kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Ocak 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
SOLİ ÖZEL

Obama ve Türkiye

Salı gününe kadar Barack Obama bir umut, herkesin kendi beklentilerini üzerine yansıttığı bir siyasetçiydi. Salıdan itibaren milyarlarca insanın hayatını etkileyecek kararları veren, ve artık hayat hikayesi veya söyleminin çekiciliğinden değil yaptıklarından dolayı hakkında karar verilecek, dünyanın en güçlü devletinin başkanı. İşinin zor olduğuna şüphe yok. Sözünü verdiği değişimin önüne güçlü çıkarların pis engeller koyacağına, dünyayla kurmak istediği ilişkiyi baltalamak isteyenlerin bulunduğuna da.
Gene de konuşmasına ülkesinin içinde bulunduğu durumun dürüst bir değerlendirmesiyle başlayıp bu tabloda milletin ortak sorumluluğunu vurgulayan bir siyasetçinin güven uyandırmaması mümkün değil. "Bugün korku yerine umudu, çatışma ve ayrışma yerine amaç birliğini
seçtiğimiz için buradayız" derken de herhalde kendi halkı kadar gözlerini büyük beklentilerle üzerine dikmiş dünya kamuoyuna da önemli bir mesaj veriyordu.
Türkiye kamuoyu ve devleti ideallerle çıkarları harmanlayan bir siyaset anlayışına pek aşina değil. Özellikle hukuk, insan hakları, eşitlik, çokkültürlülük gibi değerlere özel önem atfedenlerden genelde pek de hazetmiyor. Yeni başkan dünyayla kurduğu ilişkilerde hem bu değerleri ön planda tutacağının işaretini verdi hem de Ortadoğunun tümüne şöyle seslendi: "Halklarınızın sizi ne yıktığınızla değil ne inşa ettiğinizle değerlendireceğini de bilin." Gene, kendisini yumuşak buldukları için şiddetle dize getirebileceklerine inananlara da tavrını net bir şekilde koydu. Bize saldırırsanız, amaçlarınıza terörle ulaşmaya çalışırsanız, yılmayız ve sizi yeneriz.
Öfkelenmeden dile getirilen bu kararlılık, amaçların ve yaklaşımın açıklığı, kafasındaki gelecek tablosunun netliği Obama'nın cazibesinin de sırrı herhalde.

Olgunluk sınavı olacak
Obama döneminde Türkiye-ABD ilişkilerinin bugün olduğundan daha yakınlaşması, iki müttefikin ortak çıkar alanlarını genişletmeleri ihtimali yüksek. Amerikan dış politika ve güvenlik gündeminin önemli maddelerinde Türkiye bir rol oynayabilecek konuma, donanıma ve hazırlığa sahip. İki tarafın enerji işbirliği, Ortadoğu'nun istikrar içinde olması, savaş yerine ekonomik kalkınmaya odaklanması
gibi ortak çıkarları var. Kafkasların istikrarı, Rusya'nın emperyal dürtülerinin kontrol altında tutulabilmesi, İran'ın bölgede hegemonya kurmasının önüne geçilmesi ve bölgenin mezhepsel bir çatışma ortamına kaymaması da iki tarafın çıkarına hizmet eder.
Son Gazze faciasına kadar Ortadoğu barışında da Türkiye'nin ön planda bir rol oynaması bekleniyordu. Başkanlığının ilk aylarında Obama'nın bir Müslüman ülkede yapmak istediği konuşma için Türkiye'nin adının da en güçlü adaylar arasında sayılması bunun bir sonucuydu. Türkiye Gazze krizinde, perde arkasında önemli bir rol oynadı. Sabırlı ve yaratıcı bir diplomatik performans sergiledi. Tüm hırgür içinde yalnızca Arap tarafıyla değil İsrail tarafıyla da diyaloğunu işbirliğini surdürdü. Bu sicilin üzerine Başbakan Erdoğan'ın söylemindeki aşırılığın, bunun körüklediği ırkçı taşkınlığın gölgesinin düşmediğini söylemek ise zor.
Obama yönetimiyle ilişkilerde Türkiye açısından en hassas konunun bu unsurdan etkilenmesi mümkün. Yeni başkan ve çalışma arkadaşları Ermeni soykırım tasarısında taraf olduklarını çok önceden ilan ettiler. Aradaki bunca ortak çıkar ve işbirliğinin sağlayacağı olumlu sonuçlar göz ardı edilerek bu tasarının geçmesi ilişkileri kuşkusuz sarsar. İşlerin o noktaya taşınıp taşınmayacağı ise yeni yönetimin ilk olgunluk sınavlarından birisi olacaktır.