kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
30 Aralık 2008, Salı
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
EMRE AKÖZ

Milliyetçilerle liberallerin buluştuğu nokta

Bu ülkede birçok kişi, yalnız bilmemekle kalmıyor, öğrenmek de istemiyor. Üstelik bilene ve anlatana da kızıyor. ' Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp ' özdeyişini ' Bilmemek makbul, öğrenmemek marifet ' şekline çevirmişler. Bununla da övünüyorlar. Papağan gibi ezberledikleri yalan yanlış dolduruşlar onları rahatlatıyor.
Yukarıdaki satırlar Engin Ardıç 'ın. Altına imzamı atarım. Babasından duyduğunu, arkadaşından öğrendiğini, ilk mektepte okuduğunu hayatı boyunca tekrarlayanlar çoğunlukta.
" Yeni ve farklı " bilgileri hem öğrenmiyorlar, hem de öğrenmek istemiyorlar.
Çünkü öğrenme yan yana gelen " öbekler " değil, birbirine eklenen " zincirler " şeklinde oluşuyor.
Büyük bilgi zinciri aynı zamanda kişinin kimliğini kuruyor. Ama halkaların birkaçı değişirse, diğerleri de etkileniyor. Yani " yeni ve farklı " bir bilgi, neticede kimliğe dokunuyor, onu değiştiriyor ki bu da " manevi bir kriz " demek.
Dün gazeteleri (bizimki dahil) açtık ki yine aynı klişe: 94 'üncü yıldönümünde, Sarıkamış harekâtında şehit düşen askerler törenlerle anılmış. Kaç şehit verilmiş Sarıkamış'ta? Yıllardır sallıyorlar: 90 bin!
Bu uydurma bilginin mesela siyasi kimliklerle nasıl eklemlendiğine kısaca bakalım:
* Kemalistler bayılıyor: Çünkü Enver Paşa 'nın nasıl da kötü bir komutan olduğuna işaret ediyor.
* Müslümanlar bayılıyor: Çünkü gâvura karşı savaşmaya giden müminlerin sarsılmaz imanını gösteriyor.
* Milliyetçiler bayılıyor: Çünkü bir mücadelede 'bizimkiler' ne kadar çok ölürse ve öldürürse savaş o kadar değer kazanıyor.
* Liberal demokrat aydınlar bile bayılıyor: Çünkü yenilgi sonrası kurulan ağır İttihatçı sansüründen hareketle şeffaf devletin önemine değinebiliyorlar.
Hatta " Ermenileri şimdilik bir kenara koyun, devlet asıl bilerek ölüme gönderdiği bu 90 bin asker dolayısıyla kendi halkından özür dilemelidir " diyorlar.
Sarıkamış'ta verilen " zayiat " için Genelkurmay 'ın internet sitesi geçen yıl " 60 bin " dedi. Bazı gazeteler üstüne atladı: " 90 değil 60 imiş şehit sayısı.
" Halbuki ne "90", ne de "60". Hâlâ öğrenemediler " zayiat " ile " şehit " kavramlarının farkını. (Zaten öğrenmek de istemiyorlar.)
Zayiata " yaralılar, kaçaklar, esirler, kayıplar, sıradan ölümler " de dahildir. Yani "zayiatımız 60 bin kişi" dedin mi bunun tamamı şehit değildir.
Sarıkamış için akla uygun, mantıklı sayı " 18 bin " şehittir. (Kimi buna hastalıktan ölenleri de dahil ederek 40 bine ulaşıyor ki tartışılır.)
Ama " 90'ıncı yılda 90 bin şehidi anıyoruz " diye kampanyalar düzenlerseniz, ağzınızı doldura doldura " Sarıkamış'ta 90 bin şehit verdik, bu vatan için yine ölürüz " derseniz, o zaman isteseniz dahi geri dönemezsiniz.
Zayiat sayısını gazlamak birçok kesimin işine geliyor. Çünkü zayiat daima şehitten daha fazladır; olayı övenin de, yerenin de iddiasına güç katar sayıların büyüklüğü.
Gerçeği bilenler de, genellikle o kesimlerden birine dahil oldukları için seslerini çıkarmaz. " Varsın vatandaş böyle bilsin, ne zararı var " derler. Hayat devam eder.