kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
3 Şubat 2009, Salı
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

Kaplumbağa terbiyecisi artık roman sayfalarında

ECE KOÇAL - SABAH
02.02.2009
Yazar Emre Caner, son kitabı Kaplumbağa Terbiyecisi'nde, devlet adamlığından arkeologluğa kadar birçok dalda emek vermiş olan Osman Hamdi Bey'in hayatını roman haline dönüştürdü..
Devlet adamlığı, arkeologluk, ressamlık, müze müdürlüğü... Osman Hamdi Bey'in hayatı, bu gibi çok farklı ve zamanında pek de önemsenmeyen işleri yaparak geçmiş. Emre Caner son kitabında bu sıradışı kişinin hayatını anlatıyor ve "Tarihsel olarak edindiğim tüm bilgileri kulladım. Sadece arada kalan küçük boşlukları doldurdum. Diyalogları da en mantıklı şekilde yazdım," diyor.

- Osman Hamdi Bey'de sizi heyecanlandıran neydi?
- Biliyorsunuz, Kaplumbağa Terbiyecisi 5 trilyona satıldı ve halen Pera Müzesi'nde sergileniyor. Herkes Osman Hamdi Bey'i Kaplumbağa Terbiyecisi'nin ressamı olarak tanıdı. Aslında Osman Hamdi Bey'in dört tane çok önemli şapkası var. Bunlardan en çok bilineni ressamlığı. İkincisi, Osmanlı'nın ilk müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzesi'ni kurumsallaştıran kişi olması. Aynı zamanda, bu müzeyi zenginleştirmek için kolları sıvayıp kazıya giden bir adam. Osmanlı'nın ilk arkeoloğu. Hiçbir sanat eğitimi olmayan Osmanlı'da, Sanayi-i Nefise adı altında Güzel Sanatlar Akademisi'ni (şimdiki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) kuran bir eğitimci. Çok etkileyici bir adam. Bu saydığım işlere 40 yaşından sonra başlıyor. Ondan önce de uzun yıllar memurluk yapmış. Bağdat ve Viyana'da görev yapıyor. Bir dönem Beyoğlu Belediye Başkanlığı da yapıyor. Paris'te yetişmiş. O zamanlar yurtdışında okumak, görev yapmak çok kolay işler değil. Çok renkli bir hayat hikayesi var.

- Yaptıkları takdir edilmiş mi peki?
- İkinci Abdülhamit kesinlikle müzeden içeri adımını atmamış. Osman Hamdi'nin padişahla arası hep soğuk kalmış. Ama ikisinin de birbirine ihtiyacı vardı. Müzenin finansal desteğe ihtiyacı vardı. Abdülhamit de Avrupalılara "Benim ülkem de sizin gibi çağdaş oldu. Louvre Müzesi gibi müzesi var," demek için, Osman Hamdi Bey'in yarattığı vitrini kullanıyor.

- İyi bir aileden geliyor olmasının etkisi nedir?
- Osman Hamdi Bey'in babası İbrahim Edhem Paşa Paris'e gidiyor; diğer üç öğrenci askeri eğitim görürken, o fen bilimleri ve madenler üzerine eğitim alıyor. Hazırlık sınıfında Louis Pasteur'le aynı sınıfta okuyor. Hatta ikisi, sınıfın en zeki ve hep birbiriyle yarışan iki öğrencisi. İbrahim Edhem Paşa ülkesine dönünce paşalık yapıyor. Abdülmecit'in özel Fransızca öğretmeni oluyor. Ondan sonra 10-15 tane nazırlık yapıyor. Osman Hamdi Bey'in Paris'e gitmek için bir bursu olmamasına rağmen onu hukuk okuması için gönderiyor. Ama bir yıl sonra, Osman Hamdi hukuk okumayı istemiyor ve resme yöneliyor.

- Babası çok büyük bir tepki vermemiş sanırım bu karara?
- Yok. Aslında babası çok sert mizaçlı biri. Deli Corci diye lakabı var. Onun hikayesi de ayrı, hatta kitabın son sürprizi bu. Anlatmayalım... İbrahim Edhem Paşa, Abdülhamit zamanında sadrazamlık bile yapıyor.

- Bu kitapla Osman Hamdi Bey'i popülerleştirmek mi istediniz?
- Tek amacım Osman Hamdi Bey'i daha fazla insanın tanımasıydı. Daha doğrusu hak ettiği kadar tanınsın istedim. Çevremdekilere "Osman Hamdi Bey'in hayatını yazıyorum," dediğimde, en fazla "Kaplumbağa Terbiyecisi'nin ressamı değil mi?" diyorlardı. Bu resim, hak ettiğinden çok daha az tanınıyor. Kaplumbağa Terbiyecisi rekor paraya satılmasa hiç tanınmayacaktı ama artık her yerde. Örneğin Yaprak Dökümü'nde evin babasının arkasında duruyor. Yönetmeni bu resimdeki metaforları biliyor ki, oraya koymuş.

- Nedir bu metaforlar?
- Kaplumbağa Terbiyecisi'nde gördüğümüz kırmızı kaftanlı, beli bükülmüş, yaşlı adam, Osman Hamdi Bey'in birebir kendisi. Böyle kostümler giyiyor ve kendinin fotoğrafını çektiriyor. Fotoğrafları önüne alıyor ve bakıp bakıp çiziyor. Kaplumbağa Terbiyecisi'nde kaplumbağaları eğiten bir adam duruyor. Elinde bir müzik aleti var, üzerinde sopa gibi bir şey asılı. Yeri geldiğinde sert bir eğitimci oluyor, yeri geldiğinde müzik çalıp eğitiyor gibi... Ama kaplumbağa terbiyecisi diye bir meslek yok. Zaten eğitip de ne yapacaksın? Sirklerde veya saray bahçesinde bir şey yapamaz; eğitilecek bir hayvan da değil. Birinci metafor, Osman Hamdi Bey'in bilimeyen meslekleri yapmış olması, aynı kaplumbağa terbiyecisi gibi... Daha önemli metafor, kaplumbağaları eğitmek imkansızdır ama eğitimciyseniz sabırla uğraşırsınız. Osman Hamdi Bey'in hayatı da böyle geçmiş. Bir anlamda bu muhafazakar toplumu, bir eğitimci, aydın olarak eğitmeye çalışmış. Türk toplumunu kaplumbağa olarak görüyor. Kaplumbağa Terbiyecisi, Osman Hamdi Bey'in otoportresi olduğu gibi otobiyografisidir de...
Haberin fotoğrafları