kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
12 Ocak 2009, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ÜLKÜ TAMER

"Kendine mektuplar yazmıştı"

"Son derece uygar ve saygılıdır. Merkezdedir ya da ortamın en önemli kişisi odur diye hiç kimseye karşı küçümseyici, aşağılayıcı tutumu görülmez. Ortamın kurallarına hep uyar. Ne kimseyi ne de kendisini zor durumlara sokmaz. Yanlış anlamaları duymazlıktan gelir ya da yumuşak bir biçimde geçiştirir. Kusursuz bir orkestra şefi gibi geceyi bitirir. (...) Zaman zaman da insandan kaçan, konuşmak yerine mektup yazan biridir o. Sanki tüm yazdıkları kendine ve başkasına mektuplar gibidir."
Bu alıntı Yusuf Alper 'in "Psikodinamik Açıdan Cemal Süreya ve Şiiri" kitabından.
İki gün önce ölüm günüydü Cemal'in. Kitap bir hafta önce geçmişti elime. "Şiir ve psikiyatri kavşağında duran" yazarın "acılar yaşayan çocukerişkin insan Cemal Süreya'nın şiirine yansıyanları" irdeleyen yapıtını ilgiyle okudum.
Yusuf Alper'in kitabı, birlikte nice yıllar geçirdiğimiz Cemal'in şiirinin kökenine dair yeni ipuçları keşfetmeme olanak sağladı.
Cemal'le çok uzun bir dostluğumuz oldu. Papirüs'ü birlikte yayımladık. Dergi kapandıktan sonra da dostluğumuzu sürdürdük. Ölümünden kısa süre önce bir şiir yazmıştım onun için. "Atlas Okyanusu'nda Fırat'ın Salı / Zap suyunda Alp çiçeği" diye bitiyordu. Şiirin Broy dergisinde yayımlandığı gün telefon etti bana. Çok duygulanmıştı, ağlıyordu. "Sağol," dedi. "Beni bu kadar güzel anlatan şiirin için..."
Birkaç hafta sonra da öldü. Cenazesinde karşılaştığım Muzaffer Buyrukçu, "Onu ne kadar mutlu ettiğini biliyor musun?" dedi. "Şiirinin fotokopisini yaptırmış, hepimize dağıttı."
Cemal, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en özgün sanatçılarından biriydi. Doğduğu Erzincan'dan Paris'e uzanan bir yaşam serüveni içinde Maliye Müfettişliği, Darphane Müdürlüğü gibi görevlerde bulundu, ama "temel işi" olarak hep şiiri gördü.
Sadece şiirleriyle değil, denemeleri, eleştirileri ve dergiciliğiyle de çağdaş edebiyatımıza yapıtlar kazandırmakla kalmadı, ona yön de verdi. Özellikle, çocuğu olarak nitelediği Papirüs dergisiyle edebiyatımıza yeni çizgiler, taze renkler kattı.
Cemal, İkinci Yeni akımının başlangıcında, şairlerin birbirlerine öykündükleri dönemde, başka sanatçıları en çok etkileyen önemli bir edebiyatçı olarak belirdi.
Bunun temelinde, artık "başka türlü bir şiir" yazıldığı için değil, kendini daha önceki şiirin çizgileriyle anlatamadığı için "başka türlü bir şiir"e yönelmesi yatıyordu.
Onunki, bilinçsizce etkilenmelerin yarattığı bir öykünme değil, bilinçli bir yapılanmaydı.
Garip şiirinin duruluğunu koruyarak o duruluğu zenginleştirdi, dilin olanaklarını zorladı. "Türkçeden bir kıl kopar; içinde güneşler, dünyalar, ırmaklar vardır" diyordu. O güneşlerin, dünyaların, ırmakların peşine düştü.
Kolaycılıktan hep kaçındı. "Alışılmış"la ilgilenmedi.
Şaşırtıcı bir imge düzenini, dizginleri bırakılmış düşgücünün çağrışımlarını yadırganmayan bir anlatım içinde verdi.
Kendi sesini hemen buldu; kişiliğini koruyarak o sesi hep geliştirdi.
Şiirlerinde ilk göze çarpan, aşk ve cinsellikti: "Erotik bir şiirdir benimki. Sanırım en belirgin özelliğim budur. Dipte tarih içinde uygarlık ve varolma sorunu tartışılır."
Tarihten ve gününün insanından kaynaklanan toplumsalcılığını inceliklerle örülü bir sanat anlayışıyla yansıttı. Anlattığından da, anlatımından da hiç ödün vermedi.
Batı şiirini de, Türk şiirini de özümsemişti. "Atlas Okyanusu'nda Fırat'ın salı, Zap suyunda açan Alp çiçeği" ydi. Dünya şiirinin olanaklarından yararlanırken kendi özünü hep önde tuttu.
Şiirin bütün sınırlarını araştırdı; sadece kendisine değil, çağdaşlarına da yeni kapılar araladı.
Bu arada "kapalı" önyargısıyla yaklaşılan bir şiirin ne kadar açık olabileceğini kanıtladı.
Yusuf Alper'in yerinde saptamasıyla "kendine mektuplar yazarak" ...
Bu özellikleriyle, İkinci Yeni akımını küçümseyenlerin bile saygıyla andıkları, yadsıyamadıkları bir sanatçıydı.
Cemal'le ilgili sayısız anım var. Birini aktarayım:
1958. İlk kitabı Üvercinka'nın yayımlandığı gün...Yeditepe'de oturuyorduk.
Kapı açıldı. Eflatun Cem Güney girdi. Yayınevi sahibi Hüsamettin Bozok bizi tanıştırdı; Cemal'i, "şair Cemal Süreya" diye "takdim etti".
Eflatun Cem, "Oooo!" dedi Cemal'e. "Memnun oldum. Sizin şiirlerinizi pek severim. Döner döner okurum."
Bir Varmış Bir Yokmuş kitabından bir tane aldı raftan. Cemal'e imzalamak için kalemini çıkardı. Yazmaya başladı: "Şiirlerini severek okuduğum..."
Durdu. Cemal'e döndü. "Affedersiniz," dedi, "isminiz neydi?"