kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Şubat 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
EMRE AKÖZ

Darbe toplantısının 'kaydı' delil değil mi?

Yargıtay 8'inci Ceza Dairesi 'nin bir silah ticareti temyiz davasıyla ilgili aldığı kararı, medya farklı biçimlerde okurlarına sundu.
Ergenekon dostu gazeteler haberi büyük görürken Ergenekon karşıtı gazetelerde görece küçük biçimde yer aldı.
Neydi haber?
Yargıtay, özetle, içeriği maddi bulgularla desteklenmeyen telefon kayıtlarının, tek başına delil olamayacağını belirtti.
Ergenekon dostları bu kararı özellikle bağıra çağıra kamuoyuna duyuruyor.
Şunu demeye getiriyorlar: "Ergenekon telefon kayıtlarına dayalı bir davadır. İnsanlar söyledikleri üç beş söz nedeniyle tutuklanmıştır."
Halbuki:
1) Ergenekon davasında çok farklı türde deliller kullanılıyor: Tanıklar, itiraflar, ifşaatlar, belgeler, silahlar, patlayıcılar, vs. Telefon kayıtları bunlardan sadece biri.
2) Daha da önemli bir nokta var: Bir kişinin telefon görüşmeleri dinleneceği zaman, zaten olur verecek olan yargıca, inandırıcı deliller sunmak gerekiyor.
Kanuna uygun dinleme öyle yapılıyor: Kimin, hangi gerekçeyle ve ne kadar süreyle dinleneceği kayıt altına alınmış oluyor.
Yani dinleme haricindeki deliller daha baştan sürecin içinde yer alıyor. Dolayısıyla, örneğin Cumhuriyet gazetesinin yaptığı gibi ' Dinleme Delil Değil' diye manşet atmak insanları kandırmaktan başka bir şey değil.
Dinleme elbette delildir. Ama sadece dinleme ile karar vermeye kalkışmak hataya yol açabilir.
Yargıtay bu gayet makul sebeple müdahale ediyor.
Bu vesileyle ilginç bir duruma daha değinmek istiyorum.
Diyorlar ki: "Üst düzey subayların, toplantı esnasında, darbe yapıp yapmamayı konuşması suç değildir. Çünkü eyleme geçilmemiştir."
Bu tür bir akıl yürütme iki noktada sakattır:
1) Önlenebilir suçlar vardır, önlemez suçlar vardır. Bir kişiyi cinayet işlemeye giderken yakalayabilirsiniz. Ama tanklar sokağa çıktığı, uçaklar havalandığı anda, onları durduracak, yani demokrasiye ve Anayasaya karşı işlenen darbe suçunu engelleyecek bir güç yok ki!
2) "Darbe yapalım mı, yapmayalım mı" diye tartışmak, askerin görev tanımında yok. Böyle bir işleri, görevleri bulunmuyor. Hangi hakla, hangi kanuna dayanarak bunu yapıyorlar?
Tam bu noktada TSK İç Hizmet Kanunu Madde 35 'i hatırlatan çıkabilir. İşte madde. Söyleyin bakalım, bunun neresinde "TSK darbe yapabilir" diyor: "
Madde 35- Silahlı Kuvvetlerin vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır."
Bu açıdan bakıldığında Yargıtay'ın aldığı kararın eksik yanı ortaya çıkıyor.
Evet, olağan vakalarda, dinleme kayıtları, tek başına bir kişiyi ya da grubu suçlamaya yetmez.
Ancak yukarıda sözünü ettiğim darbe toplantısı başlı başına suçtur.
Yani işini emir vererek (konuşarak) yerine getiren üst düzey subayların "Darbe yapalım mı, yapmayalım mı" diye konuşması suçtur.
Başka türden bir delilin olması gerekmez.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın