kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
23 Ocak 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Cuma Sabah  
ATİLLA DORSAY

Sahnelerde yalnızlık tabloları

Son günlerde birçok açıdan birbirine benzeyen iki oyun sahneleniyor. Altı Haftada Altı Dans Dersive Victoria, kendi karamsarlıkları içinde insana umut saçıyor.
Geçen hafta üst üste iki oyun izledim.
Ve tiyatroya özlemimi giderdim. Bu izlenimleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ola ki gitme fırsatınız olur diye...
Gencay Gürün, sonunda uğursuzluğu yendi ve Profilo'da, neredeyse iki yıldır üzerinde çalıştığı Altı Haftada Altı Dans Dersi'ni sahneledi. Geçen gün Hıncal, ekibin yaşadığı zorlukları anlatmıştı, ben yinelemek istemiyorum.
Hemen sonrasında Kenter Tiyatrosu'nda başlayan Victoria'ya gittim.
Gerçi broşürlerde bunu 'Zafer' diye çevirmişler. Ama bu özel bir ad, bu çeviriye gerek var mı? Her iki oyun da birçok açıdan benzeşiyor. İkisinde de ikişer oyuncu var: Bir kadınla bir erkek. İkisi de bir aşk hikâyesi değil, ama sanki eski bir film adını hatırlayarak 'aşktan da üstün' bir şey... İlkinde hayli yaşlı, hayli hayat yorgunu, ama enerjisi ayakta bir yalnız kadınla, ondan çok daha genç bir dans öğretmeninin öyküsü anlatılıyor.
Yalnızlığını küçük yalanlarla örtmeye çalışan kadınla, eşcinselliğini pek saklamayan erkek, altı dans dersi çerçevesinde bir araya geliyor ve eşsiz birer arkadaş, dost, sırdaş oluyor.
Diğer oyunda ise tekerlekli sandalyeye mahkûm (ama arada biraz da simgesel biçimde kalkıp yürüyen, hatta dans eden) Alzheimer'lı bir kadınla genç hastabakıcısının ilişkisi anlatılıyor. Bu, ilkine kıyasla daha özel, daha alışılmamış, geniş bir eskiz gibi oluşturulmuş, daha deneysel bir oyun.
Her iki oyun da kusursuz birer metne dayanmıyor. Tiyatroda devrim yapacak oyunlar değil bunlar... Ama kırılganlıkları içinde öylesine şiir içeriyor, karamsarlıkları içinde öylesine umut saçıyor, insana öylesine farklı pencerelerden bakıyorlar ki... İkisi de yer yer müziği ve dansı çok iyi kullanıyor. Ve de dört güçlü sanatçı tarafından oynanıyor. İlkinde Cihan Ünal'ın kırıtkan ve at kuyruklu dansçısının vaktiyle '4. Murat' olmuş devlet tiyatrosu sanatçısı olduğuna inanmak güç... Nevra Serezli'yi altı yıl sonraki dönüşünde izlerken ise aklıma hep bir soru geldi: Bu yeteneği, seni sahnemizin en büyükleri katına çıkaran bu ateşi bunca yıldır nasıl içinde sakladın Nevra? Aynı şey Victoria'nın oyuncuları için de söylenebilir. Yine yıllar sonra oyunculuğa dönen Defne Halman ve genç oyuncu Engin Hepirleri muhteşem. İkisini de kutluyor ve bu oyunları mümkünse görmenizi öğütlüyorum.
Oyunlardan kimi notlar
* Altı Haftada Altı Dans Dersi'ni Cihan Ünal sahneye koymuş. Bu onun ilk yönetmenlik denemesi. Gala gecesi çok heyecanlıydı ve bana "Bunu yapabildiysem, film de yönetebilir miyim?" diye sordu.
*Victoria'nın galasında en heyecanlı olan Talat Sait Halman'dı: İlk kültür bakanımız, Defne Halman'ın babası.
O da kızını yıllar sonra sahnede görmenin gerilimi içindeydi.
*Defne'nin oyununu büyük Yıldız sahneye koymuştu. Ve Defne'nin belki tek kusuru sayılabilecek olan bir şey, yer yer tıpkı Yıldız sesi kullanması ve bunun önlenemez sonucuydu.