Üslup konusunda rezervler ve kantarın topuzunun fazla kaçtığı gibi sözler ortaya çıkan durumun ağırlığını görmek istemeyenler tarafından dile getiriliyor ama bütün bunlar bir yana bırakılıp bakılırsa Başbakan'ın Davos'ta yaptığı çıkış Türk dış politikası açısından son derecede önemlidir.
Her şeyden önce densiz, kendini bilmez bir yöneticinin tavrına verilmiş okkalı bir cevaptır ve onun da ötesinde oturumun
"tezgâh" demek istemediğimiz için belli bir
"kurgunun" etrafında cereyan eden yapısını bozmak bakımından da hayati ölçüde önemlidir. Ne
Schwapp'ın yerine son dakikada yöneticiliğe
David Ignatius'un getirilmesi tesadüftür ne başlangıçta son konuşmacı olacakken Erdoğan'ın bu pozisyonundan kaydırılıp son sözün Perez'e verilmesi. (
Bunlar teyit edilmiş bilgilerdir.) Başbakan yaptığı hamleyle sadece bu düzeni yarıp çıkmayı başarmakla kalmamış, İsrail'in uluslararası plandaki konumunu da farklı bir noktaya çekmiştir.
Uzun yolun sonunda Birincisi, bir Ortadoğulu gazetecinin söyledikleri önemlidir: hiç öyle "
Nasır olmuştur" gibi tartışmalara girmesek bile
Erdoğan bugün İsrail hariç bu bölgenin her ülkesinde eğer girerse seçimi kazanır. Böylelikle Türkiye Ortadoğu'da (gene bütün küçümseme girişimlerine rağmen) Dışişleri'nin taş üstüne taş koyarak oluşturduğu dış politikayı çok net bir "sonuç" noktasına taşımıştır. Bundan böyle ne olacağı sorusunun ikinci önemli yanıtı bugünkü durumun görünen ve görünmeyen tarafları arasında verilecek kararlara bağlıdır.
ABD ile oyun kurmak Öncelikle ABD ile ilişkilerin çok dikkatli bir biçimde sürdürülmesi ve bugünkü pozisyonun doğal olarak içerdiği
"kriz" boyutunun çok hassas bir dengeye oturtulması gerekmektedir. ABD yaptığı ilk açıklamalarda gayet dikkatli bir lisan kullanmıştır. Bunun nedenlerini ver gerekçelerini
cuma günü bu köşede yazdığım yazıda bulmak kabildir. Tekrar etmek
gerekirse ABD, OD'da sürdüreceği "yeni dönem politikaları" için Türkiye ile "kazasızbelasız" bir ilişki arayışı içindedir. Şimdi OD'nun "onayını" almış bir Türkiye bu beklentiyi de aşacak biçimde hiç mi hiç yabana atılmayacaktır. Bu bakımdan
Obama'nın OD Temsilcisi Mitchell'ın
Türkiye ziyaretine ek ve olmayan anlamlar yüklemek yanlıştır. Çok üst düzey bir Dışişleri yetkilisinden aldığımız bilgiye göre
ziyaret bütünüyle "zaman-takvim" nedenleriyle ve bütün bu hengâme kopmadan önce ertelenmiştir. Mitchell, yakında
Türkiye'ye üstelik de yeni bir anlayışla gelecektir.
Masada oturmak gerek Gene bundan sonrası bakımından elde edilecek en önemli sonuç, Türkiye'nin (Dışişleri beklentisi budur) ateşkes görüşmelerinde masaya davet edilmesidir. Böyle yapılması bölgenin bundan sonrası için son derecede önemli, yararlı, işlevsel ve üretkendir. İsrail açısından duruma eğilmek gerekirse ortada bir gerçek var.
İsrail bugün sürdürdüğü politikaları sanki bölgenin ve hatta Filistin'in realitesini yok sayıyormuş gibi uygulamaktadır. Bugün böyle bir yaklaşımın sonuna gelinmiştir. Bu noktaya erişilmesinde Türkiye'nin genel yaklaşımının da Erdoğan'ın çıkışının da büyük katkısı vardır. Ama bu tek başına bir faktör değildir. Biraz
yeni dönem Amerikan ruhundan izler taşımaktadır ve ondan çok katkılar alacaktır.
Nedeni açık:
şimdi OD'da Obama dönemi başlamaktadır. Bu dönem benim
11 Eylül sonrası dönem diye adlandırdığım çağdır. Obama'nın sözleriyle
"korkunun yerini umudun aldığı" bu dönemin daha fazla radikalizmle sürdürülmesi son derecede zordur ve İsrail'in kendisini de politikalarını da revize etmesi zorunludur.
Hiç biter mi efendim, çarşambaya devam edeceğiz...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 2 Şubat 2009, Pazartesi
Web adresi: http://www.sabah.com.tr/2009/02/02//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.