kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
4 Mart 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Ufuktaki Türkiye

ABD'nin en önemli stratejik araştırmalar merkezlerinden Stratfor'u yöneten George Friedman'ın bugün SABAH'ta yer alan öngörülerini okuyunca CIA'in (ABD Merkezi Haberalma Örgütü) raporunu anımsadık.
Küresel dengelerdeki değişikliklerle ilgili yazılarımızla biriki kez değindik; CIA'in araştırma birimlerinin en çok kafa yordukları konuların başında "2025'te dünya nasıl olacak?" sorusuna yanıt aramak geliyor. Belirli aralarla güncelleştirdikleri bu çalışmalarında, yaklaşık 15 yıl sonraki dünyayı ana hatlarıyla şöyle öngörüyorlar:
* ABD'nin gücü ve nüfuzu azalacak. Tek süper güç olma iddiasından çoktan vazgeçecek.
* AB gerek hantal yapısı, gerekse yaşlanan nüfusu nedeniyle etkin bir konuma gelemeyecek.
* Çin dünya sahnesinin başlıca oyuncularından biri olacak.
* Türkiye bölgesel güç olma iddiasını gerçekleştirecek ve küresel güç olma aşamasına geçecek.
Strateji uzmanı Friedman da benzer öngörülerde bulunuyor:
* ABD güç ve etkinlik yitiriyor.
* Küresel ekonomik krizle birlikte AB çöküş sürecine girdi. Türkiye, AB'ye katılmaktan vazgeçecek.
* Türkiye yakın bir gelecekte bölgesinde büyük güç olacak. Daha sonra da küresel güçler arasına katılacak.
Friedman ile CIA'in değerlendirmelerinin neredeyse birebir örtüşmesine hiç şaşırmadık. Çünkü onun yönetttiği Stratfor, "Özel CIA" diye niteleniyor.
Amerikalı stratejistin Türkiye'nin kaçınılmaz olarak önce bölgenin, daha sonra da dünyanın büyük aktörü haline geleceğini savunurken sıraladığı gerekçeler, daha doğrusu kozlar, aslında pek bilinmedik şeyler değil ama alt alta sıralanınca ortaya gerçekten etkileyici bir tablo çıkıyor:
* Türkiye'nin İslam coğrafyasındaki (Maşrık'tan Magrep'e, hatta Güneydoğu - Asya'ya kadar) ağırlığı giderek artıyor.
* Balkanlar'daki etkinliği sürekli güçleniyor.
* Rusya için vazgeçilmez muhatap haline geldi.
* Orta Asya onun doğal etki alanına dönüştü.
* Varlığı Akdeniz'in tümünde hissedilen bir deniz gücü oldu.
* Dünyanın 17'nci büyük ekonomisine sahip, 2020'ye kadar 10'uncu sıraya yükselecek. (Bugün bile İslam dünyasının birinci, Avrupa'nın ise 7'nci büyük, Ortadoğu'nun da en istikrarlı ekonomisi durumunda. )
* Ortadoğu'da İsrail'le birlikte en güçlü, en etkili orduya sahip. Bu ordu aynı zamanda NATO'nun ikinci büyük silahlı kuvvetlerini oluşturuyor.
* 70 milyonluk, genç nüfusuyla olağanüstü bir potansiyel barındırıyor.

Dinamikler harekete geçti
Friedman bu verilerin paradigmaları alt-üst edeceği görüşünde. Onun ifadesiyle, "Artık Türkiye'nin ABD'ye ihtiyacından çok ABD'nin Türkiye'ye ihtiyacından söz edilecek. Yakın gelecekte Türkiye AB'nin değil, AB Türkiye'nin peşinden koşacak. Yakın gelecekte Türkiye yeniden Osmanlı coğrafyasına hükmedecek."
Üstelik bunu "Kaçınılmaz, dönüşü olmayan bir süreç" olarak görüyor, "Çünkü Türkiye doğası gereği süper güç olmak zorunda" diyor.
Aynen katılıyoruz. Ayrıca Türkiye'yi o geniş ufuklara taşıyacak dinamiklerin hızlandığını haber veren işaretler de görüyoruz: G-20 grubunda Türkiye'ye özel bir özen ve önem gösterilmesi. Türk Cumhuriyetleri'nin Latin alfabesine geçerek Türkiye'yle kültürel entegrasyonu hızlandırma çabaları. Suudi Arabistan ve Mısır gibi büyük bölge ülkeleri rejimlerinin Türkiye'nin özellikle Gazze saldırılarında sergilediği tavırla Arap halklarının gözünde "Tek" ve "Doğal" koruyucu haline gelmesinin de etkisiyle Ortadoğu'nun en önemli aktörü statüsünü kabullenmeleri. ABD'nin iki ülke arasındaki ilişkileri yeniden tanımlama, silahların eşitliği temelinde yeniden inşa etme zorunluluğunu nihayet görmesi...
Ancak, Friedman'ın da önemle vurguladığı gibi, bu büyüyü bozabilecek potansiyelde bir risk de söz konusu. Onun ifadeleriyle aktaralım: "Türkiye'nin önündeki en büyük tehlike dışarda değil, içerde: İç gerginlikler, çatışmalar."
Anlamı? İç barışı pekiştirin. Bunun yolu Kürt sorununun çözümünden geçiyor. Demokrasiyi derinleştirin. Bunun yolu da Türkiye'nin modernleşme sürecini hızlandıracak cesur reformlardan geçiyor.
Onun için her fırsatta "Önce daha çok demokrasi, önce Kürt sorununa temel insan hakları çerçevesinde çözüm, önce kardeşliğin güçlendirilmesi" diye tekrarlıyoruz.
Tekrarlamaya da devam edeceğiz. Bıkmadan, usanmadan... Çünkü gerisi kendiliğinden gelecek.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın