kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
25 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları

Cam kenarında bir yer seçip hemen adaçayımı söylüyorum. Biraz sonra içinde küçük yapraklar ve dallar yüzen adaçayım geliyor. Akvaryum seyreder gibi dalıp gidiyorum bu görüntüye... Ama asıl şenlik garsonun masaya küçük bir tabakta 2 dilim limon, 2 dilim portakal, 3 üzüm tanesi bırakmasıyla başlıyor. Bu tabak bir gülümsemeyi andırıyor. Hayata gülümseyiş! İçim ısınıyor; kapıda bekleyen hastalıkları, mutsuzlukları, umutsuzlukları unutuyorum. Camın dışarısında olup bitenler mi? Artık umurumda değiller! Adaçayım, minik tabaktakiler ve ben... Mutluyuz!
Neden "seni seviyorum" demekten kaçınırız? Severken bile... Sevdiğimizi söylemek için içten içe can atarken bile apaçık biçimde "seni seviyorum" demeye çekiniriz... Söylene söylene içi boşaldığı için mi, çok yavan geldiği için mi? Haydi canım siz de!.. Söylene söylene içi boşalmayan tek sözdür belki de bu... Hayır! "Seni seviyorum" demekte zorlanırız, çünkü hissederiz ki, bu söz içinde ciddi bir yemin, kapsamlı bir vaat barındırır.
Ne dediğimi tam olarak anlamak mı istiyorsunuz? O zaman bir türlü "seni seviyorum" diyemeyenlere bakmayın! Tersine, zırt pırt "seni seviyorum" diyenlere bakın! Çoğunun hayatın diğer alanlarında da fırdöndü bir hali vardır. Akışkan, kaygan, şıpsevdidirler.
Ama insanı sarhoş eden aşklar vardır; en tutuk dilleri bile çözen aşk halleri vardır. Yemin edip çiğnemekten ölesiye korkanları, sevdiğini söylerse iktidarını yitireceğini sananları bile kendinden geçiren aşk halleri... O zaman işte "seni seviyorum" demek zayıf bile kaçar.
Hem unutmamalı... Karşı tarafın duygularını hesaba katmadan söylenmiş "seni seviyorum"lar içlerinde yabana atılmayacak dozda zorbalık saklarlar.

"Beni seviyor musun?" Hayatın en temel sorularından biridir bu. Ama tatmin nedir bilmez. Hemen ısrarcı ve huysuz bir kimliğe bürünür: "Beni ne kadar seviyorsun?"
Sevdiğim psikanalistlerden Darian Leader çiftlerin kafasından geçen sevilme kuşkusunun kadına ve erkeğe göre farklılık gösterdiğini söyler. Kadın sürekli "beni seviyor mu?" diye sorar içinden... Erkekse soruyu kendine yöneltir hep: "Onu seviyor muyum?"
"İç" ini yüzeysel duygular, pespaye arzular, kör hırslarla dolduranların "içtenliği" olabilir mi hiç?
"İç" ini hep hafife almış, hep küçümsemiş; "iç" ini hiç beslememiş, hiç özen göstermemiş birinin "içtenliği"nden söz etmek doğru olur mu?