kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
21 Ocak 2009, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

En uzun ayın perde arkası

İsrail'in ABD Başkanı Barack Obama'nın yemin töreninden önce Gazze'deki son askerini de çekmek için zamana karşı yarıştığı saatlerde Başbakanlık Başdanışmanı Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu ile Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu biz bir grup gazeteciye bilgilendirme toplantısı düzenlediler.
Konu: "En uzun ay"ın, İsrail ile Hamas arasındaki ateşkesin bittiği 19 Aralık'tan ikisinin de tek yanlı ateşkes ilan ettikleri 18 Ocak'a kadar yaşananların perde arkası.
Bu toplantıda aktarılan bilgilerle diplomatik kaynakların açıklamalarının satır aralarını harmanlayıp, iç ve dış kamuoyunun meraktedirginlik karışımı sorularına yanıt arayalım:
* Türkiye eksen mi değiştiriyor? Yani 80 yıldır Batı'ya dönük olan yüzünü şimdi Doğu'ya çeviriyor?
Batı başkentlerinde hükümetin dış vizyonunun mimarı kabul edilen Davutoğlu bu iddiaları reddetti ve "Yeni politika"nın teorik altyapısını şöyle anlattı:
"Ülkelerin izledikleri dış politikayı dört grupta toplayabiliriz:
1- Zorunluluk ülkeleri : Tek gündemli, dünyadan kopuk ülkeler. Bazı Afrika, Latin Amerika, Asya ülkeleri gibi,
2- Öncelikler ülkeleri : Çok gündemi olan ama öncelik sıralaması yapanlar. Bir zamanlar Kıbrıs'ı tüm ilişkilerinin kriteri haline getiren Türkiye gibi.
3- Entegre dış politika izleyenler : Birbirini destekleyen, tetikleyen çok yönlü politikalar oluşturan ülkeler bu gruba giriyor.
4- Küresel strateji uygulayanlar : ABD, Çin, Rusya gibi."
Sonuç? Türkiye üçüncü grupta yer alıyor. Yani, Ortadoğu'yu kesinlikle AB'nin alternatifi yapmıyor; Ortadoğu, Kafkaslar ve Hint yarımadası için geliştirdiği politikalarla AB'nin bu bölgelerdeki açığını kapatmaya çalışıyor. Hem sonra Erdoğan'ın AB ile güven tazelemek için Brüksel'e tarihi ziyarette bulunduğu sırada ortaya atılan bu iddiaların mantık süzgecinden geçirilmesi de gerekiyor.

Ankara'nın gözüyle Hamas
* Türkiye, Gazze krizinde Hamas yanlısı tutum mu sergiledi?
Bu izlenim üç etkenin gözönüne alınmamasından kaynaklanıyor:
1- Sorunun çözümünde "Kolaylaştırıcılık" rolü üstlenen ülkeler arasında sadece Türkiye'nin Hamas'la doğrudan teması var. Bu sayede mekik diplomasisi yürütebildi.
2- Türkiye, Hamas'sız çözümün uygulanabilir olmayacağını, o nedenle onun da sürece katılması gerektiğini savunuyor.
3- "Ortadoğu Dörtlüsü"nün (BM, AB, ABD ve Rusya), İsrail'i tanımadığı, şiddetten vazgeçmediği, Filistin'in İsrail'le imzaladığı anlaşmaları kabul etmediği sürece Hamas'la asla diyalog kurulmaması ve onun "Terör örgütü" olarak kabul edilmesi kararı nedeniyle, "Köprü" görevi Türkiye'ye düşüyor.
* Türkiye-İsrail ilişkileri bu krizde çok ağır yara aldı?
Yanıtı iki bölümde vermek gerekiyor:
1- Kamuoyundan hükümete İsrail'e karşı daha sert tepki gösterilmesi, hatta misillemede bulunması için ciddi baskılar geldi. Nihai tahlilde sert ama ilişkilerde onulmaz yaralar açılmasına kadar gitmeyecek uzun ince bir çizgi benimsendi. Örneğin, Şeyh Yasin suikastında olduğu gibi, büyükelçimizin geri çağrılması seçeneği hiç düşünülmedi. Neden? Çünkü, çözümde rol oynayabilmek için tüm kanalların açık tutulması gerekiyordu. İsrail de o kanalların biri, hatta birincisiydi.
2- Bu yaklaşım çerçevesinde Davutoğlu, Hamas, Suriye, Mısır, AB ile mekik diplomasisi yürütürken, Sinirlioğlu da sürecin İsrail ayağıyla görevlendirildi: Kudüs'e gitti, Başbakan Olmert dahil birçok üst düzey yetkiliyle görüştü, sonra Kahire'ye geçip sonuçları Davutoğlu'na ve Mısır temsilcilerine aktardı.
Yazacak daha çok bilgi var ama yerimiz doldu dolacak. Bazı konuları daha sonra değerlendirmek üzere son soruyla noktalayalım:
* Ateşkes, hiç değilse uzun bir sessizlik dönemini başlatabilir mi?
İsrail askerleri çekildiğine göre iki soruna çözüm bulmak gerekiyor: Kapıların insani yardımlara açılması ve ambargonun kalkması için hem İsrail'in, hem Hamas'ın kabul edebileceği formül geliştirilmesi. Başarılırsa sessizlik devam eder. Ondan sonrası herkesin bu trajediden çıkardığı derse bağlı olacak.
Elbette Obama'ya da tarihi bir görev ve sorumluluk düşüyor. O nedenle Ortadoğu'da şimdi herkes nefesini tuttu; ABD'nin mesajlarını bekliyor.