kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
15 Ocak 2009, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
SOLİ ÖZEL

Arabulucu

Dış politika konularını ciddiyetle takip eden Zaman gazetesi yazarlarından Abdülhamit Bilici dünkü yazısında "Türkiye Hamas'ın neresinde?" sorusuna cevap arıyordu. AKP hükümeti bilindiği gibi Filistin'de yapılan seçimlerin ardından örgütün askeri kanat lideri, Şam'da oturan Halid Meşal'i Türkiye'ye davet etmişti. Bunun yaratacağı tepkilerin son anda farkına varan Başbakan Meşal ile görüşmemiş, olay bir parti ziyareti gibi takdim edilmeye çalışılmıştı.
Ziyaret Türkiye ile İsrail ve ABD arasında bir mesafe yaratmış ancak tarafların birbirilerine olan ihtiyaçları ve son tahlilde Türkiye'nin Hamas ile diyaloğundan yararlanılabileceği düşüncesi işin soğumasını sağlamıştı. Bilici'nin de vurguladığı gibi hayli riskli bu girişimden sonra "Hamas'ın hiç bir adım atmaması bu iyi niyetli girişimin en talihsiz yanıydı. Halbuki...Hamas'ın şiddetle arasına mesafe koyacağına dair en küçük imada bulunması bile büyük yankı uyandıracaktı." Kısacası Hamas, daha doğrusu Meşal, Türkiye'nin kendilerine sağladığı bu meşruiyet fırsatını kullanmamayı tercih etmişti.
O dönemde bu ziyareti eleştirenlerin bir kısmı fikri doğru bulup davet edilen kişinin ve zamanlamanın yanlışlığına vurgu yapmışlardı. Eğer mesele seçimle iktidara gelenlerin sisteme dahil edilmeleri idiyse Meşal yerine, iyi hazırlanmış bir plan çerçevesinde seçilmiş bir siyasetçi olan İsmail Haniye'nin Ankara'ya ziyaretinin sağlanması daha yararlı ve hedefler açısından anlamlı olurdu. İsrail'in son saldırılarının insanı açıdan aldığı tahammül edilemez boyut Gazze'deki Hamas ile Şam'daki Hamas arasındaki değerlendirme ve çıkar farkını da ortaya çıkardı. Çoluk çocuğun kıyıma uğramasına son verilmesini isteyen, bu dehşeti daha fazla yaşamak istemeyen Filistinlilerin baskılarını hisseden Gazze'deki Haniye bir an önce ateşkese varılmasını isterken, bu facianın sürmesinin Hamas'a siyasi getirisinin farkında olan Şam'daki Meşal çok daha seçici ve işi zamana yaymaktan yana bir tavır içinde. Hatta ABD'de Obama'nın görevi devralmasını beklediğini savunanlar var.

Cevap bekleyen sorular...
Obama'nın kendisi geçen hafta verdiği bir mülakatta İsrail-Filistin sorununa hemen el atacağını söyledi. Ancak sorunla ilgilenmek üzere seçeceği sanılan kadronun daha önce denenmiş, sicilleri belli ve cesur bir yeni yaklaşımın taşıyıcıları olamayacak kişilerden oluşması beklentileri köreltiyor. Bu bağlamda Türkiye'nin şu sıralarda oynamakta olduğu rolü ve Gazze saldırısı başladığından beri yaşananları bir kez daha gözden geçirerek değerlendirmekte yarar var.
Başbakanlık danışmanı Ahmet Davutoğlu'nun Şam ile Kahire arasında mekik dokuması Arap devletleriyle Hamas arasında ve dolaylı olarak İsrail ile Hamas arasında ateşkesi sağlamak için kolaylaştırıcılık rolünü üstlendiği anlamına geliyor. Mesele bugüne dek taraflara eşit mesafede durduğu için bu işlevi üstlenebilen Ankara'nın Başbakan'ın çıkışları ardından aynı konumu sürdürüp sürdüremeyeceğinde.
Türkiye'nin bundan sonra da son iki yıldaki kadar etkili bir aktör olup olamayacağının en önemli kıstasları ise şunlar olacak: Birincisi Hamas'ın tavır ve söylem değiştirmesinde Türkiye etkili olabilecek mi? İran konusunda Ankara diğer oyuncuların beceremediğini becerip Tahran'ı daha makul pozisyonlar almaya ikna edebilecek mi?
İkincisi Türkiye'yi stratejik bir müttefik olarak boşlayamayacak olan İsrail, özellikle ABD diplomasisi bölgeye tüm ağırlığıyla dönerse Türkiye'nin bugüne dek oynadığı role ihtiyaç duyacak mıdır? Bilici'nin önerdiği gibi Türkiye'nin Hamas'ı değil Filistinlileri kollaması ve devletlerine kavuşmalarına katkıda bulunması bu sorulara verilecek cevaplara da bağlı olacaktır.