kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
10 Ocak 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
ERDAL ŞAFAK

BM'nin saygınlığı

Güvenlik Konseyi, Gazze Şeridi'nde "Acil, kalıcı, taraflarca uyulacak ve İsrail kuvvetlerinin tümüyle çekilmesinin yolunu açacak" ateşkes çağrısı yapan, uluslararası hukuk açısından "Bağlayıcı" bir karar tasarısını üç gün süren pazarlıklardan sonra dün Türkiye saati ile 04.30'da kabul etti.
Ancak Hamas, "Tasarı hazırlanırken bize danışılmadı. O nedenle bizi bağlamaz" dedi ve yanıtını İsrail'e füze göndererek verdi. (Gerçekten de metnin hiçbir cümlesinde Hamas'ın adı geçmiyor.)
İsrail de Hamas'ın gönderdiği füzeyi gerekçe veya bahane yaptı, "Görüyorsunuz, bu saldırı bile BM kararının uygulanabilir olmadığını göstermeye yeterli" dedi ve karadan, denizden, havadan 50 hedefi birden bombalamaya koyuldu.
Böylece BM Güvenlik Konseyi'nin Ortadoğu veya Arapİsrail sorunuyla ilgili bir kararı daha mürekkebi bile kurumadan ölü belgeye dönüştü.
Türkiye, bundan önce bu sorunla ilgili olarak Güvenlik Konseyi'nde en son 1961'de oy kullanmıştı. Ürdün'ün İsrail'i şikâyet ettiği 162 sayılı karar tasarısı için. 47 yıl sonra Güvenlik Konseyi'ne dönüşünde oylamasına katıldığı ilk karar tasarısı yine Ortadoğu veya Arap-İsrail sorunu başlığıyla arşivlenen konuda oldu. Karar no: 1860. Bu da aradan geçen 47 yılda Güvenlik Konseyi'nin 1698 adet tasarıyı oyladığı anlamına geliyor.
Bu tasarıların 200'den fazlası Arapİsrail çatışmasıyla ilgili hazırlandı. ABD'nin İsrail'i kollayan vetoları nedeniyle geçmeyenleri de katarsak 250'yi aşıyor. Hele bölgede BM Barış Gücü askerlerinin görevlendirilmesine ilişkin tasarıları da hesaba dahil edersek, rakam bini geçiyor. Bir başka deyişle, Güvenlik Konseyi son yarım yüzyılda mesaisinin üçte ikisini bu soruna ayırdı.

Dönüm noktası: 242 sayılı karar
Ancak başta da belirttiğimiz gibi, "Bağlayıcı" olan bu kararların pek çoğu kâğıt üstünde kaldı. Özellikle İsrail'in yok sayması nedeniyle.
Örneğin, 1948 Aralık'ında kabul edilen ve 700 bin Filistinli mültecinin yurtlarına dönmelerini öngören 194 sayılı karar uygulansaydı, Lübnan iki kez iç savaşla, iki kez de İsrail işgaliyle çöküşün eşiğine gelir miydi?
22 Kasım 1967'de kabul edilen 242 sayılı karar hayata geçebilseydi bugün Hamas olur muydu? Altı Gün Savaşı ardından Güvenlik Konseyi'nin benimsediği o karar İsrail'in işgal ettiği topraklardan çekilmesini, mültecilerin yurtlarına dönebilmelerini öngörüyordu. Uygulansaydı, bırakın Hamas'ın doğmasını, Filistin sorunu çoktan çözülmüş olacak, Ortadoğu barış ve huzura kavuşacaktı. Hatta El-Kaide terörü bile olmayacaktı.
Suudi Arabistan'ın hazırladığı ve İsrail'e "Toprağa karşılık barış" öneren çözüm planı bile 242 sayılı karara dayanıyor : İsrail'in 1967'de işgal ettiği topraklardan çekilmesi, mültecilerin dönmesi, buna karşılık Arap Birliği'nin tüm üyelerinin İsrail'i tanımaları.
İsrail kararı uygulamamakla kalmadı; teşvik ettiği, göz yumduğu, hatta devlet eliyle bizzat inşa ettiği yerleşim merkezleriyle Filistin topraklarının yüzde 60'ını sınırlarına katarak, kararı uygulanamaz hale de getirdi.
Oysa İsrail, 1948'de BM kararıyla kuruldu. Bu yüzden herkesten önce ve herkesten çok BM kararlarına saygı göstermesi gerekiyor. Tarihi ve ahlaki yükümlülükleri gereği.
Görevi dünyada barışı sağlamak olan BM, Ortadoğu sorunundan o kadar dışlandı ki, Filistin ve İsrail liderleri barış görüşmelerinin ve anlaşmalarının hiçbirini New York'taki cam gökdelende yapmadılar. Ya Oslo'da buluştular, ya Annapolis'te, ya da Camp David'de veya Madrid'de, Cenevre'de...
Tüm bunlar da BM'nin önce saygınlığına darbe indirdi, daha sonra güvenilirliğinin sorgulanmasına yol açtı ve son aşamada da otoritesini yok etti.
Şimdi bırakın kurucu devletleri, Afrika'nın gencecik ülkeleri bile "BM bir işe yaramıyor" görüşünü taşıyorlar. Haklılar; bir işe yarasa bugün Kongo'da kan gövdeyi götürür mü, Darfur'da ve Ruanda'da katliam yaşanır mı, Zimbabwe'de bir diktatör halkını açlığa mahkûm edebilir mi?
Bizce BM artık bir yol ayrımına geldi: Ya lağvedilip yepyeni bir uluslararası örgüt kurulmalı ya da özellikle Güvenlik Konseyi'nde köklü bir reforma gidilerek çağımızın gerçeklerini yansıtan yapıya kavuşturulmalı.
Çünkü BM'nin acizliğinin bedelini mazlum ve mağdur halklar ödüyor.