kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
29 Aralık 2008, Pazartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
OKAN MÜDERRİSOĞLU

Ekonomi küçüldükçe tartışma büyür!

Geçen hafta Çankaya Köşkü'nde TÜBİTAK Bilim Ödülleri dağıtım töreni vardı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün himayesinde düzenlenen tören, Türkiye'nin en fazla ihmal ettiği değerlerini onore etmeyi amaçlıyordu. Kısa süre öncesinde de edebiyat ve sanat insanları yine Çankaya'da ağırlanmış, devletin itibarına mahzar olmuşlardı. Bir kültür adamı olan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen'in izlerini taşıyan bu açılımlar, Gül'ün, "toplumun her kesimini kucaklayıcı" kimliği ile bütünleşiverdi.
Köşk'teki törende, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı Ahmet Tıktık'la sohbet ettik. Konu, "Türkiye'nin büyüme dinamikleri ve dış finansman ihtiyacı" idi. Edindiğim izlenim şu: Bu yıl ekonomik büyüme yüzde 2 civarında kalacak. 2009 için temenni, "Aman daralmayalım!" sözü ile özetleniyor. 2008'deki büyüme eğer 2009'da da sürdürülebilirse ekonomi yönetimi bunu "başarı" sayacak. 14 milyar YTL'yi bulan mali ayarlama sayesinde IMF ile yapılacak yeni Stand By'dan en az 20 milyar dolar kaynak beklentisi hâkim. Üstelik bu tutarın en az yarısının "önden yüklemeli" olarak 2009'un ilk yarısında alınması arzulanıyor.

Yeni nesil reform sancısı
Söz, IMF'den açılmışken Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren'in, satır aralarında kaybolan bir vurgusunu anımsamakta yarar var. Zira, Nazım Hoca, "Küresel kriz, Türkiye açısından bir süredir ertelenen ikinci nesil reformlar için fırsatlar sunabilir" mesajı verdi. Bu, son derece önemliydi. Zira, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek de kabinedeki ilk günlerinde aynı yönde açıklamalar yapıyordu. Lakin yeni nesil reformlar, tarihi dönüşüm yaratabileceği gibi sancılı süreçleri de doğurabilir. Muhtemelen yerel seçim sonrasına kalacak bu adımların neler olduğu aslında çok açık
1Esnek çalışma şartları sağlanacak. Bunun anlamı, İşsizlik Sigortası'nın bulunduğu bir sistemde, Kıdem Tazminatı Fonu da kurulması demek. Hem işletmeler üzerindeki yükü azaltan hem de işçilerin kıdemlerini garanti altına alan bir sistem neden olmasın?
2Yerel yönetimlere merkezi bütçe vergi gelirlerinden aktarılan payın artırılması yerine öz gelirleri ile ilgili düzenleme neden yapılmasın? Hatta işe kent aydınlatmalarının 500 milyon YTL'yi bulan faturasının Hazine tarafından ödenmesi yerine hemşerilere bırakılması ile başlanabilir.
3Doğalgaz ithalatında BOTAŞ tekeli tamamen kaldırılıp, elektrikte liberalleşme hızlandırılıp maliyet bazlı tarife neden yaygınlaşmasın?
4Sağlıkta, aile hekimliğine her ilde geçilerek hastaneye başvuru sıklığı niçin azaltılmasın? Pilot uygulama, her başı ağrıyanın hemen hastaneye koşmak yerine ilk kademe aile doktorlarına başvuru oranındaki artışın mali yükü yüzde 46'ya kadar azalttığını gösteriyor.
Tabii bütün bu kararların, vatandaşın günlük hayatına ek yük olarak yansıyacağı, iş barışının sınırlarını zorlayacağı, özellikle şehirlerde yaşayanların tepkisini çekeceği bir gerçek.
Ama beğenelim beğenmeyelim gidişat bu yöne...
Bu arada gerekli olan icraatlara gelince: 1-Mali disiplin korunacak. 2-Merkez Bankası'nın enflasyon hedefine odaklı faiz indirimleri konjonktüre göre devam edecek. 3-Bankalar, reel sektörü fonlayabilecek ölçüde likit tutulacak. 4-Teşvik paketleri ile firmalar kesiminin maliyetini düşürücü, bilançosunu şeffaflaştırıcı, yapısal dönüşümünü zorlayıcı önlemler söz konusu olacak.

Gül, devreye girer mi?
Kayıtlı ekonomiye geçişi de özendiren bu girişimler, Türkiye'nin yıllarca halının altına süpürdüğü sorunlarını da gün ışığına çıkarıyor. Öyle ki kısa süre önce ziyaret ettiğimiz Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, 1.5 milyona yaklaşan dosya yükünden yakınırken son aylarda "kaçak elektrik kullanımı" ile ilgili davalarda yaşanan patlamaya işaret etti. "Bu olaylar eskiden de vardı ama denetimler artıkça gerçekler görülüyor" demeye getirdi. Gerçeker'in, "Türkiye yeterince gergin. Biz gerilimin tarafı olmak istemiyoruz" ifadesi de dikkate değerdi.
Bize göre, ekonomiyle ilgili aktörlerin siyasette alışık olduğu ve sıkça şikâyet ettiği çatışma tablosunun, yüksek yargıya da taşınması hiç de hayırlı olmadı. İstikrar ve huzur arayan piyasa aktörleri şimdi de yargıdaki yüksek gerilimin bedelini ödemeyi hiç ama hiç istemiyor. Belki de böylesi durumlarda Cumhurbaşkanı Gül'ün, "Devlet organlarının eşgüdüm içinde çalışmasını gözetme görevi" gereği devreye girmesi gerekiyor. Aksi takdirde, yargı kurumlarının kendi içindeki bölünmesi, hem verilecek kararların sağlığını sakatlıyor hem de hâkimlerin cepheleşmesi adeta kimin ne oy vereceğini bugünden belli ederek ön yargıyı pekiştiriyor.
Bu vesile ile herkese sağlıklı, huzurlu, gönlünce bir yıl diliyorum.