kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Şubat 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MUHARREM SARIKAYA

Diyarbakır "aidiyeti..."

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın dünkü Diyarbakır mitingini üç ayrı zeminde değerlendirmek olası...
İlk olarak, Erdoğan dün 12 Ağustos 2005 konuşmasına döndü; hatta ilerisine geçti.
Bölgede DTP tarafından karşı argüman olarak sürekli dile getirilen Hakkâri'deki "sevterk et" söylemi ile 21 Ekim 2008 Diyarbakır konuşmalarının yarattığı etkiyi sildi.
Erdoğan'ın dünkü konuşmalarını "yeterli" bulmayanlar olabilir.
Ancak unutulmasın ki dünkü konuşması ülkenin bütününde gerçekleşecek bir seçimin Diyarbakır ayağıydı.
Batı'daki yansımasının nasıl olacağını da düşünmek zorunda kaldığı bir zeminde mesajlarını verdi.

Dağdakilere çağrı
Bu çerçevede Erdoğan'ın dünkü sözlerinin en önemli tarafı, bölgenin içinde bulunduğu sıkıntının kökü haline gelmiş, "aidiyet" sorununa yönelik çağrısıydı:
"Ülkede, bu bölgede aidiyet duygusunu geliştirecek ne gerekiyorsa, yardımcı olun birlikte aşalım..."
Bununla kalmadı, "Bu ülkede kimse kimseye misafir muamelesi yapamaz" ve "İstanbul'un, Ankara'nın kaderiyle Diyarbakır'ın kaderi birdir" sözleriyle de altını doldurmaya çalıştı.
Adlarını hiç anmasa da bölgede en büyük rakibi olan DTP ile dolaylı yoldan da olsa PKK'ya da çağrısı vardı.
Önce, "Marjinal dille siyaset yapanlar, marjinalliğe mahkûm olur" dedi; onların saldıkları korku kadar güçlü olmadıklarını söyledi.
PKK'nın yaptığı boykot çağrısına halkın uymayıp miting alanına gelerek de bunu kanıtladıklarını kayda geçirdi.
Bununla kalmadı, "Nice Şivanlar annelerine kavuşamadı" sözüyle annelere seslendi ve "Sembolik çatışma alanlarını kaldıralım" dedi.
Devamında gelen şu cümlesi ise dağdakilere çağrı niteliğindeydi:
"Şiddeti reddedenlere kucağımız açık..."
Erdoğan dün biraz da sol kesimin kullandığı söylem, ton, üslup içinde "seçim mitinginde" söylenebilecek kadarını söyledi.
Erdoğan, PKK'nın "korku" ile kurduğu psikolojik üstünlüğü, daha kucaklayıcı, çatışmadan uzaklaştırıcı üslupla yıkmaya çalıştı.
Başarılı da oldu.
Zaten bunun zemini miting öncesi parti teşkilatı tarafından da iyi hazırlanmıştı.
Nitekim DTP ve PKK'nın "Boykot edin, kepek indirin" çağrılarına uyan olmadı.
Daha ilerisi bu baskılar, "Demokratik hakkın gaspı; bölgenin demokrasiyle içselleşmesinin önündeki engel" olarak algılandı.
Bu algının oluşması sonucu Erdoğan, 21 Ekim 2008'deki görüntülerle karşılaşmadı.
Ancak Erdoğan'ın bu kez söylemlerini 2005'teki gibi bırakmaması, devamını getirmesi gerekiyor.
En azından siyasi partilerin çoğunun üzerinde uzlaştığı "eve dönüş" ile ilgili yeni bir açılıma ihtiyaç duyuluyor.
Eğer bu yönde bir adım atılırsa, seçimden bir hafta önce 21 Mart'taki nevruz kutlamalarının da dünkü miting havasında geçeceğinden kimse şüphe etmesin.

PKK'nın açmazı
Erdoğan bu açılımları yaparken, PKK'nın seyirci kalacağı da beklenmesin.
AK Parti Diyarbakır'ı almayı ne kadar çok istiyorsa, örgüt de kaptırmamak için o kadar çok çatışacaktır.
Çünkü Diyarbakır'ın kaybedilmesi halinde PKK'da bir iç sorgulama ve yapılanma süreci yaşanacaktır.
Bu süreci yaşamak istemeyenler başarılı olmak için her yola başvuracaktır.
Bu yöntemlerin sandıkta başarı getirip getirmeyeceğini bugünden kestirmek zor...
Ancak dün "Demokrasiyle içselleşmemin önünde engel olma" diyerek boykot çağrısına katılmayabiliyorsa, sandıkta da benzer bir gelişmeyle karşılaşılırsa şaşmamak gerekir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın