kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
16 Şubat 2009, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

İsrail üstüne

Gazze trajedisinden bu yana, genelde Türkiye'nin Ortadoğu politikaları, özelde de İsrail'le ilişkileri üstüne dünya medyasında yüzlerce yorum yayınlandı.
"Allame-i cihan"ın müthiş (!) örneklerinin sergilendiği bu yorumlarda, Gazze trajedisinin, özellikle de Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki çıkışının Türkiye-İsrail ilişkilerini "Yol ağzına getirdiği", hatta "Derin bir kırılma" sürecini başlattığı iddia ediliyor. Kimileri işi "Türkiye'nin Batı'dan uzaklaşmaya başladığı" cevherini yumurtlamaya kadar götürdüler.
Son olarak İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı General Avi Mizrahi'nin "Erdoğan aynaya baksın" diyerek Gazze ile Ermeni soykırımı iddiaları arasında ilişki kurması, Türkiye'nin buna verdiği sert tepki, "Küresel medyanın monşerleri" nin ağızlarının suyunu akıttı: "Gördünüz mü, kuşkularımızda haklı çıktık; Türkiyeİsrail ilişkileri tarihinin en derin krizinden geçiyor!"
Acaba öyle mi? Türkiye, Gazze krizinde bodoslama hareket etti? Bizce hayır. Elimizdeki onca kanıttan, bilgiden, kaynaktan yalnızca ikisinden yararlanarak, sis perdesinin ötesine geçmeye çalışalım.
İlk referansımız, Erdoğan'ın Sivas'a seçim gezisinin dönüşünde aralarında bizim de bulunduğumuz üç gazeteciye yaptığı ve dün bu köşede geniş olarak yayınlanan açıklamaları. Erdoğan o mülakatta Türkiye-İsrail ilişkilerini üç temele oturttu:
1-Antisemitizm insanlık suçudur. İsrail devleti ile İsrail halkını birbirinden ayırmak gerekir. (Not: "Semit" kavramını ve "Semit" halkları ayrı bir yazı konusu yapacağız. İlk fırsatta.)
2-Türkiye-İsrail ilişkileri karşılıklı çıkarlar doğrultusunda devam ediyor, edecek.
3-İki ülke arasında imzalanmış eskiyeni tüm anlaşmalar geçerliliğini koruyor.
Anlamı? Gazze trajedisiyle başlayan, Davos'taki olayla katmerleşen gerginlik geçici; ırmağın suları bir süre sonra yatağına dönecek. Gerçekten de, iki ülke ilişkilerindeki son krizin, 2002'de Başbakan Ecevit'in İsrail'in Cenin operasyonunu "Jenosid" (Soykırım) olarak tanımlamasıyla, 2004'te de Başbakan Erdoğan'ın İsrail'in Hamas lideri Şeyh Yasin'i öldürmesini "Devlet terörü" diye nitelemesiyle tetiklenen depremlerden daha ağır, daha onarılamaz olduğunu söylemek mümkün değil.

Mısır'ın tehlikeli oyunu
İkinci kaynağımız ise, Ortadoğu'daki gelişmeler üstüne güvenilir kaynaklardan elde ettiği bilgilerle referans haline gelen İtalyan haber portalı "ArabMonitor"ün Hamas'ın bir üst düzey yetkilisiyle yaptığı söyleşi.
Hamas yöneticisi o mülakatta İsrail'in Gazze operasyonu sırasında Mısır'ın ateşkes için şu koşulları sıraladığını belirtiyor: 1-Hamas kayıtsızşartsız beyaz bayrak çekecek. 2-Silahlı mücadeleden kesinlikle vazgeçecek. 3-Üyelerine askeri eğitim vermeyi durduracak. 4-Roket üretimi ve ithalatına son verecek. 5Hamas'ın bu koşulları kabul etmesinden sonra Mısır, 15-20 yıl süreli ateşkes için İsrail'i ikna edecek.
Hamas yetkilisi "Tam teslim" anlamına gelen bu dayatmayı reddedince, Mısır istihbarat örgütünün şefi (Rejimin Başkan Hüsnü Mübarek'ten sonra ikinci adamı) General Ömer Süleyman'ın kendilerine "Arap dünyasında hiç kimse Mısır'a 'Hayır' diyemez!" diye bağırdığını aktarıyor ve ekliyor: "İşte tam da o aşamada Türkiye devreye girdi ve Hamas'ın da çıkarlarını gözeten ama iki taraf açısından da objektif ve dengeli olan ateşkes önerisini yaptı."
Türkiye o kritik aşamada devreye girmeseydi ve Gazze direnişçileri Mısır'ın dayatmalarına boyun eğseydi, Hamas için tek sığınak kalacaktı: İran!
Bu da kaçınılmaz olarak çok daha tehlikeli gelişmelerin kapısını aralayacaktı: İsrail'in kuzeyde Hizbullah'tan sonra güneyde de Hamas aracılığıyla İran tarafından kuşatılması. İsrail'in bu çemberi kırmak için nerede duracağı bilinmeyen operasyonlara, savaşlara girişmesi.
Türkiye, Hamas'ı köşeye kıstırılmış kedi çaresizliğinden kurtararak, aslında Ortadoğu'daki daha büyük acıların ve felaketlerin önüne geçmiş oldu.
Sadece Arap dünyasının, ABD'nin, AB'nin değil; İsrail'in de bu gerçeği görmemesi mümkün mü?
O nedenle, batılı "Allame-i cihan"ların temelsiz iddialarının aksine, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki düşük profil evresi uzun sürmez. Ama Ortadoğu'da artık eski statüye dönülemez.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın