kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
7 Mart 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HINCAL ULUÇ
Hıncal'ın Yeri

Benim güzel ailem!..

Ne muhteşem insanlarmış, Fuat Beyle, Suat Hanım!.. Annemle babam.. Nasıl yetiştirmişler bizi.. Nasıl bir aile yaratmışlar?.. Bu nasıl sevgiyle örülmüş, saygıyla sarılmış bir ailedir?..
Böyle bir ailenin bireyi olmak, nasıl bir mutluluktur!..
Ne kadar talihli, ne kadar ayrıcalıklı, ne kadar özel bir insan olduğumu bir kez daha hatırlamam için çok ağır hastalanmam gerekti..
Kriz anları, bizim ailenin en kenetlendiği günler olmuştur hep.. Gücünüzü o zaman hissedersiniz.. Yalnız olmadığınızı.. Yıkılmazsınız.. Harika bir dayanma gücü verir yalnız olmadığınızı hissetmek...
Benim gibi yıllardır tek başına yaşayan, yalnızlığı nerdeyse bir yaşam tarzı haline getirmiş bir adam için hele, bu öyle özlem dolu bir histir ki..
Hastane ve ameliyat kararı alınır alınmaz, tam bir Çerkez geleneği içinde ailenin en büyük erkeği, ağabeyim İzmir'den İstanbul'a gelerek duruma el koydu.. Tam bir Godfather/ Baba saygınlığıyla.. Son sözü söylemek üzere.. Hastaneden çıktığım güne kadar "Aile Reisi" olarak İstanbul'da başımızda kaldı.. Aileyi, en yakın arkadaşlardan oluşan, adeta ikinci ailem gibi çevreyi yönetti..
En küçüğümüz Kemal, benimle hastaneye girdi. 24 saat başımda nöbet tutan hem de en iyi eğitilmiş yoğun bakım hemşireleri olduğu halde Kemal, hastanede kaldığım bir hafta boyunca, sadece bir saat, o da benden izin alarak, "Bir duş almam lazım" diyerek başımdan ayrıldı.. Gece gündüz tetikteydi.. Uyku zamanı ara kapısını hep açık bıraktığı yan odaya geçiyordu, ama bir şekilde gece yarısı yataktan doğrulduğumda odamdaki nöbetçi hemşirenin hemen yanında Kemal'i görüyordum.. Tetikteydi hep.. Benim hatta doktorlardan önce ona güvendiğimi bilerek..
Uykusuz, dinlenmesiz sekiz gün geçirdi Kemal yanımda..
"Geçirsin kerata" dedim.. "Borcunu ödüyor.."
Kemal'i ben büyüttüm çünkü.. Sözlük anlamıyla..
Bandırma'da doğduğunda ailenin altıncı ferdiydi. Savaş sonrası yokluk yılları.. Babamın yüzbaşı maaşı ayın son gününü zor bulduruyorsa, başarı, muhteşem bir tasarruf uzmanı annemin.. Pek çok şey evde yaratılıyor.. Yaratan annem.. En başta giyimlerimiz.. Örüyor, biçiyor, dikiyor.. Bir büyüğün eskisini ters yüz edip bir küçüğe yeni yapıyor.. Pişiren o, temizleyen o.. Her işi yapan o.. 24 saatin tartışmasız 16-18 saatinde çalışıyor, yetişmek, yetiştirmek, çocuklarını okullarına eksiksiz ve başı dik yollamak için.. Ve paramız anneme bir yardımcı tutmaya yetmiyor. Kim yardım edecek?. Serpil çok küçük o sırada.. Hıncal!.. Nasıl yardım edecek?.. Bebeğe bakarak..
Kemal'in mamasını yapmak, yedirmek, hatta altını değiştirmek.. Uyutmak.. Nasıl nazlı uyurdu.. İlle de ayağımda sallayacağım. Uyuyunca salıncağına koyardım yavaşça.. Uyuması bana en az iki saat izin demekti.. Sokağa, mahalleye çıkıp oynamak için.. Çocuklar pencerenin dibinde bağırır, çağırırlardı beni, hatta bazen acımasızca dalga geçerek.. "Hıncal pabucu yarım / Çık dışarıya oynayalım" diyerek, Paşa Bayırında.. İçim giderdi koşmak için.. Nihayet uyurdu Kemal.. Kucağıma alıp, salıncağa yatırırdım.. Tam kapıdan fırlarken beni deli eden ses gelirdi..
"Ingaaaa!.."
Sallanması durunca uyanır, ağlardı kerata.. Hadi baştan.. Ne oyunsuz günler geçirdim onun yüzünden.. Çocuk aklımla, kahrederek..
Bekleyecek tabii beni şimdi..
Şaka diyorum, anladınız herhalde... Aklının köşesinde yoktu Kemal'in borç ödemek. O günleri hatırlamaz ki zaten.. O Suat ve Fuat Uluçlarının ona aşıladığı, öğrettiği, yaşattığı aile duyusu ve kardeş sevgisi içinde ordaydı.. Karşılıksız sevgi.. Beklentisiz fedakârlık..
Serpil, hastaneden çıktığım, hayata başladığım günlerde varlığını hem de nasıl hissettirdi.. İçimdeki aile özlemini nasıl ortaya çıkardı.. Sabah 8.30'da mutfağa girerdi yalnız Hıncal.. Kahve makinesinde düğmeye bas. Tost makinesine iki dilim ekmek at.. O iki dilimin üzerine yumuşak peynir sür.. Tüm kahvaltı dört, en fazla beş dakika.. Vazifeten..
Şimdi kalkıyorum yataktan ki, ev aydınlık.. Işıklar yanıyor.. Benden evvel birisi kalkmış.. Eve nefis bir kahve kokusu yayılmış.. Mutfaktaki yemek masasının üzerine harika bir kahvaltı sofrası kurulmuş.. Serpil gazetelere de göz atmış, doyulmaz bir kahvaltı sohbeti için hazır.. Hangi beş dakika.. Nasıl güzel, nasıl keyif dolu, nasıl bitmesini istemediğim bir kahvaltı.. Bir saate uzuyor hatta.. Öylesi keyif..
Sonra.. Sonra benim için günün mucize anı.. Çorabımdan, fularıma, yani aksesuarları dahil o gün giyeceğim her şey müthiş bir zevkle seçilmiş, askıya asılmış beni bekliyor.. Her sabah giyinme odasında geçen "Ne giyeceğim" işkencesi bitmiş.. Giyinmek artık bir zevk ve beş dakika..
İmaj uzmanı Ertekin bile "Sana ne oldu, çok zevkli giyinmeye başladın" diyor, her gün.. Ben bıyık altından gülüyorum..
Ve kapıdan çıkarken beni uğurlayan, güzel günler dileyen bir yürekten ses, arkamdan bakan bir çift göz.. Sallanan bir el.. Bu nasıl bir güzelliktir, akşam eve koşarak döndüren, eve dönüşü ayrı bir keyif, lezzet yapan güzellik..
Meğer etrafında ailen olursa, gece televizyon seyretmek de zevkli bir şeymiş.. Ben televizyondan değil, yalnız seyretmekten nefret edermişim..
"Ben aile adamıyım" derdim.. "Kapıyı anahtarla açmak"tan nasıl nefret ettiğimi anlatırdım.. Eve dönüşte salonda yanan ışıkları görmeyi, zili çalmayı nasıl özlediğimi anlatırdım da, pek inanan çıkmazdı nedense.. Belki kendim de inanmıyordum da ondan..
Bu defa bir ailenin, bir soğuk binayı nasıl sıcak bir yuvaya çevirdiğini bir kez daha yaşadım..
..Ve masalın sonu..
Nekahat dönemim de bitti..
Şimdi iyiyim.. Fizik olarak..
Serpil de döndü Ankara'ya.. Kendi yaşamına.. Evli evine, köylü köyüne.. Ben de yalnızlığıma döndüm.. Anılarıma..
Bir acılar, ağrılar, sancılar dönemi insanda bu kadar mutlu anılar bırakır mı?..
Bırakır.. Bir aileniz varsa.. Aile olmayı başarmışsanız..
Size aile olmayı öğretmişlerse..
Suat Hanım ve Fuat Beyler.. Nur içinde yatın e mi?..
Öyle bir aile bırakmışsınız ki, geride, içlerinde, gönüllerinde, kalplerinde yaşadığınız ve yaşattığınız..
.........
Siz bu satırları okurken benim telefonum çalacak.. Serpil "Hıncal ağbi beni gene ağlattın" diye... meyecek, bu defa.. Telefonun öte yanından sadece hıçkırık sesleri duyacağım, biliyorum..
Biz mutlulukta da gözyaşı döken bir aileyiz, ne yapalım!..


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın