kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
1 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Kantinlerden yenen sağlıksız yiyecekler, çocukların zekâ gelişimini de kötü etkiliyor.

Okul kantinlerine kırık not veriyoruz!

AHMET ÖRS
AHMET ÖRS
20.12.2008
İlköğretim okullarında öğle yemeği verilmesi yasaklanınca, öğrenciler kantinden beslenmeye başladı. 18 milyon öğrencinin beslenme ihtiyacını karşılayan okul kantinlerinin ise hali çok kötü.....
'Çıplak Şef' lakabıyla anılan 33 yaşındaki İngiliz aşçı Jamie Oliver'ın televizyondaki yemek programları, onun öncülüğünde kurulmuş bir vakıf tarafından işletilen Fifteen (On beş) adlı restoran zincirleri bir yana, onun İngiltere'deki öğrenciler için yaptıkları herhalde yeme içme tarihine geçecek.
Kendisi de iki küçük kız çocuk babası olan Oliver, 2005'in Şubat-Mart ayları içinde Channel 4'te yayınlanan dört bölümlük bir belgesel hazırladı. Burada İngiliz okul kantinlerindeki denetimsizlik, öğrencilere ucuz olsun diye yedirilen berbat yiyecekler tüm açıklığıyla gözler önüne seriliyordu. Dizi henüz sona ermeden kantinlerdeki yemek kalitesinin düzeltilmesi için imza kampanyası başlatıldı, çok kısa sürede 271 bin 677 imza toplandı. Oliver da okul okul dolaşarak sağlıklı ve beslenme değeri yüksek yemeklerin nasıl hazırlanabileceğini öğretmeye koyuldu.
Sonuçta kendisi de dört çocuk babası olan dönemin İngiliz Başbakanı Tony Blair'in de desteğiyle öğrencilerin beslenmesi için hükümet 280 milyon sterlin ek yardım yapmayı kabul etti ve okullardan cips, sosis gibi sağlıksız yiyecekler uzaklaştırıldı. Kuşkusuz Oliver'ın bu kampanyası kolay gerçekleşmedi. Birçok kesimden tepki geliyordu. Başlangıçta öğrenciler de damaklarının alıştığı sağlıksız fast food yiyecekler yerine örneğin sebze yemeklerini istemiyorlardı. Oliver, onlara kantinlerinde sunulan yiyeceklerin niçin sağlıksız olduğunu birtakım deneylerle gösterdi; sonuçta onları eski alışkanlıklarından vazgeçmeleri için ikna etmeyi başardı. İngiliz hükümeti kesenin ağzını açtı, öğrenciler sağlıklı yemeklere kavuştu.
Genellikle yeme içme dünyasının lezzet yanı beni ilgilendirir. Ama kriz beklentilerinin karabasan gibi toplumun üzerine çöktüğü bir ortamda sağlıklı beslenmenin lezzetli yemeklerden çok daha önemli olduğunun bilinciyle sözü bizim okul kantinlerimize getirmek istiyorum. İngiliz okullarından farklı olarak bizde Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okulların kantinleri ihaleyle işlettirilir. Yani en yüksek kirayı veren okulun kantinini devralır. Kantincinin ödediği kira bedelinin yüzde 80'ini okul aile birliği, geri kalanını ise ilçe ve il Milli Eğitim Müdürlükleri paylaşır. Yani işletmeci, rakiplerini geride bırakmak için olabildiğince yüksek tuttuğu kira bedelini ödedikten sonra, geliriyle yanında personel çalıştırmak ve tabii kendisi de geçinmek zorundadır. Kantindeki ürünlere tepki doğuracak kadar fahiş fiyatlar isteyemez. Masrafı karşılamanın ve kazancı artırmanın tek yolu, olabildiğince ucuz, kalitesiz ürünleri bulup satmaktır.

ÖĞLEYEMEĞİ YASAK
Okullar öğrencilerin beslenmesi üzerinden gelir sağladığı, bu gelir çoğu kez yeterli bütçeleri olmayan eğitim kurumlarının vazgeçilemez gelir kalemini oluşturduğu için kantinlerde satılan yiyecek ürünlerinin kalitesizliği genellikle göz ardı edilir.
2007'nin Ekim ayında İstanbul'daki ilköğretim okullarında öğrencilere öğle yemeği verilmesi yasaklandı. İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ata Özer'in yasak kararına ilişkin basına yansıyan gerekçesi şöyleydi: "Bakanlığın yemek tarifesi 1 lira 900 kuruş. Okullarda 4 YTL'den 6.5 YTL'ye kadar yemek veriliyor. Yemek verenler menfaatleri için çıkarıyor.
Verilen yemekten farz edelim çocuk zehirlendi, öldü. Bunun hakkını kim savunacak? Burada okul müdürleri yemek fabrikalarıyla anlaşarak rant sağlıyorlardı.
Bundan sonra yemek verirlerse sonucuna da katlanırlar." Yani en yetkili ağızdan Bakanlığın bir öğrencinin karnının doyması için pişecek yemeğin 1 YTL 900 kuruşa satılmasını öngördüğünü öğreniyoruz. Geçen yıla ait bir fiyat da olsa, bu paraya sağlıklı yemek verip, üstelik bunu yapan kişilerin de kâr etmesinin nasıl mümkün olabileceğini ben pek kavrayamıyorum. Ancak bundan daha da önemli olan iddia, okul müdürlerinin öğrencilerin yemeğinden rant sağlaması...
İstanbul'da ilköğretim okullarında yemek çıkarılması sona erdikten sonra kantinlerde satılan yiyecekler bir defa daha gündeme geldi. Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası Eğitim-Sen, "Asıl büyük rant kapısı kantinler. Bu karar kantin mafyasına yarayacak," diyerek dolaylı olarak kantinlerin mafya elinde olduğunu ima etti.
Bu arada Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 'Okul Kantinlerinin Denetimi ve Uyulacak Hijyen Kuralları' konulu bir genelge yayımlandı. Genelgede, Bakanlığa bağlı öğrenim kurumlarında okuyan 18 milyon öğrencinin beslenme ihtiyaçlarını okulların bünyesinde bulunan kantin, kafeterya, büfe, çay ocağı gibi yerlerden karşıladıkları belirtiliyor, onların, güvenli ve sağlıklı beslenme bilincini kazanmaları için bilgilendirilmeleri talep ediliyordu.
Ayrıca "Enerjisi yüksek ancak besin değeri düşük olan enerji içecekleri, gazlı, kolalı, aromalı içecekler ile kızartmalar ve cipslerin satışının caydırılması ve süt, ayran, yoğurt, taze sıkılmış meyve suyu, sebze suyu ve taneyle meyve ve sebze satışının özendirilmesi" isteniyordu.
Genelgeyi okuduğunuzda, en az dört yıldızlı bir otel restoranındaki hijyen uygulamalarının okul kantinlerinde sağlanacağı, besleyici, sağlıklı yiyeceklerin satılacağı umuduna kapılıyordunuz. Ancak Türk Eğitim- Sen'in bu yıl içinde yaptırdığı bir anket, genelgeye rağmen gerçeğin hiç de umulduğu gibi olmadığını gösteriyordu.
Anket sonuçlarına göre kantinlerde sağlıksız yiyecekler satılıyor, zehirlenmeler yaşanıyor, kantinler gereği gibi denetlenmiyordu.

ZEKÂ DÜZEYİMİZ DÜŞEBİLİR!
Peki, kamuoyunun gözü önünde olup biten bu gelişmeler karşısında niçin hâlâ okul kantinleri disiplin altına alınamıyor, çocuklarımız okullarda sağlıklı biçimde karınlarını doyuramıyor? Bunun en önemli nedeni öğrencilerin üzerinden ciddi rant sağlanması. Denetimler hem yetersiz, hem de sunulan gıdaların kalitesinden çok genel hijyen koşullarına odaklanıyor. Ama velilerin bu konudaki duyarsızlığı bana göre daha da vahim.
Belki de velilerde hâlâ çocuğunu okula gönderirken, "Eti senin, kemiği benim," özdeyişine uygun bir teslimiyet hâkim...
Görüşüne başvurduğumuz İstanbul Yemek Sanayicileri Derneği Başkan Yardımcısı, Sardunya müesseselerinin sahibi Sedat Zincirkıran bugünkü ortamı tek bir cümleyle özetliyor: "Okullarda çocukların beslenmesine ilişkin bugünkü durum gelecek kuşakları etkileyecek; yanlış ve yetersiz beslenmenin sonucu olarak zekâ düzeyi düşük bir ulus yetiştireceğiz." Galiba bize bir değil, birkaç Jamie Oliver gerekiyor.
Haberin fotoğrafları