kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
12 Şubat 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

İstanbul zirvesi

İsrail'deki seçimlerde bağımsız ve ayakları üstünde durabilecek Filistin sorununun çözümünü yakın gelecekten vazgeçtik orta vadede bile adamakıllı güçleştirecek bir tablo ortaya çıkarken, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, İstanbul'da bir araya geldiler.
Bu zirve "Arap sokağı" denilen Arap kamuoyunda Türkiye'nin yıldızının parladığı, Mısır'ın geleneksel liderlikağabeylik konumunun ise temellerinden sarsıldığı bir konjonktürde gerçekleşti.
Türkiye'nin yıldızını parlatan nedenler malum: Gazze trajedisinde izlediği kararlı ve tutarlı politika, Başbakan Erdoğan'ın Davos'taki tarihi çıkışı ama o tavrın getirdiği destek yağmurunun sarhoşluğuna kapılmayıp sorunun tüm aktörleri nezdinde güvenilirliğini koruyacak "Tarafsız", "Objektif" ve "Gerçekçi" çizgisinde tutunmaya devam etmesi.
Mısır'ın Arap dünyasının nabzı olmaktan çıkmaya başlamasının da nedenleri belli:
Son iki İsrail-Arap çatışmasında (2006 yazında Lübnan, 2008 sonunda Gazze) başını kuma gömmesi, Gazze Şeridi'nin tecridinde İsrail'den de katı davranması, Akdeniz İçin Birlik eşbaşkanlığı uğruna Filistin davasında neredeyse saf değiştirecek noktaya kadar gelmesi.

Sorunlar yumağı
Gül-Mübarek zirvesinin gündemini sadece ve sadece Filistinİsrail sorunu oluşturdu. Ama sorun öylesine dal budak sarmış durumdaki ki, birçok alt başlığı var: Hamas ile İsrail arasında uzun vadeli (12-18 ay arası) ateşkes imzalanması, ateşkesi denetleyecek gözlemciler görevlendirilmesi, El Fetih ile Hamas arasında uzlaşmanın sağlanması ve seçimlere kadar ortak yönetim kurulması, Gazze'nin yeniden inşası, bunun için bağışçılar konferansı düzenlenmesi. Üstelik bu sorunların tümü de acil çözüm bekliyor.
Türkiye gerek Hamas-İsrail ateşkes görüşmelerinde, gerekse Filistinliler'i uzlaştırma çabalarında Mısır'ın başrolü üstlenmesini onayladı. Ve eninde sonunda desteğinin isteneceğini bilerek sabırla bekledi. Çünkü Mısır iki konuda da taraf.
Mübarek rejimi, Hamasİsrail ateşkes görüşmelerinde hem çözümün, hem de sorunun bir parçasını oluşturuyor: Gazze Şeridi'nin -İsrail dışında- tek komşusu o. Gazze'yi dünyaya bağlayan veya şu sıralar olduğu gibi dünyadan koparan kapıların biri onun sınırında yer alıyor. (Diğerleri İsrail'in denetiminde.) Gazzeliler'in ablukayı delmek için kazdıkları tüneller de Mısır'a açılıyor.
Mısır, Filistinliler arasındaki görüşmelerde de zorlanıyor, hatta açmazda: Zira Hamas ile El Fetih arasında tarafsız kalamıyor. Daha doğrusu, Hamas'a açıkça cephe alıyor. Bunun iki nedeni var: 1-Hamas'ı kendi rejimi için tehdit kabul ettiği Müslüman Kardeşler örgütünün Filistin kolu olarak görüyor. 2-Hamas'ı İran'ın Arap dünyasındaki ajanı olmakla suçluyor.

Araplar'ın soğuk savaşı
Zaten hükümet denetimindeki "El-Cumhuriyye" gazetesinin genel yayın yönetmeni Muhammed Ali İbrahim'in Hamas-Suriye-İran üçgenini "Yeni şer ekseni" ilan etmesi her şeyi anlatmaya yeterli.
Tabii bu eksenin karşısında da Mısır-Suudi Arabistan-El Fetih üçgeni yer alıyor. (Ürdün de dahil edilebilir.)
Peki, Türkiye bu eksenler soğuk savaşının neresinde? Bize göre hiçbir yerinde değil. Çünkü Türkiye'nin izlediği politikanın ilkeleri de, hedefleri de apaçık ortada:
* Emperyal geçmişinin tarihi ve manevi sorumluluğunun gereği olarak Ortadoğu'da aktif rol oynamak. Ama "Tarafsız","Nötr" ve tüm tarafların güvenine sahip bir muhatap kimliğiyle.
* Komşularla "Sıfır sorun" yaklaşımının gereği olarak Ortadoğu sorunlarının çözümünde yapıcı girişimlerde bulunmak. (Elbette Kafkaslar ve Balkanlar'da da.)
* Coğrafi konumunun yüklediği "Köprü", jeostratejik pozisyonunun zorladığı "Bölgesel güç" işlevlerinin yüklediği görevleri yerine getirmek.
Türkiye, tüm bu gerekçelerle, elbette Hamas-İsrail müzakerelerinde de yardımcı olacak, Filistinliler'in arasının bulunmasına da katkı sağlayacak, ateşkesi denetlemek için gözlemci de gönderecek, Gazze'nin yeniden inşasına da seve seve koşacak, Filistin-İsrail, Suriye-İsrail, hatta Lübnan-İsrail görüşmelerinde de doğrudan veya dolaylı aracılık/tanıklık/hakemlik misyonunu sürdürecek.
Ama yüzünü Batı'dan çevirmeden. Batı'ya yürümeye devam ederek. Keşke Araplar da bu çağdaşlaşma yürüyüşüne katılsalar...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın