kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Şubat 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Ankara-Moskova

Cumhurbaşkanı Gül'ün dün başlayan Rusya gezisini Batı başkentleri saklamaya çalıştıkları tedirginlikle, Türkiye'deki Avrasyacılar ise gizli bir sevinçle izliyorlar.
Batılılar kaygılanmakta, İsmet İnönü'nün 1964'te ABD Başkanı Lyndon Johnson'a yazdığı mektuptaki o ünlü "Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu yeni dünyada yerini alır" restinden esinlenen Avrasyacılar ise heyecanlanmakta haksız değiller.
Çünkü bu gezi Türkiye'nin hem AB, hem de ABD ile ilişkilerinin ılıklaştığı bir konjonktürde yapılıyor. Buyurun bize dumanları tütecek kadar taze bir örnek. ABD'nin AB Büyükelçisi Boyden Gray dün "Washington Times"te (Nedense bu gazete Türkiye karşıtlarının Hyde Park'ı haline geldi) yayınlanan yazısında bakın neler dedi: "AB'nin Afganistan'da üstlendiği ekonomik görevleri başarıyla yerine getirebilmesi için NATO ve ABD güçleriyle yoğun koordinasyon içinde olması gerekiyor. Ne var ki Türkiye, NATO ile AB arasındaki her türlü resmi irtibatı veto ediyor. Bunun sonucu NATO resmen AB ile konuşamıyor. Aynı şekilde ABD de en azından Afganistan konusunda AB ile resmen konuşamıyor."
Bu gezi uluslararası diplomasinin kaygan zeminde ilerlediği bir dönemde yapılıyor : Ortadoğu tehlikeli bir belirsizliğe sürükleniyor, ABD'nin şahsında Batı, Irak ve Afganistan'da artık istenmiyor, dolayısıyla geniş bir coğrafyada doldurulması gereken büyük bir boşluk doğuyor.
Bu gezi, Türkiye'de "Yeni Osmanlıcılık" rüzgârlarının estiği, daha bağımsız, ulusal menfaatleri ön plana çıkaran, proaktif dış politika izlenmeye başladığı günlere denk düşüyor.
Ve nihayet, bu gezi Güney Osetya savaşının jeopolitik şoklarının devam ettiği bir ortamda yapılıyor.

İlişkilerin adını koymak
"Kışkırtmacılık" olarak algılanmaması ricasıyla, birkaç veri daha ekleyelim. Zira hem Türkiye'yle, hem de Rusya'yla ilgili önyargı duvarları sürekli daha da yükselen Batı topluluğu Gül'ün gezisini sayacağımız bu verilerin ışığında okuyacak:
* Türkiye, Batı blokunda ABD karşıtlığında açık ara birinci sırada. Buna karşılık Rusya Başbakanı Vladimir Putin, Batı dünyasında en çok hayrana Türkiye'de sahip.
* Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret hacmi, Türkiye-ABD ticaret hacminin 4 katına ulaştı.
n Milenyumdan bu yana ABD'den Türkiye başkan düzeyinde yalnızca bir ziyaret oldu. (Bush, 2004 Haziran'ında İstanbul'da yapılan NATO zirvesi sırasında lütfedip 18 saatliğine Ankara'ya geçti. Ah unutmadan; onun yardımcısı Dick Cheney de bir kez geldi. 2008 Mart'ında. Ama istemeye istemeye: "Uğrayacağım ülkeler listesinde Türkiye yoktu. Başkan'ın talimatıyla geldim!") Buna karşılık Türkiye ile Rusya arasındaki üst düzey ziyaretlerin haddi hesabı yok. Sadece Putin, başkanlığı döneminde üç kez geldi. Türkiye ise bunlara Sezer'in, Erdoğan'ın, Gül'ün ziyaretleriyle karşılık verdi.
Ve buyurun "En tahrik edici" ayrıntı:
Gül'ün 2003 başında Başbakan olarak yaptığı Moskova gezisi, Türkiye-Rusya ilişkileri tarihine "Diplomatik seviyesi yükseltilmiş ziyaret" olarak geçti.
Şimdi Cumhurbaşkanı olarak çıktığı gezi ise Moskova'nın talebiyle "Devlet ziyareti" diye tanımlandı. Oysa başlangıçta "Resmi ziyaret" olarak planlanmıştı.
"Devlet ziyareti", en üst düzeyde ağırlama anlamına geliyor: Konuk devlet başkanı askeri törenle karşılanıyor, onuruna tüm devlet protokolünün katıldığı resmi akşam yemeği veriliyor. Diplomatik teamüle göre, "Devlet ziyareti" sadece ilişkileri "Çok çok iyi" ülkeler arasında cumhurbaşkanı düzeyinde yapılıyor.
Eh, bütün bunlara bir de Gül'ün "Bu ziyaretimde uluslararası ve bölgesel konularda tutumlarımızın büyük ölçüde örtüştüğü Rusya'yla çok boyutlu ortaklığımızın derinleştirilmesini amaçlıyoruz" açıklamasını ekleyin...
Ve, Güney Osetya savaşında ve sonrasında Türkiye'nin Karadeniz'e açılan ABD ve NATO gemilerine Montrö Sözleşmesi kurallarını sıkı sıkıya uygulamasının Moskova'da nasıl takdirle, Washington'da ise kaş çatarak izlendiğini de dip not olarak düşün.
Uzun sözün kısası, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler adı konulmamış stratejik ortaklığa doğru gidiyor. Batı'nın "Türkiye'yi kaybediyor muyuz" korkularını alabildiğine kamçılayacak bir gelişme.
Bu gezi çok yazılıp çizilecek, çok yorumlanacak, çok konuşulacak, çok...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın