kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
24 Aralık 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Bu sabahların bir anlamı olmalı

Minicik bir örümcek... Bir aşağı bir yukarı ilerliyor. İnsan olsa tatlı bir telaş diyeceğim bir hal içinde...
Belki kaygan zeminden kurtulmaya çalışıyor, belki ağ örecek bir köşe arıyor kendine...
Ama benim durduğum yerden bakıldığında sekiz bacağı, minicik kafası, incecik beli ve öyle yan yan gidişiyle öyle sevimli ki, beni örümceklere asla dokunmamaya yemin ettiren ninemi sevgiyle anıyorum.
Sabah mahmuruyum oysa.
Nasıl yatmışsam boynum fena ağrıyor.
İçim tatsız.
Fakat bu küçük mü küçük örümcekle aramda derin bir akrabalık doğuyor sanki...
Bu his neşelendiriyor beni.
Kalkıp çalışma odasına koşuyorum.
Büyüteçimi almaya...
Kendime de gülüyorum bir yandan; bilmeyen " koca adam ilk kez örümcek gördü sanki " der çünkü.
Büyüteç elimde salondaki pencereye döndüğümde göremiyorum onu...
DVD, kitap, dergi yığını arasında kaybolmuş belli ki! Oradaki tozlarda beslenecek ne çok organizma bulur, kimbilir! Çıkmaz bir daha ortaya!
İşte o an fark ediyorum.
Ayılmışım; günle barışmışım...
Boynumun ağrısı geçmiş, kendimi bayağı dinç hissediyorum.
" Örümceğim benim " diyorum içimden; " sağol! "
Lafa örümcekle, sabahla, uyanmakla girdim ya...
Ben sabahları uyandıktan sonra saatlerce kendine gelemeyenlerden olmadım hiç!
O ayrı bir sendrom.
Ama Batılıların " wake up mood " dediği; sabah kalkışlarına özgü ruh hallerimizi önemli bulurum.
Geçen gün bir arkadaşım " son zamanlarda sabah uyandığımda çok ama çok tatsız oluyorum; hatta içimde büyük bir öfkeyle uyanıyorum " diyordu.
Oysa rutin hayatında bir sorun yoktu. Hali vakti yerindeydi.
" Doğan günden ne bekliyorsun?" dedim.
" Hiç " dedi hemen.
Ağzından çıkacak başka bir cevabı bastırmak ister gibi hızla cevaplamıştı. Gördüm, o anda gözlerinden bulutlar geçti.
Çünkü yolu bir hastane koridoruna düşse bile...
Bir otobüs kuyruğunda vaktinin çoğunu tüketse de...
Yine, yeniden aynı işlerle erkenden boğuşmaya mecbur olsa da...
İnsan her yeni günü bir fal gibi açar .
O günü umutla beklemiyor da, gün bütün boğuculuğuyla onu bekliyorsa...
İşte o zaman güzel uyanmak zordur.
Bir de geceler var tabii...
Sabahlara kötü uyananların bir çoğu "vallahi gecem iyi geçti, uyurken iyiydim" derler.
İnanalım mı?
Bana söyleyin gerçekten mutlu yatılan bir gecenin (sabah kötü haber veren bir telefon gelmediyse) mutsuz kalkılan bir sabahı olabilir mi hiç? Sanırım, sorunun özü çok sevdiğim bir şarkının adında gizli: " Bu sabahların bir anlamı olmalı."
Aradığımız, istediğimiz, beklediğimiz bu gerçekte...
Anlam...
O yüzden işte bedenimiz de ruhumuz da sevdiklerimizin var oluşunun güzelliğini bile flulaştıran koşuşturmacaya direniyor...
Sonuçta... Karamsarlığımız ağır basıyor; rutinin güvenliği bile yenik düşüyor. Sonunda her günün dert getireceğinden ürkmeye başlıyoruz...
Korkarak yatağa giriyoruz.
Sabah kötü uyanıyorsak, şaşmamalı!