kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
10 Şubat 2009, Salı
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
Berlin Film Festivali'nde gösterilen İsveçli yönetmen Lukas Moodyson'un Mamut'u, Babil filmini anımsatıyor. Ama onun kadar başarılı olduğu söylenemez.

Berlin'i 'siyaseten doğru' filmler ele geçirdi!

ATİLLA DORSAY - BERLİN
09.02.2009
Alman filmi Storm'un Sırp katliamını gündeme taşıdığı, Welcome filmiyle Fransa'daki kaçak göçmenlerin dramının işlendiği Berlin Film Festivali'nin ruhu, 'siyaseten doğru'luktan yana gibi..
Ünlü Batı deyimiyle 'politically correct-siyaseten doğru' filmler, Berlin'de her zaman rağbet göregelmiştir. Yani, siyaset Berlin'de her zaman iş yapmış ve puan toplamıştır. Bu durum, bu yıl da değişmemişe benziyor. Ortalıkta komünizm filan kalmadığından, ringin tek boksörü konumundaki kapitalist sistem kendi kendisine bakıyor, günah çıkarıyor ve değişik ülkelerde ortaya çıkan türlü-çeşitli olaylara, rezaletlere ve dramlara eğiliyor. Ortaya çıkan filmler sinema sanatı açısından parlak olmasa da en azından siyaseten doğru olmanın meyvelerini topluyor. Böylece Alman filmi Storm-Fırtına'da, Sırp otoritelerinin günümüzde bile süregelen aşırı milliyetçi ve açıkça ırkçı tutumlarını araştıran uluslararası bir yüksek mahkemenin, 1992'lerde yaşanmış bir trajediye eğilmesinin ayni otoriteler tarafından nasıl engellendiği anlatılıyor. Sırbistan'ın Avrupa Birliği için adaylığı açıklanan ve desteklenen bir ülke olmasının, yakın tarihin bu korkunç suçlarının deşilmesini nasıl durdurduğu da ortaya çıkıyor. Böylece AB kendisine de eleştirel bir bakış atmış oluyor. Biz Türk aydınlarına ise filmi çok sevmesek de soydaşlarımıza kıymış olanları teşhir eden bu filme sempatiyle yaklaşmak kalıyor.

TÖKEZLEYEN BİR MAMUT
İsveçli yönetmen Lukas Moodyson'un bu yıl yine Altın Ayı için yarışan iddialı filmi Mamut ise bizlere Amerika'dan Tayland'a ve Filipinlere uzanan çok kişili bir öykü anlatıyor. Çok özetle Batı uygarlığı ve onu temsil eden sanayileşmiş, zengin ülkeler ve de Doğu'nun geri kalmış toplumlarını karşılaştıran film, biraz da Inarritu'nun ünlü Babil'ni hatırlatıyor. Ama onun kadar başarılı değil. Çok yerde klişelere saplanıyor ve çok şey söyleme çabasına kurban oluyor. Yarışmadaki bu iddialı, ama biraz kof filmlere karşın, Panorama bölümünde gösterilen Fransız filmi Welcome- Hoşgeldin çok daha düzeyli geldi bize. Günümüzün çok önemli sorunu göç ve kaçak göçmenlere değiniyor film. Philippe Lioret, bu filmde Irak'taki dehşetten kaçan bir avuç Kürt göçmeninin İngiltere'ye geçmek için bekleştikleri Fransa'nın Calais kıyısında yaşadıklarını anlatıyor. Özellikle de genç ve kırılgan bir genç adamın... Sevdiği kıza ulaşmaya çabalarken kendisine ilgi duyan ortayaşlı bir yüzme öğretmeniyle ilişki kuran genç adamın öyküsü, son derece etkileyici bir filme dönüşüyor: Hem çok özel bir ilişkiyi anlatmada, hem de Fransa ve İngiltere gibi 'medeni' ülkelerin göçmen konusundaki insanlık dışı ve zalim tutumlarını vermede. Türkiyeli genç Kürt oyuncu Fırat Ayverdi ise eğer fırsat verilirse, doğacak bir Kürt sinemasının, hatta dünya sinemasının genç yıldızı olabilir.
Haberin fotoğrafları