kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Prof. Dr. Büşra Erşanlı bütün ideolojilerin kadını cinsiyetinden kopardığı görüşünde.

12 Mart mağduru 8 Mart savunucusu

MÜJGÂN HALİS
07.03.2009
Prof. Dr. Büşra Erşanlı 12 Mart darbesiyle Sansaryan Han'da bir ay boyunca işkence gördü, iki buçuk yılını Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu'nda geçirdi. Mücadelesini bugün KA-DER'de Yönetim Kurulu üyesi olarak sürdürüyor..
Mart ayı, Türkiye'de toplumsal dönüşümler açısından önemli bir ay. 1857'de New Yorklu kadın işçilerin eyleminden sonra tarihe 'kadınlar günü' olarak geçen 8 Mart ve Türkiye'de darbeler tarihinin önemli halkalarından biri olan 12 Mart da bu iki özel günden biri. Marksist kadın liderlerden Clara Zetkin'in dünyanın bütün kadınlarına armağan ettiği 8 Martlar, her yıl ülkemizde şiddet gösterilerine tanık oluyor, o yüzden hepimizin öyle ya da böyle aşina olduğu bir gün. Peki 12 Mart'ın önemi nedir? 12 Mart 1971'de üç kuvvet komutanı ve Genelkurmay Başkanı'nın imzasıyla ordu, 'Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Talimatı'nın Anayasa'dan daha üstün bir belge olduğunu pratikte kanıtlayarak, Süleyman Demirel'in AP hükümetini düşürdü. Nihat Erim yönetiminde kurulan teknokratlar hükümetiyle birlikte, silahların gölgesinde günler başladı. 12 Mart günlerinde gencecik bir üniversite öğrencisi olarak devrimci mücadelenin içinde yer alan, yaşamının iki buçuk yılını cezaevinde geçiren ve daha sonra kadın hareketinin de aktif bileşenlerinden biri olan Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi kürsüsünden Prof. Dr. Büşra Ersanlı ile bu iki özel gün münasebetiyle bir araya geldik. Sevgi Soysal'ın kaleminden tanıdığımız Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu'nda iki buçuk yıl geçiren Ersanlı bize 12 Mart'ın karanlık günlerini anlattı ve kadınların bugününü değerlendirdi.

- 12 Mart'ta Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi'nin içindeydiniz. İhtilal sizi nasıl buldu?
- O zaman Robert Kolej henüz Boğaziçi Üniversitesi olmuştu ve ben Kimya Mühendisliği bölümüne kayıt olmuştum. 12 Mart'tan neredeyse bir yıl sonra 2 Nisan 1972'deki Bebek'teki evimizden gözaltına alındım. Parti üyesi değildim, fakat kendi adalet mücadelem çerçevesinde, biraz da tesadüflerle o çevreyle birlikte mücadele ediyordum. Herhangi bir şiddet içeren eylemin içinde değildim; yaptığımız gazete çıkarmak, tercümeler yapmak, zaman zaman sokak eylemlerine, fabrika direnişlerine ve işçilerle eğitimlere katılmaktı.

- Alınıp götürüldünüz, sonra?
- Öyle bir alınma ki, dört-beş thompsonlu (bir silah türü) polis daldı eve. Sanki birkaç kişiyi öldürmüş ve her an şiddet saçıyormuş gibi bir muamele gördüm. Müthiş bir onur kırılmasıydı. Öncesinde yaşadığımız süreç de, askeri darbenin sola karşı büyük bir saldırısıydı.

- İşkence gördünüz mü?
- Evet falaka, dayak, yalnız bırakma, yerde ve sandalyede yatırma şeklinde işkence gördüm. Hayata karşı duygularınız negatifleşiyor. Ama başka kadın arkadaşlarım, çok daha büyük işkencelerden geçtiler. Bize işkence yapan insanlar, Bulgaristan'da özel eğitim gördüklerini söylüyorlardı. 1974'te siyasi afla dışarı çıktıktan sonra, işkencecilerden iki tanesine sokakta rastladım. Bir tanesi küfür ederek otobüse bindi, diğerine işkenceci olduğunu sokakta bağırdım ve kaçmak zorunda kaldı. Arkadaşlarımızın işkence altındaki çığlıklarını bize dinletiyorlardı. Çiğdem Kömürcüoğlu ve Nuri Çolakoğlu'nu çok kötü durumdayken bize göstermişlerdi. 30 güne yakın Sansaryan Han'da tutulduktan sonra, bizi önce Sağmalcılar Cezaevi'ne, ardından da otobüslerle kelepçeli olarak Ankara Yıldırım Bölge'ye sevk ettiler.

- 12 Mart'ı kadın olarak yaşamak nasıl bir duyguydu?
- Sosyalist ideolojide bir yanılsama vardır, kadınla erkek arasında mutlak eşitlik olduğu sanılır. Bu kadının sınıf dışındaki kimliğini gizleyen bir yöndür. Diğer ideolojiler de başka türlü gizler kadın kimliğini. Muhafazakarlık eve kapatarak, liberalizm bireysel olarak yalnız bırakarak, sosyalizm de sınıf içinde eriterek gizler. İşkenceciler, sorgu yapanlar açısından baktığımızda kadınlara kadınlıklarıyla ilgili hakaret ederek rahatlıyorlardı.