kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
22 Ocak 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Nerede hani!

Tekerlekli sandalyede "bir insan"ın...
Tam o esnada kendisini zorlayan bilinmedik başka bir şey olmamışsa...
Kendini sıkışmış, direncini tükenmiş, hayat arzusunu sıfırlanmış hissederek...
Baskı altında kalarak, belki bir habere öfkesini kendi bedenine, kendi hayatına yönelterek intihar etmesi her şeyin ötesinde acıdır.
"Başka acılar" ın üstünde durabilenlerin bu "acı"yı hiç önemsememesi, vicdanlarında bir yer açamaması hazindir.
Öyledir.
Ne sebeple olursa olsun, hazin ve vahimdir.
Öte yanda;
Bu "acı"nın üstünde "kararlılıkla", sivil ya da üniformayla duranların da "başka acılar"a duyarsızlıkları hazindir.
Öyledir.
Ne sebeple olursa olsun, hazindir ve vahimdir.
Bunu sadece kuyularda sahipleri aranan kemikler...
Asit çukurlarında olduğu ihbar edilen kayıplar...
Onların anaları, babaları, kardeşleri, eşleri, evlatları namına söylüyor değilim.
"Üniformalı" örnek de vereyim.
" Adı Sercan Akbunar. Bir yıllık Topçu Astsubay Çavuş. 21 yaşında.
Yani 21 yaşındaydı.
Öyle kaldı.
Çünkü üstlerinin bir denetimi sonrasında, ne olduysa, ne söylendiyse, neden etkilendiyse...
Odasına geçip tabancasını başına dayadı.
Üç gün daha hayata pamuk ipliğiyle takıldı.
Henüz yeni toprağa verildi.
Hemen iddia edildi ki, "Bir süredir psikolojik sorunlar yaşamaktaydı."
Bilenler biliyor; sabredenler zaten sabrediyor.
Herkes elbet intihar etmiyor. Ama "aşağılanma"nın tarifi, baskı altında olmanın deneyimi, insanın bunalımı, akıldaki, vicdandaki, ailedeki, emeklilikteki izleri hiç değişmiyor.
Lakin her zaman, her yerde, her mevkide, her kademede; hesabı bir yana, sorusu dahi sorulamıyor. "
Hemen üstteki bölümü 31 Ocak 2007'de yazdım.
O "intihar"ın üstünden bugünkü yazıya, 24 Ocak'tan 21 Ocak'a tam iki yıl geçti.
Hiçbirimizin haberi olmayacak, belki ailesi, can ağabeyi onu, ulaşamadığı 23 yaşının bu yaşanmamış yılında, mezarı başında anacak.
O yazının üstüne, 2 Şubat 2007'de, hiç de intihar edecek gibi durmayan, kendine ev kuran genç bir "üniformalı"yı, ailesi tarafından önce kuşkulu da bulunmuş ölüme sürükleyen olayları ayrıntılarıyla aktardım.
Hiçbir şey olmadı, biliyor musunuz?
21 yaşındaki bir askerin, hem de Topçu Alay Komutanlığı'nda intiharı, normal sayıldı.
Ne bir bildiriyle onun üstündeki baskılar kınandı, ne en azından "silah, batarya arkadaşları" cenazesinde saf tutup "mesaj" verebildi, ne insanları çaresizliğe, umutsuzluğa, yıkıma, ölüme sürükleyen kişiler, kurumlar, olaylar, tavırlar, sözler, eylemler, aşağılamalar, haysiyet saldırıları kınandı.
Ne kurumunda bir çıt çıktı, ne medyada tek bir ses, ne yargıda bir nefes.
Bunları, hiçbir acıyı bir ötekiyle karşılaştırmak için yazmıyorum.
Kısasa kısas yapmak içinse, utanırım; asla.
Çünkü kim olursa olsun, her çaresizlik, her baskı altında ezilen, her ölüme sürüklenen, o en zayıf an için bile olsa, işte o an benim için aynı.
Ama ilgilisine, yetkilisine, etkilisine, birbirine karşıt saflarda görünenlerin bile hepsine soruyorum:
Sizlerin hakikaten bir hukuk, bir ahlak, bir insan, bir adalet, bir hak, bir hakikat, bir hakkaniyet, bir eşitlik, bir acı, bir yargı, bir duyarlılık, bir yargısız infaz, bir temel insan hakkı, bir sağduyu, bir sorumluluk, bir vicdan standardınız var mı?
Mevcut mu böyle bir şey!
Nerede, hani!