kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Ocak 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

Tarih

İngiliz yazar Aldous Huxley, "İnsanların tarihten çok az ders çıkarmaları, bize tarihin öğrettiği en önemli derstir" der.
Dün İran'da bir dönemin sona ermesinin, Şah Rıza Pehlevi'nin 16 Ocak 1979'da tacını, tahtını ve vatanını terkedip sürgüne gitmesinin 30'uncu yıldönümüydü.
Onun ayrılmasından iki hafta sonra sürgündeki Humeyni, Tahran'a dönecekti.
Şah'ın ilk durağı Mısır oldu. Bir hafta kadar Assuan'da kaldı. Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ı zor durumda bırakmamak için Kral 2'nci Hasan'ın davetiyle Fas'a geçti. Başkan Jimmy Carter, Şah'ı ABD'de görmek istemediklerini açıkladı. O günlerde Fransız gizli servisinin bir görevlisi apar topar Rabat'a gitti ve Şah'ı barındırmaya devam ederse kraliyet ailesi üyelerine İranlılar tarafından suikast düzenleneceğini haber verdi. Kral Hasan şantaja boyun eğmeyi reddetti ama Şah onu da zora sokmamak için Bahamalar'a gitti. İşte orada kanserin iyice ilerlediği ortaya çıktı. Carter inanmadı, Şah'ın hastalığını ABD'ye girmek için bahane olarak kullanmasından kuşkulandı. Özel doktorlar gönderdi. Evet; tümörler karaciğerine, böbreklerine, tiroid bezlerine kadar yayılmıştı. New York'ta bir hastaneye yatırılmasına izin vermek zorunda kaldı. Hastaneye kabulünden birkaç gün sonra Tahran'da sayıları 400'ü bulan ve kendilerini "İmam Humeyni'nin izindeki öğrenciler" diye tanımlayan bir grup ABD Büyükelçiliği'ni basıp görevlileri rehin aldı.
Şah hemen hastaneden çıkarıldı, başka bir ülkeye gönderilmek üzere Teksas'taki askeri üsse nakledildi. İlk adres Meksika'ydı; reddetti. Panama sıcak baktı ama sonra "Gelirse İran'a teslim ederim" dedi. Şah, ilk durağa, Mısır'a dönmek zorunda kaldı ve 27 Temmuz 1980'de son nefesini verdi.
Tahran'da rehin alınan Amerikalılar'a gelince; cehennemde uzun bir yolculuğa çıkarıldılar. Carter yönetimi mollaları dize getirmek için her türlü yolu denedi: İran'dan petrol ithalatını durdurdu, diplomatik ilişkileri kesti, ABD'deki İran yurttaşlarından yüzlercesini sınırdışı etti, İran'ın Amerikan bankalarındaki hesapları donduruldu, rehineleri kurtarmak için operasyonlar düzenlendi. Hiçbiri fayda etmedi. Arada Tahran ile Washington arasında sayısız gizli görüşme yapıldı; İranlılar bazen yumuşadılar, bazen sertleştiler; ABD yönetimi bazen umutlandı, bazen karamsarlığa kapıldı...
Taraflar arasındaki bilek güreşi 444 gün sürdü. 52 rehinenin ölüp ölüp dirildikleri 444 gün. ABD'nin 40'ıncı Başkanı Ronald Reagan'ın 20 Ocak 1981'de yemin ederek görevi devralmasından 8 dakika sonra salıverildiler.

Tahran'dan Gazze'ye aynı çile
Gazze faciasındaki gelişmeler, yakın tarihin o dramatik döneminden pek farklı değil.
İsrail ve Hamas temsilcileriyle Kahire'de aralarındaki Türkiye'nin de bulunduğu arabulucuların çabalarıyla yürütülen dolaylı görüşmelerde sona yaklaşıldığı söyleniyor.
Hemen ardından Hamas'ın İsrail'e süresi dolunca yenilenebilecek bir yıllık ateşkes önerdiği haber veriliyor.
İsrail'in bu teklife pek sıcak bakmadığı, süresiz ateşkeste ısrar ettiği bildiriliyor.
Sonra Hamas'tan bir başka açıklama yapılıyor: "İsrail'in ateşkes için öne sürdüğü koşulları reddediyoruz."
Daha sonra bölgeyi dolaşan BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon (dün Ankara'daydı), önümüzdeki günlerde ateşkes ilanından umutlu olduğunu "Müjdeliyor".
Daha daha sonra İsrail, "Önümüzdeki hafta ateşkes olabilir" diyor.
Önümüzdeki günlerde, gelecek hafta... Yani? ABD'nin 44'üncü Başkanı Barack Obama'nın yemin edip görevi devralmasından hemen sonra. Yani yine bir 20 Ocak'ta.
20 Ocak 1981'de 52 Amerikalı rehine salıverilmişti.
20 Ocak 2009'da 1.5 milyon Filistinli rehine serbest bırakılacak.
Ama geriye sayma işlemi boyunca, son dakikanın son saniyesine kadar Gazze'ye karadan, denizden, havadan bomba yağmaya devam edecek.
Süre dolduğunda bilanço kimbilir kaç kurbana yükselecek.
Biz bu yazıyı hazırlarken haberlerde 1.133 ölüden söz ediliyordu. 444'ün üç katına yaklaşmak üzere!
Reagan'ın bir sözüyle noktalayalım: "Politikanın dünyanın en eski ikinci mesleği olduğu söylenir. Yaşadıklarım bana birincisinden pek de farkı bulunmadığını gösterdi.. ."