kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Ocak 2009, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ÜLKÜ TAMER

Karabaş'tan sonra Minnoş

Yaz başında sınıfını geçen öğrencilerden bir bölümü kedi ya da köpek yavrularıyla ödüllendiriliyor. Yüzlerce, kimi zaman da binlerce dolara satın alınan miniklerle. Ailenin can yoldaşı oluyor yavru. Birlikte yazlığa götürülüyor. Seviliyor, okşanıyor, karnı doyuruluyor.
Ama bir süre sonra o ilk heves yerini bıkkınlığa bırakıyor. Hele dönüş zamanı gelince, dünün sevgilisi düpedüz bir yük olarak görülmeye başlanıyor.
Çare?
Tek çare var. Yavrudan kurtulmak.
Ya götürüp bir sokağa bırakacaksın onu ya da dönüş yolunda bir tarlaya...
Tatil yöreleri yaz sonunda terk edilmiş labradorlarla, kurtlarla, spaniellerle, Van kedileriyle doluyor. Ev sıcaklığına, mamalara alışmış kediler, köpekler, sokaklarda ne yapacaklarını bilemeden çaresizlik içinde dolaşıyor. Bıçkın sokak hayvanlarının peşlerine takılıyorlar.
Bir de "gayrimeşrular" var.
Sokaklarda doğmuş, gözlerini çöp bidonlarına açmış yavrular...
O yavrulardan biri bu yaz bizim kapıya bırakıldı.
Minnacık bir kedi yavrusu.
Neslihan hemen adını koydu: Minnoş.
Yaz boyunca kapıda besledi onu. Giriş balkonuna bir de yatak bıraktı.
Minnoş'taki keyif, Antep deyimiyle, "Kırım padişahında yok". Mamasını yiyor, gidip dolaşıyor, dönüp yatağına uzanıyor, mırıl mırıl uyuyor.
Derken soğuklar bastırdı. İçeri aldık Minnoş'u. Zaten üç kedi var bizde: Renkli, Bico, Pofuduk. Bir süre hırlaştılar. Sonra umursamamaya başladılar onu. Minnoş gecelerini de elektrik sobasının karşısında geçirmeye başladı.
Ama dönüş yaklaşıyor. Ne olacak? İstanbul'da bahçesiz apartman dairesine dördüncü kediyi de alamayız ki...
Çare?
Çare veteriner dost Cüneyt Zambak.
Karabaş'ın öyküsünü anlatmıştım birkaç ay önce. Sokağa atılan köpeğe, labradora Cüneyt Bey'in nasıl sahip çıktığını.
Karabaş'ın adı değişmişti önce. Kara olmuştu. Kısa süre sonra da Aşil oldu.
Aşil şimdi Cüneyt Bey'in gözdesi. Eğitimini alıyor. Çiftlikte sıcacık yatağında yatıyor. Karnı doyuyor. Sağlığı sürekli denetim altında.
Kısacası, içimiz rahat.
Cüneyt Bey'in yolunu tuttuk yine.
Minnoş'u anlattık.
"Kışın size pansiyon bırakabilir miyiz?" dedik. "Yaz başında alırız."
Cüneyt Bey bu... İçi sevgiyle dolu. Minnoş'u dinlerken gözleri parladı.
"Elbette," dedi.
Ertesi gün Minnoş'u Bico'nun kutusuna koyup ona götürdük.
Cüneyt Bey koltuğuna oturmuş. Bizi karşılamak için ayağa bile kalkamadı. Sağ omuzunda bir kedi yavrusu, sol omuzunda bir kedi yavrusu, kucağında bir başka kedi yavrusu. Hani heykeller vardır, kafalarına güvercinler tüner... Cüneyt Bey'in de her yanına kedi yavruları tünemiş.
Minnoş'u inanılmaz sevdi.
"Ben onu bir süre çiftliğe götürmem," dedi. "Burada benimle kalır."
Ayrıldık. Tabii Neslihan yine gözyaşları içinde.
Şimdi biraz da Moris Bey'den söz etmeliyim. İstanbul'da bizim sokakta oturan Moris Bey'le eşi Serap Hanım'dan.
Moris Bey, eşinin aksine, pek kedi sevmezdi eskiden. Ama Mühürlü ona musallat olunca huyu değişti.
Mühürlü sokak kedisiydi. Ne yaptık ne ettikse eve sokamadık onu. Sokakta kalmayı yeğledi. Ama gitti, Moris Bey'in kapısına dadandı... Ve sahibini seçti.
Moris Bey çaresiz... Eve almak zorunda kaldı onu.
Şimdi inanılmaz bir kedisever Moris Bey. Mühürlü'yle yatıp Mühürlü'yle kalkıyor. Mühürlü "öhö" dese veterinerlere taşıyor onu. En güzel mamalarla besliyor.
Minnoş'dan söz ettik. "Getirip onu da size verelim," dedik.
Mühürlü'ye rakip olur mu!
"Ben alamam," dedi. "Ama kardeşim bir kedi istiyor. Ona verebiliriz."
Bir süre sonra gidip Minnoş'u getireceğiz. O da sürekli bir sıcak yuvaya kavuşacak. Bahçeler, ağaçlar, çiçekler arasından gelip İstanbullu olmak neymiş bakalım... O da gününü görecek.