kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
26 Ocak 2009, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Ligimizin marka değeri varmış.. mış.. mış..

Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Aziz Yıldırım medya mensuplarına fırça atıyor: " Ligin marka değerini düşürmeyin!"
RTÜK Başkanı Zahid Akman da televizyonlardaki hakem yorumlarını eleştiriyor. Nerdeyse sansürcü bir tavır takınıyor ve gerekçesi de şu: "Futbola ilgiyi artırmak ve ligin marka değerini yükseltmek!"
İyi..
Güzel..
Fakat..
Bu ligin gerçek bir "marka değeri" var mı?
Önce şık bir kavram bul.
Sonra onu eğip bük! Canının istediği gibi ona buna karşı sopa olarak kullan!
Bu kadar kolay mı bu iş?

Bakın beyler...
"Marka" lafını seviyorsunuz...
"Marka" olmanın değerini biliyorsunuz.
Hepsi tamam.
Ama bir ürün ortaya koymanın ve o ürünün para getirmesinin markayla ve marka değeriyle aynı şey olmadığını nasıl göremiyorsunuz, orasını anlayamıyorum.
Her ürünün üzerinde bir adı var ve satınca gelir getiriyor, hem de çok gelir getiriyor diye onu " marka " sayıyorsanız, üzgünüm ama yanılıyorsunuz.
Ya da kamuoyunu kandırıyorsunuz!
Bir kere şunda anlaşalım: Bugün modern anlamda marka demek ürün ile müşteri arasındaki geleceğe uzanan bir ilişki; bir " vaat " demektir.
Marka demek içindeki ürünü çekip aldığın zaman da geriye kalan o "vaat"tir.
Ayrıca yüksek bir marka değeri bağımlılık yaratmakla mümkün.
Şimdi söyler misiniz, bizim Süper Lig yıllardır ne "vaat" ediyor futbolseverlere, neyin bağımlılığını yaratıyor?
Yıldırım, Akman ve MHK neden hakem hatalarını konuşup duruyoruz diye kızıyorlar.
Peki beyler...
Hiç düşündünüz mü?
Belki de bu "marka" sandığınız lig yıllardır hakem hatalarından daha heyecanlı, daha dikkat çekici bir şey üretemiyor.
Her hafta en güzel on gol seçmelerine bir göz atın mesela!
Çoğu zaman bu listeye giren tek bir golün bile gerçekten tekrar seyredilmeyi hak etmediğini göreceksiniz.
Tabii ki Türkiye Süper Ligi önemli bir " şirket değeri " taşıyor.
Nasıl taşımasın! Deyim yerindeyse "gümrük duvarları" arkasında korunmalı alanda yayın ve reklam gelirlerini satıyorsun, kazanıyorsun!
Ama şirket değeriyle marka değeri aynı şey değil.
Örnekse, Nescafe'nin veya Nike'ın bütün fabrikalarını ve servis hatlarını bir başka şirkete satabilirsin fakat o isimlerle yeniden ve çok parlak bir çıkış yapabilir; rekabette yine en tepede yer alırsın.
Artık "marka değeri" denen şey, markanın basit finansal değeri değil, sahip olduğu bu güçtür.
Ama kulüplerin bu kadar kötü yönetildiği bir ligin marka değeri olabilir mi ki, medya kalkıp onu aşağı çekiyor olsun?
Hakem yorumcuları kantarın topuzunu kaçırmıyorlar mı?
Kaçırıyorlar.
Ama ligin hâlâ bir " marka değeri " oluşturamayışının temel nedeni kulüp yönetimleridir.
Kamuoyunu aldatmayın!