinde gizlendiğini ve niçin Mardin'in binlerce yıl yaşadığını hissedersiniz. Sanki bir çamur gölünde, dev bir çamur kabarcığı kabarmış, sanki o kabarcık üzerinde zümrütler, elmaslar, yakutlar kaynamış. O kabarcık donmuş, evler, yollar olmuş. Çamur gölü, sarıya, yeşile boyanmış uçsuz bucaksız Mezopotamya Ovası'na dönüşmüş.

GÜNBATIMINDA BİR TAŞIN ÜSTÜNDE...
Bir öğleden sonra Mardin'de ne yapacağını bilememek demek, insanlığın bu kente niçin sığındığını, niçin burayı terk etmediklerini anlamak ama bir türlü anlatamamak demektir.
Siz de benim gibi bir akşamüstü gün batarken, yanıbaşınızdaki bir taşın üstünde oturur, şehrin geriden gelen boğuk yaşlı türküsünü dinlerken, önünüzde göz alabildiğince uzanan buğday denizinde, yer yer, öbek öbek ışıklarını yakan toprak adamlarını seyredebilirsiniz. Eğer dik bir ses sizi zamana, zeytin gözlü çocukları sevmeye çağırırsa, asırları görmüş ihtiyarların ellerini tutup yüreğinize götürmek için dayanılmaz bir arzu duyarsanız, bir öğleden sonra Mardin'e gidersiniz.
Bir insanın kalbi yumruğu kadardır. Denir ki Mardin bir avuç kadar küçük, bir kalp kadar büyüktür.
Haberin fotoğrafları