kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
28 Ocak 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

AB çamı bardak olurken

Yeni Siyaset Dönemi-2 .
Türkiye'nin özellikle Ortadoğu'da ama daha geniş bir açıdan bakılırsa jeostratejisinin verdiği olanaklarla Kafkaslar, Türk Cumhuriyetleri, Rusya ve Balkanlar'a hatta Afganistan ve Pakistan'a yayılan bir eksende oynadığı yeni ve etkili rol bana pazartesi günü Akşam gazetesinde yayınlanan röportajında Türkiye'yi tanıyan Hugh Pope 'un Nagehan Alçı 'ya söylediklerini hem kabul hem de kuşkuyla karşılamamız gerektiğini düşündürüyor. Hugh Pope 'a göre AB'ye kabul edilmemiş veya AB ekseninden kopmuş bir Türkiye'nin Ortadoğu'da etkin bir rol oynaması zordur.

ABD'nin Türkiye ihtiyacı
Bu görüş bir yanıyla doğrudur. Şöyle düşünelim.
Türkiye'nin Ortadoğu'da ve diğer bölgelerde bu derecede etkin bir konuma gelebilmesinin altında yatan en önemli neden bölgede ABD'nin yarattığı boşluktur. Tek süper güç olmasına karşın ABD son dönemde geliştirdiği yanlış politikalarla gerek bu bölgede gerekse genel olarak dünyada önemli bir prestij kaybına uğramıştır. Şimdi karşısında duran en önemli sorun Ortadoğu'nun sorunsuz idaresiyle birlikte gerçekleştirilecek Irak'tan çekilme hareketinin kazasız belasız tamamlanmasıdır. Bu nedenle ABD bir kez daha Türkiye'nin kapısını çalacak ve onunla ilişkilerini iyileştirmenin yolunu arayacaktır. Dolayısıyla ABD'nin hem doğrudan doğruya ve tekil olarak Türkiye'ye ihtiyacı vardır hem de bölgede bütün ülkelerle iyi ilişkiler kuran Türkiye'ye.

AB değil Avrupa
Bu şartlar altında Türkiye hem uluslararası etkinliğini ve özgüvenini artırmakta hem de bu fırsatı kullanarak AB karşısında yeni bir pozisyona kaymaktadır. Bu meyanda Pope'un söylediklerine dönecek olursak, ABD bir kurum olarak AB ile değil Avrupalılıkla olan ilişkisini güçlendirmiş, o eksende kurucu ilkelerinden ödün vermeyen ve İslamı politik bir ideoloji olarak yaşarken laikliğini de zedelemeyen bir Türkiye'yi tercih edecektir. Tekrar edeyim: kurum olarak AB ile değil kavram ve ilke olarak Avrupalılıkla bütünleşmiş bir Türkiye'dir ABD'nin aradığı.

AB'ye soğuk davranmak
Hükümetin de şimdi bu kavrayış içinde olduğu iki noktada açıkça görülüyor.
1.Bu değerlendirmeye göre Türkiye'deki (sıfatı ne olursa olsun, ister ılımlı ister yumuşak...) İslam'la ve onun politik hayat içinde biçimlenişiyle ABD'nin bir sorunu olmayacaktır. Doğal, çünkü, ABD kısa vadeli hesaplarında Türkiye'nin diğer bölge ülkeleriyle bu ideoloji üstünden ilişki kurduğunun bilincindedir.
2. Hükümet, uluslararası alanda kazandığı etkinlik neticesinde Türkiye'nin AB'ye değil artık AB'nin en azından bir o kadar Türkiye'ye ihtiyaç duyduğu kanısı içindedir.
Bu koşullar altında ne zaman üye yapılacağına dönük bırakın bir takvim vermeyi olmadık koşullar öne süren, Türkiye'yle mukayesesi olanaksız ülkeleri en kısa sürede bünyesine alan bir AB'nin iç politikada yarattığı gerilim ne bugünkü hükümetin taşıyacağı bir yüktür ne başka bir hükümetin. Bu nedenle de hükümet AB meselesini bütün çaba görüntülerine rağmen ağırdan almaya başlamış, zamana yayma eğilimi içine girmiştir. Şimdi, AB'nin kendisine yeni bir duyarlılık ve heyecanla yaklaşmasını beklemektedir. İlişkileri koparmayacaktır hiçbir zaman, bunu makul görmemektedir ama ne üyelik konusunda ne üyeliği sağlayacağı varsayılan değişiklikler konusunda atak davranacaktır.
Doğru mudur bu yaklaşım yanlış mıdır veya belli bir süre sonra kartlar yeniden mi karılır ona zaman karar verecektir ya görünen o ki, hükümet AB çamından yaptığı bardaklardan bir hayli memnundur.
Yasal Uyarı : Tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi izin alınmadan kullanılamaz.

http://sabah.com.tr/gizlilik_bildirimi.html