kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Ocak 2009, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Türkiye'de Yahudi olmak

İsrail'in ve Hamas'ın karşılıklı olarak ateşkes ilan etmeleri bu savaşın başladığı günden beri Türkiye'deki Musevi cemaatine karşı ve genel olarak Yahudilere karşı sürdürülen "sivil" politikaların yanlışlığını irdelemek ve eleştirmek için bir mani teşkil etmiyor. Tam tersine daha da serinkanlı bir biçimde düşünmek ve gösterdiğimiz çok vahşi ve vahim tepkiyi anlamak için şimdi daha rahat durup konuşabiliriz.

Yahudilik ve İsrail devleti
Oturduğum binanın kapısına yapıştırılmış bir el ilanında "Yahudi doktorlara gitmeyin, Yahudi mallarını protesto edin" dedikten sonra burada tekrar etmeyi her türlü ahlak ve nezaket kuralına aykırı bulduğum bir ibare yer alıyordu. Sokaklarda çeşitli yerlerde de benzeri çağrıların ve "açıklamaların" yapıldığını herhalde görmeyen yoktur. Basına bunun çok daha vahim örnekler yansıdı ve Amerika'da bir dönemde zenciler için kullanılandan daha galiz ifadelerle bu cemaat tahkir edildi.
Bunu kınamak için hemen durup çok naif bir edyla şimdi "Gazze'ye karşı yapılanları hiçbir yürek kaldırmazdı" gibi laflar etmeyi fazla buluyorum. Bu satırların yazarı da, bir bütün olarak basın da o konuda söylediğini söyledi, vicdani sınavını verdi. O bakımdan Türkiye'de yaşayan Yahudi cemaatına karşı sürdürülen bu kampanyayla İsrail'in Gazze'ye karşı sürdürdüğü savaş arasında hiçbir, evet hiçbir ilişki yoktur ve olamaz diyerek ilk saptamayı yapayım.
Gerçekten de uzun bir süre devam ettirilen yanlış o oldu: ortada cereyan eden savaş Yahudilerin Gazze'ye karşı açtığı bir savaş olarak değerlendirildi. Oysa öyle değil. Türkiye'de yaşayan insanlar Musevidir ama İsrail vatandaşı değildir. Savaş ise İsrail devletinin başlattığı kanlı bir girişimdi.

Faşizm baskı kurmaktır
İkinci nokta şu: Bu ayrıntı gözden kaçınca daha da beter bir şey oldu ve Türkiye'de yaşayan Yahudiler müthiş bir baskı altına alınarak, bilgisayarlarımıza gelen binlerce mesajla savaşı kınamaya davet edildi.
Dünyada bundan daha faşizan bir tavır olduğunu, olabileceğini düşünmek zordu. Öyle anlaşılıyor ki, 2. Dünya Savaşı yıllarına ait filmler sayıca çok olsa da henüz faşizmin ne olduğunu insanlara anlatmaya yetmemiş. Bir cemaat ortada cereyan eden bir vahşeti kendisi kınarsa kınar. Kınamazsa tavrını ortaya koymuştur. Karşıdaki de ona göre davranır. Ama çoğunluğun bir araya gelip bir azınlığa çok haklı gibi görünen bir şeyi yaptırmaya çalışması ne izah edilebilir bir şeydir ne de kabul. Bu iki!

Şu bizim 'zenofobi'miz
Üçüncü sorun daha da vahim: öteden beri yapılan bütün resmi açıklamalarda ve gösterilen "resmi" tepkilerde "Yahudi vatandaşlarımız" deniyor, diyoruz, ben de öyle kullanıyorum.
İlk bakışta doğru görünüyor ama orada da bir ayrıntı yok mu: bırakın yüz yıllardır bu coğrafyada yaşamalarını Cumhuriyet'ten beri bu insanlar önce TC vatandaşı, sonra Yahudi değil mi? Ulus kimliği açısından bakınca başka bir şeyin düşünülmesi olanaksızdır. Ben önce TC vatandaşıyım, sonra neysem oyum.
Bu koşul Türkiye'de yaşayan gayrımüslimlerin tamamı için geçerlidir. Kimse önce Müslüman, Çerkez, Laz sonra TC yurttaşı değildir. Aksi bir ifade kullanmak ve tespitte bulunmak akıl almayacak bir yanlışa bizi götürür. Şimdi Yahudi vatandaş denince bal gibi bir ayrımcılık yapmış olmuyor muyuz?
Bu yanlışı yaptık. Ve o yanlışla birlikte çok sorunlu bir yanımızı göz önüne serdik: zenofobi, yani yabancı düşmanlığı. Bu kültürün bütün o âlicenaplık iddialarına rağmen ne kadar yabancı düşmanlığından beslendiği, ne kadar dışlayıcı, yok sayıcı bir kültüre dayandığı yakın tarihin karartan olayları hatırlanarak yerli yerine oturtulabilir. Bu yanımız, kimse kusura bakmasın, bir kere daha ortaya çıkmıştır.
Eğer İsrail devletinden demokratik, insan haklarına saygılı, hakkaniyete dayalı bir tavır bekleniyorsa bu böylesi tepkilerle değil serinkanlı, akılcı ve eşitlikçi bir yaklaşımla olursa anlamlıdır. Yoksa talepte bulunanın kendisi meşruiyetini yitirir.
Biz bize benzemesek olmaz mı?
Not: Bundan böyle bu sayfada pazartesi, çarşamba, cuma günleri yazacak, pazar günleri de yazılarımı Pazar Eki'nde yayınlayacağım.