kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Şubat 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Dolmabahçe vadisi, her geçen gün ‘yeºil’ görüntüsünü biraz daha kaybediyor.

Elveda, 2 numaralı yeşil alan

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
15.01.2009
Trafik sorununa çare diye cankurtaran simidi gibi sarıldığımız Dolmabahçe-Dolapdere Tüneli, ne yazık ki vadinin son yeşilini de orasından-burasından kemiriyor. Ve Dolmabahçe vadisi, artık son günlerini yaşıyor..
İstanbul'un geleneksel Nazım planlarında 2 no'lu yeşil alanı olarak büyük önem taşıyan Dolmabahçe vadisi, artık son günlerini yaşıyor.
Daha önce de yazmıştım; ben yıllar önce İstanbul Belediyesi İmar ve Planlama Müdürlüğü'nde mimar olarak çalışırken, bu 2 no'lu alan (1 no'lusu, Gülhane Parkı'ydı) neredeyse kutsal bellenmişti. Gerçi o alana Dolmabahçe Stadı yapılalı yıllar olmuştu.
Eski Taksim Gazinosu'nun yerine Sheraton Oteli de (günümüzde Intercontinental) dikilmişti. Ama geri kalanı, bakir bir vadi olarak uzanıyordu.
Sonrası hepimizin gözleri önünde gerçekleşti.
Taksim Parkı'nın kıyısına dükkânlar, yeşilin içine evlendirme dairesi yapıldı. Mete Caddesi üzerindeki ağaçlık, yine 'hayırlı' bir işe (nedense tüm bu işler hayırlıdır!), Koç grubunun yaptırdığı Atatürk Kütüphanesi'ne feda edildi. Dalan, Gökkafes'le vadinin bağrına yeni bir hançer sapladı. Onu eleştirerek başkan olan Nurettin Sözen, Taksim Parkı'nı taşa ve asfalta boğdu, şimdiki G-Mall'un karşısındaki koskocaman ve çirkin Opel binasına izin verdi. Ve o güzelim yeşil alan iyice küçüldü.
Geri kalanıysa, şimdi Dolmabahçe- Dolapdere Tüneli tüketiyor. Önce trafik sorununa çare diye cankurtaran simidi gibi sarıldığımız bu tünel, öngörülmeyen ve bize gösterilip açıklanmayan bir şey yapıyor: Vadinin son yeşilini de orasından-burasından kemiriyor, giderek tümüyle bitiriyor. Bense bu yazıyı bu gidişatı durdurma umuduyla değil, sadece bir tarih düşürmek için yazıyorum.

VATANDAŞLIK GÖREVİMİZİ UNUTMAYALIM
Ne tuhaftır; yeşil alanlar hep 'öncelikle gözden çıkarılacak alan' oluyor. Onların sahibi, koruyucusu, savunanı yok! Eskiden buralara Migros binaları yapılırdı, halk yararına olduğu için kimsenin sesi çıkmaz diyerek... Nitekim çıkmazdı da. Yakın zamanda bunlar kaldırıldı, meydanlar ortaya çıktı: Beşiktaş ve Levent'teki gibi. Ama öte yandan, örneğin tarihi Tepebaşı bahçesi TRT binası veya açık otopark olurken, Açıkhava Tiyatrosu'nun yanındaki sırtlara veya Maçka Parkı'na çayhane, restoran, hatta gece kulüpleri dikilirken, kimsenin sesi çıkmadı.
Bakalım, kentin yeşilini ve doğasını gözümüz gibi korumanın gerçek bir vatandaşlık görevi ve sınavı olduğunu ne zaman öğreneceğiz?